Merhaba, bugün açılan o 'duy sesimi' başlığıyla gaza gelerek ben de size okuyunca 'vay anasını daha neler? filmler gerçek olabiliyormuş' demek ki diyeceğiniz bir şey anlatmak istedim. bunlara ilk başta inanmak istemeyebilirsiniz, ama emin olun ki eksiği var fazlası yok diyebilirim. hani okurken 'tamam ya daha kötü ne olabilir ki? burada bitiyor' herhalde diyebilirsiniz fakat öyle olmayacak. son durak filmi vardı ya, onun gibi. sıra sıra geliyor felâketler. bir insan en korkunç ne yaşayabilir? sorusunun cevabını öğrenmeye hazırsanız başlayın. değilseniz hazır olunca gelin.
bundan birkaç yıl önce... üniversiteyi kazanmıştım. bolu'ya gidecektim. hayatımda ilk kez şehir dışına çıkacağım için ayrı; üniversiteli olacağım için ayrı heyecanlıydım.
neyse burayı kısa keseyim. her şeyimi hazırladım, ailemle ve çevremle vedalaştım, içim içime sığmıyordu. o gün gelip çattı, otogardan hareket eden otobüse binip bolu'nun yolunu tuttum.
yurda alışmam fazla uzun sürmedi. ilk birkaç hafta her şey yolundaydı. oda arkadaşlarımla da hemen anlaşmaya başlamıştım.
nasıl geçtiğini anlamadan bahar dönemi oldu. güz dönemindeki derslerim fena sayılmazdı. hatta biraz inek bir öğrenci gibiydim. bahar döneminde birkaç arkadaşımla beraber ayrı eve çıkmaya karar verdik. çıktık da, ayrı ev bizi sarmıştı. böyle daha eğlenceliydi, akşamları evde kız kıza uzun uzun sohbet ediyor; farklı bölümlerde okusak da derslere birbirimizi motive ediyorduk.
neyse bir gün ev arkadaşlarımdan selin isimli bir kız 'bu akşam kafamı dağıtmak için bara gideceğim, gelmek ister misin?' dedi.
başta biraz afalladım. zaten böyle şeylere karşı mesafeli bir ailede büyüdüğüm için ben de öyleydim. kibarca reddetmeye hazırlanırken 'ya lütfen beni kırma, yalnız gitmek istemiyorum. birkaç kişiye daha sordum ama işleri varmış, gelemeyeceklermiş. seni kendime yakın hissettiğim için sana da söylemek istedim. içki içmeyiz merak etme, sadece biraz kendi başımıza dans edip geri döneriz. istersen sen bir şey yapmak zorunda değilsin' dedi.
fakat ikna olmadım. içimde bir sıkıntı vardı. 'kusura bakma lütfen yanlış anlama fakat benim de işim var, bahar döneminin ilk sınavları yaklaşıyor.' dedim. daha fazla bahane uydurmama izin vermedi ve;
'tamam bara gitmeyelim, sinemaya gidip yemek yiyelim olmaz mı? amaç kafa dağıtmak, bar falan saçma oldu özür dilerim.' dedi.
ısrarlarına dayanamadım ve 'alt tarafı sinema ve yemek, ne zararı olabilir ki?' diye düşünüp kabul ettim.
o hafta vizyondaki filmlere bakıp yurdun yakınındaki bir avm'de yer alan sinema salonunda yerimizi ayırdık. internetten biletimizi aldık.
akşam oldu, biz beraber evden çıktık. sinemada beni büyük bir sürprizin beklediğinden habersizdim.
sinemaya gittik, film bitti. çıkışta bir hamburger yeyip dönecektik güyâ. ama çıktığımızda bizi iki adamın beklediğini gördük.
tüm tezgâhı kuranın selin olduğunu sonradan öğrenecektim.
selin adamları görünce hiç şaşırmadı, onları bekliyor gibiydi. ben tabii ki şok olmuştum. 'selin bunlar kim?' demeye kalmadan selin; 'yaa ne tesadüf sizinle burada karşılaşmak, biz de yemek yemeye gidecektik, gelsenize' dedi. anlayacağınız safa yattı.
benim içime bir kurt düştü ve acayip gerildim. 'nereden geldim ben buraya' diye kendi kendime kızarken eve gidince selin'e nasıl posta koyacağımın hayalini kuruyordum.
bu kadar strese girmemin sebebi sanırım biraz da izlediğimiz korku filminin etkisinden kaynaklanıyordu. bir kadına âşık olan bir seri katilin hikâyesini izlemiştik. adam kadın için gözünü kırpmadan birilerini öldürüyor ve bunu aşk için yapıyordu. neyse zaten dediğim gibi mütedeyyin bir ailede büyümüştüm ve lise ortamında da erkeklerle samimi olan biri değildim. geldiğimden beri üniversitede de aynı tutumumu sürdürüyordum.
beraber bir şeyler yedik. tam kalkacakken selin adamlardan birine kaş-göz yaptı. o an içimdeki korku iyice belirginleşti ve artık bu aptal kızın bir şeyler karıştırdığından emin oldum!
adam ve selin bir anda kalktılar. öteki adamla ben masada oturuyorduk. 'nereye selin?' demeye kalmadan selin, 'tatlım biz sigara içip hemen geliyoruz' dedi. ben tam kalkmıştım ki selin 'dur ya nereye kalkıyorsun 5 dakika içinde geliyoruz beraber gideriz eve tek başıma mı geleyim bu karanlıkta?' dedi ve çantasını bıraktı.
ben de mecbur oturdum. onlar gitti, aradan 5 dakika geçti ve selin gelmedi. onu aradım, telefonu kapalıydı. ben renk vermemeye çalıştım ve 'kalkayım ben, size iyi akşamlar' diye bir şeyler gevelerken adam kolumdan tuttu.
'sanırım bizim gelmemizden rahatsız oldunuz. ama inanın burada olduğunuzdan haberimiz yoktu. tamamen tesadüf, size sıkıntı verdiysek hem kendi adıma hem de arkadaşımın adına özür dilerim' dedi. bu sözler karşısında gereksiz panik yapıyormuşum gibi bir hisse kapıldım. adam, 'isterseniz size bir taksi çağırayım' dedi. 'yok ben bulurum teşekkürler' dedim ve selin'in çantasını da alıp kalktım. kısa bir bekleyişten sonra bir taksi geldi, bindim ve adama yolu tarif etmeye başladım.
giderken arkadaki bir arabanın bizi takip ettiğini fark ettim! her taraf karanlıktı, taksi benim tarif ettiğimden başka bir yola sapmıştı. inanılmaz korktum ve bağırmaya başladım. kapıları kilitlemişti, 'aç şu kapıyı' diyee çığlık atıyordum fakat umursamıyordu. 'siz kimsiniz, benden ne istiyorsunuz!' diye bağırıyordum ve olayların nasıl buraya geldiğine anlam veremiyor, delirecek gibi oluyordum.
sanki bir kâbustaydım ve biri beni cimcikleyecek, uyanacaktım.
taksici 'oğuz bey'in talimatı' dedi. adamın adı oğuz'muş, o an neler hissettiğimi anlatamam. yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.
meğerse her şey planlanmıştı. o taksiciye varana kadar ayarlanmıştı. selin bunu neden yapmış olabilirdi?
taksici ıssız bir yerde durdu, o araba da durdu. ben kapı açılır açılmaz hızla koşarak kaçmayı planlarken araba dibimize kadar geldi ve taksici kapıyı açtı. o adam arabadan inmemi söyledi, inmediğimi görünce bağırdı ve ben ağlayarak arabadan indim.
adam yürümemi söyledi, 'burada hiçbir yere kaçamazsın, istediğin kadar bağırabilirsin' dedi. onu takip ederek bahçeli bir eve geldik. adam kapıyı açtı ve içeri girmemi söyledi. 'benden ne istiyorsun, neden bunları yapıyorsun sen kimsin?' dedim. adam da bana; 'bunu öğrenmen neyi değiştirecek? ben selin'in hayatını bana borçlu olduğu kişiyim.' dedi. selin'in üvey abisi kumar batağında iken bu adam ona para vererek bütün borçlarını kapatmış ve karşılığında selin'le birlikte olmayı istemiş. üvey abisi de bunu kabul etmiş ve adam selin'e tecavüz etmiş. sonra selin'in peşini bir daha bırakmamış ve kaç defa kendisine zorla bu işi yapmış. bir süre önce de selin'den kendisine yeni kızlar ayarlamasını istemiş. selin de birkaç arkadaşının ve benim resmimi göstermiş. adam beni seçmiş ve selin de çaresiz bu planı uygulamak zorunda kalmış. yoksa adam selin'i seni öldürürüm diye tehdit ediyormuş.
bu kadar iğrençliğe gözleriniz dayanamadı ve mideniz kaldırmadı değil mi? mesela yani desem umarım beni linç etmezsiniz. gerçi bu ülkede kendi öz kardeşini hamile bırakan, kendi öz kızına, halasına ve annesine şehvet duyan domuzdan aşağı mahlukların haberlerini dinleyince böyle bir hikâyenin gerçek olma ihtimali çok da uzak değildir.
hatta belki izleyenler izlemiştir; meşhur n. hatipoğlu'nun programında biri canlı yayına bağlanıp halasıyla ilişki yaşadığını itiraf etmişti.
neyse; diyeceğim o ki bir iç hesaplaşma yapmak gerekmez midir? sizin dolandırıcılara, tecavüzcülere, katillere, halkın malını çalan hırsızlara, halkın umutlarını çalan yolsuzlara söylemek istedikleriniz neler?
siz bu kategoriye dâhil olan veya burada yazmadığım insan müsvetteleriyle karşılaştınız mı? neler yaşadınız, ne oldu ne bitti?
anlatın da öğrenelim.
#hesaplaşma zamanı
Merhaba, birazdan yazacaklarıma siz bile çok zor inanacaksınız Eski Defterler okuyucuları. Ben de hayatımda ne bu kadar şaşırdım ne de bu kadar üzüldüm.
Bu zamana kadar dinlediğiniz bütün aldatma hikayelerini unutun. Çünkü bence en profesyoneli bu. Merak etmeyin aldatılan ben değilim. Ben sadece bir aldatma hikayesine şahitlik ettim diyebilirim. Üstelik hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi. Sizce hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi beni nasıl bu kadar üzebilir? Garip evet, ama ne yazık ki olayın tesirinde kaldığım için son derece üzüldüm. Neyse konumuza dönüyorum.
Bodrum'da çalıştığım senelerinden birinde otelde çok sayıda kişi ile tanışma imkanı buluyordum. Çok lüks bir otelde çalıştığım için genel anlamda gelenler hep çok zengin, büyük marka ya da fabrikaların sahipleri oluyordu. Aslında bu gibi insanların aldatma hikayelerine şaşırmam. Ancak beni şaşırtan bahsedeceğim kişinin tavırlarıydı. Kendisi beni tanımamasına rağmen ve benim de erkek arkadaşım olmasına rağmen eşi ile yaşadığı aşkı bana öyle güzel anlatmıştı ki büyülenmiştim. Hatta ara sıra içimden Allah'ım böyle sözlük gibi platformlardan okuduğum aşklar da varmış, bana da nasip et diyordum.
Tanıştığım kişi Ankara'da bir inşaat şirketinin sahibi. Çok büyük bir şirket değil; ancak adamın da hali vakti yerinde. Birkaç gün otelde kaldı. Konuşma fırsatımız oldu ve çalışma amacı ile geldiğini söyledi.
Konuşmalarımız sadece ben ona içecek servis ettiğimde falan oluyordu. O yüzden aslında hakkında çok fikir sahibi olmadım. Sadece evli olduğunu, inşaat şirketi olduğunu biliyordum. Ben otelde bir tartışma yaşadım ve bir süre kafa dinlemek için arkadaşlarımın yanına Ankara'ya dönmeye karar verdim. Tanıştığım kişi de işinin bittiğini ve Ankara'ya döneceğini söyleyince tamam dedik birlikte gidelim. İşte konuyu yazar olarak anlatmam bu teklifi kabul etmem ile başladı.
İlk etapta bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Erkek arkadaşım da bizimle gelecekti. O yüzden bir sakınca görmedim. Sabahın erken saatlerinde yola çıktı. Erkek arkadaşım, ben ve tanıştığımız ve ismini vermek istemediğim adam (?!) arabaya bindik ve yolculuğumuz başladı.
Yol boyunca adamın eşi arayıp nerde olduğunu soruyor, çocuğu ile konuşuyor. Adam eşine güzel sözler söylüyor. Sürekli olarak iletişim halindeler ve hep çok güzel sohbetler geçiyor. Elbette adam da ara sıra bize eşinden bahsediyor. Hatta konu ara sıra işlere gelince, sanki adam konuyu değiştiriyor ve sürekli eşinden bahsetmek istiyor. Ben de diyorum ki insan özlediğini diline dolarmış. Çok sevdiğini falan düşünüyorum. Ama tabii ki öyle olmuyor.
Güzin abla gibi adamı dinlemeye devam ediyoruz. Bize anlattığı bir sorun yok ama hep o konuşuyor. Epey yol gittikten sonra yemek yemek istiyoruz. Hep birlikte bir restorana oturuyoruz. Herke sen yiyeceğini söylüyor. Yemekler geliyor ve yiyoruz. Sonra çay içelim diyor adam. Başlıyoruz sohbete. Telefonu çıkarıp bize eşini gösteriyor. Düğün fotoğrafları. Ardından çocuğu, çocuğunun videoları – fotoğrafları derken biz epey aile hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Aslında aile hakkında bilgi sahibi olduğumuzu sanıyoruz. Çok güzel anlatıyor adam ve biz de böylesi bir aşkı dinlemekten keyif alıyoruz. Sorular da soruyorum. Eşiniz ne iş yapıyor, kaç yıldır evlisiniz falan. Ben evliliğe biraz uzak biriyim. Adam bana başlıyor evliliğin güzel yanlarını anlatmaya. En son şunu diyor; bir daha dünyaya gelsem yine eşimle evlenirim!
Elbette ben de büyüleniyorum. Ne mutlu diyorum. Sevgilimle birlikte biz de çok mutlu bir şekilde kalkıyoruz. Bakıyoruz hesap ödenmiş. Aynı zamanda çok cömert biride. Neyse yola koyuluyoruz. Ve olan oluyor. Yani size sözlük hikayesi olarak anlatabileceğim bir olay yaşıyorum. Sevgilim önde oturuyor ben arkada. Sürekli sohbet muhabbet derken bir şey dikkatimi çekiyor. Sanki bu adam telefonda bir şeyler yazarken hep telefonu sevgilimden gizliyor. Bir yandan araba kullanıyor ama bir yandan da o telefonu eline alınca hafif telefonu sola doğru çekiyor ve sevgilimin ekranı görmesini engelliyor. Hal böyle olunca durum benim ilgimi çekiyor. Haliyle ben adamın telefona kitleniyorum. Bir de ne göreyim. Adam önce eşine mesaj atıyor. Karıcım diye kaydetmiş. Sonra başka birine mesaj atıyor. Başta kime mesaj attığını göremiyorum. Ama sonra mesaj attığı diğer kişiden bir fotoğraf geliyor ekrana. Ekrana gelen fotoğraf kadının epey müstehcen olduğu bir fotoğraf. O an şok oluyorum! Adam bir yandan eline öpücük emojisi gönderirken, bir yandan da başka kadınlara neler neler yazıyor. Beni hayretlere düşüren ise bir yandan da eşinden aşığım seviyorum diye bahsetmesi. Epey sinir oluyorum adama. Ve maalesef yol boyunca da telefonuna bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Hikaye burada bitmiyor Eski Defterler okuyucuları. Elbette ben adamın eşini aldattığını görüyorum ancak olay burada bitmiyor. Bu sırada adamın telefonu çalıyor eşi arıyor. Eşine diyor ki hazırlan şu kadar yolumuz kaldı. Geldiğim gibi aşağı in yemeği dışarda yiyelim, yemek yapmaya uğraşma. Eşi tamam diyor. Sonra diyor ki seni çok özledim. Çocuğumuzu da çok özledim. Falan filan bir sürü şey anlayacağınız. Yolumuza devam ediyoruz.
Yol kenarında otostop çeken bir gezgin görüyoruz. O da Muğla'dan yola çıkmış ve aracına bindiği kişi farklı bir yere döndüğünden sapakta inmiş. Tabii ben bunları bildiğime göre ne mi oldu? Elbette durduk ve onu da aracımıza aldık. Aslında olayın bir diğer kısmı da burada başlıyor. Gezgin kadın arkaya benim yanıma oturuyor. Ardından sohbet muhabbet başlıyor. Adam evli olduğu muhabbetlerine bir anda ara veriyor! Asla konuşmuyor eşinden, çocuğundan. Gözler bir anda gezgin kadına yöneliyor. Arabada biz olduğumuz için kadın rahatsız değil. Sorduğu her soruya da yanıt veriyor. En son konu çok çirkin bir yere geliyor. Adam kadına hafta sonu boş olup olmadığını soruyor ve kanım çekiliyor. Bir yandan eşini yemeğe çıkarma planları yaparken, bir yandan da o kadınlar hafta sonu planları yapıyor.
Adamın evli olduğundan bir haber olan kadın kabul ediyor. Herhalde adam ondan hoşlandı zannediyor. Daha fazla susmayıp araya girip, abi senin çocuğun da gelecek mi akşam sizinle yemeğe diyorum. Hiç ses çıkmıyor. Sevgilim de bana gülerek, eşi çocuğu nereye bırakacak, tabi çocuk onlarla olacak seninki de soru diyor. O anda da bir sessizlik oluyor. Sonra ortam bir süre böyle devam ediyor. Gezgin kadın bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki araçtan inmek istiyor.
Araçtan inmek istediği söylediği gibi adam beni yanlış anladın diye araya giriyor. Orada bir şok daha yaşıyorum!. Kadın diyor ki neyini yanlış anladım, benzinlikte o zaman beni neden öptün diyor! Adamın şizofren olduğunu düşünüyorum. Bu muhabbetin ardından biz de arabadan inmek istiyoruz. Gezgin kadınla birlikte iniyoruz ve hayatımda hiç otostop çekmeyen ben Ankara'ya kadar otostopla devam ediyoruz. İlk otostop yolculuğum harika geçiyor. İlk elimizi kaldırdığımızda araç duruyor ve şansa Ankara gidiyor.
Mesela yani...
Peki, sizin anlattığınızda heyecanla okuyacağımız böyle hikayeleriniz var mı? Siz de eski defterleri kapatmak yerine açın, eskidefterler.com adeta bir Müge Anlı edasıyla gerçek paylaşımlarınızı heyecanla beklemektedir.
Bu zamana kadar dinlediğiniz bütün aldatma hikayelerini unutun. Çünkü bence en profesyoneli bu. Merak etmeyin aldatılan ben değilim. Ben sadece bir aldatma hikayesine şahitlik ettim diyebilirim. Üstelik hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi. Sizce hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi beni nasıl bu kadar üzebilir? Garip evet, ama ne yazık ki olayın tesirinde kaldığım için son derece üzüldüm. Neyse konumuza dönüyorum.
Bodrum'da çalıştığım senelerinden birinde otelde çok sayıda kişi ile tanışma imkanı buluyordum. Çok lüks bir otelde çalıştığım için genel anlamda gelenler hep çok zengin, büyük marka ya da fabrikaların sahipleri oluyordu. Aslında bu gibi insanların aldatma hikayelerine şaşırmam. Ancak beni şaşırtan bahsedeceğim kişinin tavırlarıydı. Kendisi beni tanımamasına rağmen ve benim de erkek arkadaşım olmasına rağmen eşi ile yaşadığı aşkı bana öyle güzel anlatmıştı ki büyülenmiştim. Hatta ara sıra içimden Allah'ım böyle sözlük gibi platformlardan okuduğum aşklar da varmış, bana da nasip et diyordum.
Tanıştığım kişi Ankara'da bir inşaat şirketinin sahibi. Çok büyük bir şirket değil; ancak adamın da hali vakti yerinde. Birkaç gün otelde kaldı. Konuşma fırsatımız oldu ve çalışma amacı ile geldiğini söyledi.
Konuşmalarımız sadece ben ona içecek servis ettiğimde falan oluyordu. O yüzden aslında hakkında çok fikir sahibi olmadım. Sadece evli olduğunu, inşaat şirketi olduğunu biliyordum. Ben otelde bir tartışma yaşadım ve bir süre kafa dinlemek için arkadaşlarımın yanına Ankara'ya dönmeye karar verdim. Tanıştığım kişi de işinin bittiğini ve Ankara'ya döneceğini söyleyince tamam dedik birlikte gidelim. İşte konuyu yazar olarak anlatmam bu teklifi kabul etmem ile başladı.
İlk etapta bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Erkek arkadaşım da bizimle gelecekti. O yüzden bir sakınca görmedim. Sabahın erken saatlerinde yola çıktı. Erkek arkadaşım, ben ve tanıştığımız ve ismini vermek istemediğim adam (?!) arabaya bindik ve yolculuğumuz başladı.
Yol boyunca adamın eşi arayıp nerde olduğunu soruyor, çocuğu ile konuşuyor. Adam eşine güzel sözler söylüyor. Sürekli olarak iletişim halindeler ve hep çok güzel sohbetler geçiyor. Elbette adam da ara sıra bize eşinden bahsediyor. Hatta konu ara sıra işlere gelince, sanki adam konuyu değiştiriyor ve sürekli eşinden bahsetmek istiyor. Ben de diyorum ki insan özlediğini diline dolarmış. Çok sevdiğini falan düşünüyorum. Ama tabii ki öyle olmuyor.
Güzin abla gibi adamı dinlemeye devam ediyoruz. Bize anlattığı bir sorun yok ama hep o konuşuyor. Epey yol gittikten sonra yemek yemek istiyoruz. Hep birlikte bir restorana oturuyoruz. Herke sen yiyeceğini söylüyor. Yemekler geliyor ve yiyoruz. Sonra çay içelim diyor adam. Başlıyoruz sohbete. Telefonu çıkarıp bize eşini gösteriyor. Düğün fotoğrafları. Ardından çocuğu, çocuğunun videoları – fotoğrafları derken biz epey aile hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Aslında aile hakkında bilgi sahibi olduğumuzu sanıyoruz. Çok güzel anlatıyor adam ve biz de böylesi bir aşkı dinlemekten keyif alıyoruz. Sorular da soruyorum. Eşiniz ne iş yapıyor, kaç yıldır evlisiniz falan. Ben evliliğe biraz uzak biriyim. Adam bana başlıyor evliliğin güzel yanlarını anlatmaya. En son şunu diyor; bir daha dünyaya gelsem yine eşimle evlenirim!
Elbette ben de büyüleniyorum. Ne mutlu diyorum. Sevgilimle birlikte biz de çok mutlu bir şekilde kalkıyoruz. Bakıyoruz hesap ödenmiş. Aynı zamanda çok cömert biride. Neyse yola koyuluyoruz. Ve olan oluyor. Yani size sözlük hikayesi olarak anlatabileceğim bir olay yaşıyorum. Sevgilim önde oturuyor ben arkada. Sürekli sohbet muhabbet derken bir şey dikkatimi çekiyor. Sanki bu adam telefonda bir şeyler yazarken hep telefonu sevgilimden gizliyor. Bir yandan araba kullanıyor ama bir yandan da o telefonu eline alınca hafif telefonu sola doğru çekiyor ve sevgilimin ekranı görmesini engelliyor. Hal böyle olunca durum benim ilgimi çekiyor. Haliyle ben adamın telefona kitleniyorum. Bir de ne göreyim. Adam önce eşine mesaj atıyor. Karıcım diye kaydetmiş. Sonra başka birine mesaj atıyor. Başta kime mesaj attığını göremiyorum. Ama sonra mesaj attığı diğer kişiden bir fotoğraf geliyor ekrana. Ekrana gelen fotoğraf kadının epey müstehcen olduğu bir fotoğraf. O an şok oluyorum! Adam bir yandan eline öpücük emojisi gönderirken, bir yandan da başka kadınlara neler neler yazıyor. Beni hayretlere düşüren ise bir yandan da eşinden aşığım seviyorum diye bahsetmesi. Epey sinir oluyorum adama. Ve maalesef yol boyunca da telefonuna bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Hikaye burada bitmiyor Eski Defterler okuyucuları. Elbette ben adamın eşini aldattığını görüyorum ancak olay burada bitmiyor. Bu sırada adamın telefonu çalıyor eşi arıyor. Eşine diyor ki hazırlan şu kadar yolumuz kaldı. Geldiğim gibi aşağı in yemeği dışarda yiyelim, yemek yapmaya uğraşma. Eşi tamam diyor. Sonra diyor ki seni çok özledim. Çocuğumuzu da çok özledim. Falan filan bir sürü şey anlayacağınız. Yolumuza devam ediyoruz.
Yol kenarında otostop çeken bir gezgin görüyoruz. O da Muğla'dan yola çıkmış ve aracına bindiği kişi farklı bir yere döndüğünden sapakta inmiş. Tabii ben bunları bildiğime göre ne mi oldu? Elbette durduk ve onu da aracımıza aldık. Aslında olayın bir diğer kısmı da burada başlıyor. Gezgin kadın arkaya benim yanıma oturuyor. Ardından sohbet muhabbet başlıyor. Adam evli olduğu muhabbetlerine bir anda ara veriyor! Asla konuşmuyor eşinden, çocuğundan. Gözler bir anda gezgin kadına yöneliyor. Arabada biz olduğumuz için kadın rahatsız değil. Sorduğu her soruya da yanıt veriyor. En son konu çok çirkin bir yere geliyor. Adam kadına hafta sonu boş olup olmadığını soruyor ve kanım çekiliyor. Bir yandan eşini yemeğe çıkarma planları yaparken, bir yandan da o kadınlar hafta sonu planları yapıyor.
Adamın evli olduğundan bir haber olan kadın kabul ediyor. Herhalde adam ondan hoşlandı zannediyor. Daha fazla susmayıp araya girip, abi senin çocuğun da gelecek mi akşam sizinle yemeğe diyorum. Hiç ses çıkmıyor. Sevgilim de bana gülerek, eşi çocuğu nereye bırakacak, tabi çocuk onlarla olacak seninki de soru diyor. O anda da bir sessizlik oluyor. Sonra ortam bir süre böyle devam ediyor. Gezgin kadın bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki araçtan inmek istiyor.
Araçtan inmek istediği söylediği gibi adam beni yanlış anladın diye araya giriyor. Orada bir şok daha yaşıyorum!. Kadın diyor ki neyini yanlış anladım, benzinlikte o zaman beni neden öptün diyor! Adamın şizofren olduğunu düşünüyorum. Bu muhabbetin ardından biz de arabadan inmek istiyoruz. Gezgin kadınla birlikte iniyoruz ve hayatımda hiç otostop çekmeyen ben Ankara'ya kadar otostopla devam ediyoruz. İlk otostop yolculuğum harika geçiyor. İlk elimizi kaldırdığımızda araç duruyor ve şansa Ankara gidiyor.
Mesela yani...
Peki, sizin anlattığınızda heyecanla okuyacağımız böyle hikayeleriniz var mı? Siz de eski defterleri kapatmak yerine açın, eskidefterler.com adeta bir Müge Anlı edasıyla gerçek paylaşımlarınızı heyecanla beklemektedir.
hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.
eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238