normalleşme

blockman
Toplum bilimleri kurulu üyesi prof.dr.Necmi İlhan normalleşme için en önemli kriterin vaka sayıları olduğunu söyledi. Ve malesef Karadeniz bölgesinde vaka sayısının çok ciddi olduğunu oraya bir çare bulunması gerektiğini belirtti.
incio
Malesef bayram ile başlayan normalleşme ve aşı hızının düşmesi vaka sayısını arttırdı. Bunun dışında biontechteki aksamalar bu artışta etkili oldu. Bayramda esnek uygulama bize baya ciddi zarar ile döndü. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr Bülent Ertuğrul bu hızın hiç iyi olmadığını tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini belirtiyor.
senasizm
gribin daha öldürücü etkileri olduğunu ve ciddi oranda daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum. istatistikler de bunun doğruluğunu saptıyor. bu kadar abartmaya değer miydi iki sene bilemiyorum. normal standartlarda herkes zaten olacaktı. ondan ona bulaştı. bulaşmaya devam ediyor. bu zaten normal olan. izole olduk, sokağa çıkmadık ve hala bitmedi. bitmez zaten insanın vücudu buna bağışıklık gösterene kadar bitmeyecek. bunu anlamak bu kadar zor olmamalı. ben ve çevrem daha covid çıkmadan olduk. kreşten bulaştı bilirsiniz ki çocuk taşıyıcıdır. taşıdı bende taşıdım benle beraber çevrem çevresine.. zaten gripte aynı şekilde oluyor. bu süreçte hayatını kaybedenler oldu. gripte de oluyor. insanların vücudunun direnci bir nevi psikolojiktir. ama bunu insanlara anlatmaya uğraşmak görüyorum ki zaman kaybı. artık normalleşme olmalı. insanlar işine hayatına devam etmeli. maske diye sundukları virüs yuvası. nemi içine hapsedip kendi nefesinde virüs yaratıyor. ama bunları da anlatmak elbette ki zaman kaybı. herkes her durumda aynı düşünmek zorunda değil ama bunun bu kadar abartılması ve insanları içine çeken aynı düşündüren zihniyet kuyusu normal sayılamaz bana göre. belki bu kadar insanları korkutmasalardı, aşı zorunluğu olmayacaktı olan olacaktı ve zaten bitecekti. ama böyle yüzyıllar sürecek bir durumda ne yazık ki. insanların artık uyanmasını diliyorum. uyanıp fark etmesini. ekonomi, turizm bitti. insanların ekmeğiyle oynamaya bayılıyorlar. bu süreçte milyonlar battı, iflas etti, geçinemediği için intihar etti. asıl abartılması gerekenin bu kısım olduğunu düşünüyorum.
iptaluyedir
(yazar: senasizm)arkadaşımla aynı şeyleri düşünüyorum. Bu hastalıkta gerçek olan tek şey (ölüm ve bulaşıcılık oranları, korunma ve sunulan tedavi yolları bir kenara) evet, bir hastalığın olduğu. Ama sunulan tedavilerden, korunmak için gerekenlerden, getirdiği ekonomik krizlere kadar herşey açıkça "bir plan-projenin" ürünü. Koronavirüs derken beraberinde: orman yangınları/iklim krizi, mülteciler, yabancılara satılan arsalar, metaverse, dijital kontrol (yüz tanıma, robotlar vs) "koronavirüsten ayrı anılan ama gündemde yer bulmuş herşeyin" bir bütünün parçası olduğuna inanıyorum. Burada sadece ülkemizce değil, tüm dünya aynı "küresel" tehditin altındayız: tek dünya düzenine dönüştürülüyoruz.

Cumhurbaşkanımızın "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" "yeni dünya düzeni" "küresel sistem" gibi yer yer kullandığı kelime ve cümleler de: dünyaca "toplu bir gidişatın olduğuna" işaret. Peki ama, bu gidişat nereye? Ve daha önemlisi gidişatın temellerini, yönünü, doğruluğunu yanlışlığını oylayanlar ve onaylayanlar kimler?

Demokrasi ninnisi ile beşikten mezara uyutulan toplumlar, üstteki "halklara sorulmadan alınan bu büyük kararların" nedenini ve nasılını kolay kolay anlayamazlar ve sorgulamazlar da. Onlar genel olarak ülkemizde ve dünyada demokrasinin var olduğuna ve egemenliğin halklarda olduğuna inandırılmıştır; aksi gözlemlense de "demokrasinin var olduğuna olan keskin inanç" bu alınan kararların demokrasi ürünü olduğu zannını doğurur. Bu yüzden ne sunulsa kabullenilir, oflayıp sızlanılsa da "birlik ürünü sanılan" bu kararlara uyulur. Bu kararların birlik ürünü olmadığını "düşünen herkes" bilir aslında, burada tam olarak şu durum söz konusu olur: "Tamam, bizim fikirlerimiz alınmıyor ama fikir beyan edenler 'Bilimsel verilere göre' karar veriyor, akıl buna uymayı gerektirir." Doğru, çok doğru. Peki gelişen bu sürecin, gerçekten bilimsel verilerle mi şekillendiğini düşünüyorsunuz?

Konu bu hastalık üzerinden düşünülmeye devam edilirse:

oksijenle yaşamak zorunda olan bünyeleri oksijenden mahrum bırakarak "gün boyu zorunlu tutulan" maskenin "korumadığı" daha sürecin başında bilimsel olarak ispatlandı.

aşı adıyla (hiçbiri henüz ruhsat almamış) deneysel sıvıların korumadığı görüldü. doz üstüne doz, doz üstüne doz; ancak bu sıvıları* (*aşı demek için deney sürecinin bitmesi ve ruhsat alması gerekiyor) olan da, olmayan da hasta oldu, olan da olmayan da öldü. Yine de hala bitmedi, hala doz üstüne doz ve bu dozlar faz 3 çalışması bitmeyen deneme aşamasındaki sıvılar arkadaşlar, vurulanların hepsi mantıken kobay. ancak kobaylık gönüllülük esaslıdır, ülkelerin bunu zorunlu tutması (tutmasa bile mobbinglerle buna zorlaması) temel insan haklarına ve bilime aykırıdır. (Bu sıvıların olası zararları için bkz: aşı onam formları. Hastalık riskinden hastalığa, ölüm riskinden ölüme kaçış; bunun bilimi nerede?)

hafta içi serbest, hafta sonu yasak; turiste serbest ülkem halkına yasak; politikacılara serbest camidekilere yasak şeklinde virüse "yer yer ve zaman zaman tatil yaptıran" önlemlerdeki "bilimi" anlamaya/bulmaya çalışılırken beyinler kısa devre oldu.

Evet, 3 örnekle bu sürecin özeti. Bana burada var olan bilimi gösterene çokça alkışlar :)

Bu süreci biz ve tüm dünya halkı için kâbusa çeviren önlemlerde bilimin izini göremediğimize göre, başka konularda da bilimsel veri görmeyi çok beklemezsiniz umarım. Bu sistemden çıkan her karar şüphelidir (verilerle oynansa ruhumuz duymaz. Misal bu son 2 yılın ölüm istatistikleri nerede? Gripten ölümlerin istatistiği nerede? Bu arada PCR testinin mucidi "bu testle hastalık teşhis edemezsiniz" diyor. Bu testi ve yapılışını araştırın, bakalım ne tür bilimsel gerçeklere ulaşacaksınız. Merak edenlere peşin özet: hasta olmayanı da pozitif çıkarabiliyor ve "istenirse" negatif çıkarma potansiyeli de var, öyle bir test) ve üsttekileri zenginleştirmeye, halkları ise fakirleştirip köleleştirmeye peşinen adaydır. Çin'deki "kontrollü toplum sistemi" tüm dünya için "geliyorum" diyor. Bu filmde: çipli insanlar, puanlama sistemi (puanı yüksek olan insanlara özel tanınan haklar, düşük olanlara getirilen kısıtlamalar. Kulağa aslında hoş geliyor, ama bakın: ben şu anda dünya sistemini eleştiriyorum değil mi? Sizce öyle bir sistemde bana yüksek puan mı verilir? Ayrıca sistemin doğrusu benim doğruma ters olursa? Mesela benim dinim olan İslam, bir gün tüm dünyada suç olursa? "Demokrasi var" demeyin lütfen, o bizim gibi halkların kendi bahçesinde oynarken kurduğu bir güzel hayal. Yukarıdan aşağıya inen bir emir yağmuru var ve bizim yukarıya mesaj iletebildiğimiz, onları etkileyebildiğimiz yok. "Bilim var" demeyin, o da yok. Onların keyfi var sadece...), yüz tanıma, robot polisler, drone'lar vs vs var.

Doğruları anlatanların dokuz köyden kovulduğu bu dünya sisteminde, 31 mart 2022 tarihli; kapatıldıktan sonra açılan 3. hesap; buyrun tüm süreci anlatan twitter dizisine:
https://twitter.com/EsatRevolutions/status/1509524770152321026?t=Fgd9O_H5OkXxjcLwHiBcRA&s=19

Bu da bir gün silinecektir. Henüz kısmen özgürken sürüklenen gidişatı iyi gözlemlemeniz dileğiyle... Slyvester Stallone'nin Cezalandırıcı filmini yaşamaya doğru gidiyoruz. Direnişçilere şimdiden selam :)

hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.


eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238

hemen yazar olun