#uçuşan düşünceler

uçuşan düşünceler

palindrom
Neredeyse her türlü hayvanı severim. Yıllar içinde bir kaç köpek, küçükken evde kedi, muhabbet kuşu, balıklar derken ne çok dışında kaldım ne tamamen kendimi kaptırdım sanırım. bizimle anlaşabilmelerinin onlar için ne kadar zor olduğunu düşünüyorum bazen. bu tıpkı bir kelime bile dilini bilmediğiniz, hiç bir yaşam koşulundan haberdar olmadığınız ve sizi neyin etkileyeceği yönünde bir fikrinizin dahi olmadığı bir ülkeye bırakılmak gibi. birileri var, size bir şeyler söylüyorlar. ne dediklerini anlamıyorsunuz. neyi yapmanız gerektiğinden emin değilsiniz. yaptığınız ya da yapmadığınız bir şeylerin size dönüşünün ne olacağı konusunda da bir fikriniz yok. acıktığınızı anlayacaklar mı, su ya da yiyecek bulabilecek misiniz, bulduğunuzda devamı gelecek mi bilmiyorsunuz. size kötü mü iyi mi davranacaklar o da belli değil. bir yeriniz acırsa bunu ifade etme şansınız yok. üstelik bu canlıların sizin üzerinizde bir gücü var. yemeğiniz ve suyunuz, barınmanız onların elinde ve tasmalar, kafesler, kutularla sizi hapsedebiliyor veya istedikleri yöne götürebiliyorlar. belki de bu nedenle gözüme hep çok tedirgin görünüyorlar. belli bir kısmı ise bu bilinmez koşulları daha gür sesler çıkararak, ilk önce kendisi saldırarak, etrafına korku salarak zarar görmeden atlatmaya çalışıyor gibi... kimi zaman birileriyle bir bağ kurduklarını hissederek güvende olduklarına ikna oluyorlar ve daha sonra çeşitli nedenlerle bu güvenli ortamı kaybedip yeniden aynı bilinmezliğe dönüyorlar. Yaşamın içerisinde düşünecek bir sürü şey varken buna neden mi takıldım? bu da hayata dair detaylardan biri çünkü.

aile kurmak

palindrom
Hatırlıyorum da, çocukluğumuz boyunca annemle babamın hiçbir kavgasına şahit olmamıştık. Arada bir tatlı tatlı takılırlardı birbirlerine ama ne sert bir söz, ne ters bir bakış, ne de yükselen sesler yoktu hayatımızda. Biz çocuklar kimi zaman bir şeylerin ters gittiğini hissederdik tabii. Annem sofraya yemeği sessizce koyar, hiç muhabbet etmezler, yalnızca arada bir babamın "teşekkür ederim" leri, annemin "afiyet olsun" ları dışında bir diyalogları olmazdı.

Aradan yıllar geçti. Hepimizin çevresini kavgalar, tartışmalar, diyaloglarda seviyesini koruyamayan insanlar, öfkesini çıkarmak için sesinin yettiği kadar bağıranlar sardı bazen.. Öyle dönemlerden birinde anneme sordum.

Ben - "Sahi, siz babamla hiç kavga etmediniz mi anne?"
Annem - "Etmez miyiz, hem de çook"
Ben - "Biz niye hiç duymadık?"
Annem - "Hani o sizi götürmüyoruz diye küstüğünüz, babanla bir sahile inip hava alacağız dediğimiz zamanlarda ne yaptığımızı sanıyordunuz, sizi evde bırakıp keyfimize göre dolaşıp mısır yediğimizi mi?"

Birkaç şeyi aynı anda farkettiğimi anımsıyorum. Birbirlerine (kavgaları ne olursa olsun en azından bizim yanımızda) hiç saygısızlık etmediklerini, sakin çocuklar olarak yetiştiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu, eğitim hayatları olmamasının ebeveynleri doğru davranmaktan alıkoymayabileceğini, hiçbirimizin (kardeşlerimden bahsediyorum) yaralayıcı davranan/konuşan, tartışmayı kavga zanneden insanlarla yakın olmamamızın nedeninin aslında bunu içselleştirememiz olduğunu... gibi gibi işte. Şimdilerde kafeteryalarda, yollarda, TV'de insanların, özellikle de çiftlerin birbirlerine davranışlarını görünce içimde bir anneanne hüznü, "ah eski günler" diyerek gezmelerim...

hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.


eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238

hemen yazar olun