confessions

okyanus

1. nesil eli kalem tutan - müddet-i tahsiliye - eli kalem tutan

  1. toplam entry 9
  2. takipçi 0
  3. puan 1930

pınar altuğ

okyanus
bir insanoğlunun hayatında görüp görebileceği en kötü oyunculardan biri. çocuklar duymasın'ın meltemi, gönül ve tuna'dan başka arkadaşı olmayan, ideal, zengin, çalışkan iş kadını. (!) gerçi oynadığı senaryo da bunu gerektirmektedir fakat tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş hesabı böyle oyuncuya böyle senaryo düşmektedir. hoş; çocuklar duymasın dizisindeki diğer oyuncuların da ondan aşağı kalır yanı pek yok gibidir ama neyse. ama bu aralar olay açıklamalarıyla gündemdedir. meltem'i kızdıran şey bu sefer haluk'un kırdığı potlar değil, magazin programında kendisine yöneltilen sorulardır! haber global adlı ne üdüğü belirsiz (yani hakaret olarak algılanmasın, bence pek izlenmeyen demek istiyorum)bir TV kanalında Jülide Ateş tarafından sunulan 40 programına 3 aralık 2020 itibariyle pınar altuğ atacan konuk olmuştur. kendisine sorulan 40 soruya -o programa gelen herkes gibi- bıkıp usanmadan cevap veren pınar altuğ, yankı uyandıran şeyler söylemiştir. 'aldatan kadın mısınız?' sorusuna ise hiç beklenmeyen bir tepki veren pınar altuğ; 'sana ne! kime ne!' çıkışıyla stüdyoda buz gibi bir 'meltem' (!) havası estirmiştir. 'ben kendi evliliğimden vazgeçtim' diyen pınar altuğ sanki biraz acıtasyon yapmayı da ihmal etmemiştir. 'bana kimse bir şey yasaklayamaz' diyerek rest çeken pınar altuğ, ne kadar özgür bir kadın olduğunu vurgulamayı da ihmal etmemiştir.
sosyal medyanın insanları asosyalleştirdiğine inanan pınar altuğ'a katıldığım söylenebilir, onun dışında kendisiyle bir ortak noktamız bulunmamaktadır. çocuklar duymasın'ın izlenmesi önerilmez, sinir krizlerine sokma riski vardır.

sol yanım oyuncuları

okyanus
sol yanım dizisinin senaryosunu ekrana taşıyan insanlar bütünü. bu aşırı bilimsel tanımın (!) ardından bir BKM projesi olan ve Serdar Gözelekli tarafından yönetilen bu diziyle ilgili biraz arz-ı mâlumat etmek faydalı olacaktır. senaryosu Özlem Çadırcı ve Melis Civelek tarafından yazılan bu dizi kendi ifadeleriyle geçmişten geleceğe taşınan aşkları ve tesadüfleri konu alıyor. tam da eskidefterler'e göre bir başlık açmış olmanın verdiği gururla devam edecek olursam star tv'nin bu yeni dizisiyle ilgili söyleyeceğim çok şey vardır.

serra; genç yaşında ekonomik özgürlüğünü eline alan, bununla da yetinmeyip ailesine bakan güçlü bir kadındır. selim ise Kutlusay ailesinin biricik çocuğu, parayla alınabilecek her şeyi alma potansiyeline sahip, zengin mi zengin bir oğlancağızdır. bir tarafta lüks ve göz alıcı bir yaşam varken; diğer tarafta kendi yağında kavrulan insanların mütevazi hayatı vardır.

kısaca her türk dizisinin alışılagelmiş zengin oğlan fakir kız aşkı burada da filizlenecektir. hayır senaristler muhtemelen böyle bir senaryo yazmazlarsa başlarına bir şey gleceğini, uğursuzluk falan olacağını düşünmektedir ki bu ritüelden hiç vazgeçmemektedirler. Kuzey Üniversitesi selim'lerindir ve selim oraya zorunluluktan dolayı, ailesinin baskısı yüzünden ayıp olmasın diye devam etmektedir.

serra ise burslu okumaktadır. işe bakın, ne kadar sıradışı bir senaryo; öyle değil midir? (!)
geleceğinden hiç ümitli olmadığım ve bana bir kez daha 'yok abi yok, bu türk dizileri hiç değişmeyecek' dedirten sol yanım sol yanımı üzmüştür. (!) ama sol yanım oyuncuları arasında dikkatimi çeken en önemli kişi 'eve dönüş' adlı dizide 'yusuf bozyel' karakterini oynayan cansel elçin'dir.

'hey gidi günler, ne diziydi ama' ifadelerini yeniden telafuz etmeme yol açan bu oyuncuyu sol yanım kadrosunda görmek beni şaşırtmış olsa da; diziyi izlemem için yeterli bir sebep değildir. çünkü bu dizide serenay sarıkaya bile olsa; böyle bir klişeliğe, monotonluğa katlanabilmem pek mümkün olmayacaktır.
söz konusu eskidefterler'de yazmak olunca her zaman sayfalar yeni sayfaları açtığı için konudan biraz sapmış olmam normal karşılanmalıdır.

zira bu sözlükte yazmak, başka sözlüklerde yazmaya benzememektedir.
her neyse; başlığın açıklamasına geri dönecek olursam sol yanım oyuncularını şöyle sıralamam mümkündür:

not: oyuncu kadrosunda bir ben yokum, oldukça kalabalık, tıklım tıklım bir kadrosu vardır. senaryo olmayınca oyuncular ne yapsın, oyunculuk kötü olunca senaryo nasıl işe yarasın orası da ayrı bir sorunsaldır.

önemli olan nicelik değil nitelik olsa da; sol yanım yapımcıları bunu biraz yanlış anlamış olsa gerektir ki; oyuncu kadrosuna ne buldularsa doldurmuşlardır.

büyük masraf edilen diziden bakalım büyük reytingler alınabilecek midir?

işte sol yanım oyuncuları şöyledir:

haydar: Haydar Koyel (bari adamın dizideki ismini değiştireydiniz, üşengeçliğin böylesi)
hayri: Celal Tak (sözlükten sırayla gidiyoruz galiba haydar, hayri, şimdi de hayriye gelecek sanırım) :(
selim: tolga mendi
serra: özge yağız
burak: emre bey
biricik: cemre baysel
ihsan: cansel elçin
asena: defne samyeli
ilgün: esra Bezen bilgin
binnaz: Benian Dönmez
onur: taner rumeli
idil: seda akman
nil: deniz barut
zeynep: tuğçe açıkgöz
nazlım: feyza civelek
eda: ecem atalay
barbar: emir dinler
pınar: ergül miray şahin
hülya: aleyna şen
ali: oktay çubuk
sevgi: Demet Genç
hakkı: yavuz Pekdiker
salih: Özgür Cem Tuğluk

ayrıca dizinin diğer oyuncuları da şunlardır:

Murat Balcı
Efe Taşdelen
Özgür Cem Tuğluk
Hasret Usneker
Ayşe Kırca

sadakatsiz 8. bölüm

okyanus
izlememiş olduğum fakat youtube'da yayınlanan kısa videolar sayesinde hangi olaylara sahne olduğunu rahatlıkla anlayabildiğim bölüm. (zaten türk dizilerinin karakteristik özelliklerinden biri; bölümün fragmanı veya kısa videolarını izlemenin, bölümü izlemiş kadar bilgi vermesidir. zira bu dizilerin öyle labirentvâri karmaşık bir kurgusu olmadığından ve aynı tas aynı hamam senaryolar ısıtılarak servis edildiğinden mütevellit bu şekilde bir kolaylık sağlanmaktadır.) 9. bölüm fragmanı konusunda merak duymama sebep olan sadakatsiz 8. bölümde; anladığım kadarıyla derin bebeğini düşürme tehlikesi geçirmiş, ama bizim yufka yürekli asya'mız, kocasının kendisini aldatarak meydana gelmesine vesile olduğu o bebeği kurtarabilmek için, derine ve derin'in sevgilisi, kendisinin de hâlâ, o kadar hır-gür, o kadar skandala rağmen hâlâ kocası olan, bir türlü boşanamadığı volkan'ın çocuğuna bir şey olmasın diye hemen müdahale etmiş; derin'e yardım ederek iyilikseverliğini ortaya koymuştur. doktor asya'nın bu fedâkarlığı şurada dursun; bölüme asıl volkan'a yaşattığı korku damga vurmuştur. 'eve gel, konuşmamız gereken bir şey var' diyen asya volkan'ı ayağına getirdikten sonra; oğulları ali'ye her şeyi anlattığını söylemiş, 'ali yine de seni seçti. ben onun eğitimine devam edebilmesi, iyi bir insan olabilmesi için çabalarken o seni seçti' diyerek volkan'ın küçük çaplı bir rahatlama yaşamasına sebep olmuştur. ardından bombayı patlatmış; 'buna izin veremezdim. çocuğumun sorumsuz bir baba ile yaşamasına izin veremezdim. ihanetinle her şeyi öldürdün sen, üzgünüm' diyerek ali'yi öldürdüğü şeklinde bir yalan söylemiştir. bunu duyan volkan şok geçirmiş, 'manyak, manyaksın sen! seni öldüreceğim! nasıl kıydın oğluma!' diye bağırmaya başlamıştır. araya sıkıştırılan bir dipnot: tabii ki caner cindoruk'un o sahnedeki oyunculuğunu öyle aman aman bir performans şeklinde nitelendirmek imkânsızdır.
her neyse volkan yıkılmış vaziyette iken ali; 'anneee! anneee!' diyerek çıkagelmiştir. bunu gören volkan ikinci bir şok dalgası daha geçirerek 'ali'm, oğlum' diyerek çocuğu boğarcasına sarılmıştır. ancak beklemediği bir tepki ile karşılaşmış; ali, 'dokunma bana! bana oğlum deme!' diyerek volkan'a ağzının payını vermiştir.

Asya kafasını tezgaha çarparak kanlar içinde yere yığılırken sonlanan sadakatsiz 8. bölümün devamı tarafımdan merakla beklenmektedir.

tarihi eski defterler yazıyor

okyanus
Geçmişten günümüze ne varsa Eski Defterlerde. Eski Defterler tarihi yazıyor. Üstelik sizin de tarihe bir iz bırakmanıza vesile oluyor.
Nasıl mı? İsterseniz siz de Eski Defterler yazarı olarak, tarihe damga vuran konuları konuşabilir, gerçekleri ortaya çıkarabilir ya da deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz. Sizin için son derece keyifli okumalar yapmak da mümkün. Kendinizi özgürce ifade edeceğiniz bir ortama ihtiyacınız varsa, siz de hemen Eski Defterlerde yerinizi alın.
İşte sizin için doğruları konuşacağınız özgür bir platform…
Eski Defterler Geleceğe Işık Tutuyor…
Online sözlük amacı, gelecekten bakıldığında geçmişe dair tüm izlerin görülmesini sağlamaktır. Dijital platformların en avantajlı yanı budur. Hem kendinizi ifade edebileceğiniz hem de gelecekte de geçmişe baktığınızda izleri görebileceğiniz bir ortamdır. Çok sayıda kişinin, konuya dair merakları olması halinde ulaşabileceği bilgi yer almaktadır. Online sözlük amacını en iyi şekilde karşılıyor olduğundan, siz de bu platformda yerinizi alabilirsiniz.
Geçmişi ve bugünü kayıt altına alabilirsiniz.
Sizin deneyimleriniz, ses getiren olaylar ve çok daha fazlası Eski Defterler yazarları tarafından mercek altına alınıyor. Çok sayıda konu başlığı, çok sayıda yapılan yorumlar ile objektif bir şekilde konuların gündemde olması sağlanıyor. Siz de yorum yapabilir, kendi fikrinizi söyleyebilir ya da siz de kendi gündeminizi yaratabilirsiniz. Çok daha keyifli bir ortam oluşması sağlanacak olduğundan, tamamen sözlük kalitesine de inanarak hemen yerinizi alın.
Eski Defterler Geçmişimin İzlerini Taşıyor
Aynı zamanda geçmişte yaşanan olayların da kayıt altında olması, sözlüğün net şekilde geçmişim izlerini taşıması demektir. Geçmişte yaşanan olaylar ile ilgili de bilgi almak istemeniz halinde, geçmişe dair yazılan konuları da inceleyebilirsiniz. Ders çıkarmak, deneyim ve bilgileri göz önünde bulundurup hayatımıza yön vermesi açısından son derece avantajlı oluyor. Geçmişe dair yapılan paylaşımlar, son derece keyif verici olacak.
• Geçmişte yaşanan olaylar
• Geçmişten yazarların deneyimleri
• Olayların gerçek yüzü
• Doğru paylaşımlar
• Farklı görüşler
İle tamamen geçmişten günümüze bir ışık ve geçmişin izlerini taşıyan bir platform olarak yerini almıştır. Kısa süre içinde bu kadar sevilmesinin en önemli nedeni ise özgür bir platform olmasıdır. Siz de bu özgürlüğü hissederek online sözlük yazarı olmak için Eski Defterler'i tercih edebilirsiniz. Hem güzel bir deneyim hem de iyi bir başlangıç olacak.
Eski Defterler Kronolojisi
Kronolojiye göre paylaşımların belirleniyor olması son derece avantajlı olacak. Yapılan paylaşımlar sayesinde, siz de dilediğiniz gibi kronolojiye göre de inceleme yapabileceksiniz. Paylaşımlar, tarihler net şekilde belirlenmiş olacak. Bunun en büyük avantajı, paylaşımların dijital ortamda gerçekleşiyor olması. Dilediğiniz gibi orijinal ve objektif paylaşımlar ile siz de kendinizi ifade edebilirsiniz. Online paylaşımlar ile kendinizi ifade ederek, sonrasında da geçmişe kronolojik şekilde bakma imkanı bulabilirsiniz.
Paylaşımlar ve yorumlar kronolojik şekilde kayıt altında tutulmaktadır.
Eski Defterler Başlıkları
Yazar olmanız halinde, başlıkları siz de belirleyebilirsiniz. Başlık açmak, merak ettiğiniz bir konu hakkında yorum almak, farklı yazarların görüşlerinin bir arada toplanması gibi pek çok seçenek olur. Bunları değerlendirmeniz durumunda, direkt olarak başlıklar üzerinden avantaj elde edeceğiniz, farklı yorumlara hemen erişebileceğiniz şekilde bir ortam bulacaksınız. Kaliteli bir platform olduğundan, kendi içinde kuralları ve argo vb. sözlere yer verilmeyen bir ortamdır. Paylaşımlarınızı dilediğinizi gibi yapabilir, başlıkları inceleyebilir, başlıklar üzerinden detaylandırmalar yapılarak siz de bilgi alabilirsiniz. Eski Defterler sayesinde, her konuya dair en doğru bilgiye ulaşılması konusunda avantajlı olacaksınız. Siz de yazar olabilirsiniz.

kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü

okyanus
25 kasım tarihinde kutlanan (!) özel bir gün. kadınların şiddete uğramasını önleme, şiddet vakalarının bir nebze olsun azaltılmasını sağlama yönünden herhangi bir etkisi olmayan bu günde kadına şiddetin ne kadar alçakça bir şey olduğunu yeniden dile getirmek, bu fiili gerçekleştirenlere kin, nefret, öfke kusmak; şiddete, tecavüze uğrayan, fiziksel veya psikolojik acı çekmek zorunda bırakılan, öldürülen kadınları tekrar hatırlamak ve onlar için bir şey yapamayışımıza hayıflanmak, sadece haberlerde seyretmekle, sosyal medyada birkaç yorum yazmakla yetindiğimiz için üzülmek, bu günde yapılan aktivitelerdendir. (!) 1999'da BM Genel Kurulu'nun ilan ettiği bu gün, taa o zamandan beri idrak edilmektedir. oysa 20 yıldır, hatta ne 20 yılı; asırlardır bu hususta değişen bir şey yoktur. tarih boyunca hep ezilen, zulmedilen, dövülen, insan dışı muamelelere maruz kalan kadınlar olmuş ve olmaya devam etmektedir. bu günde post paylaşmak, tweet atmak falan en azından hangi tarafta olduğumuzu gösterme çabasıdır ama; şiddete uğrayan kadınlar için gerçekten neler yapılabilir, yapılması gerekenler neden yapılmamaktadır; neden mahkemelerden çoğu zaman kadınların aleyhine kararlar çıkmakta, onları hunharca döven ya da vahşice öldürenler serbest bırakılmakta yahut birkaç yıl rahat ortamda devletin vergileriyle istirahat ettirilip af çıkarılarak salınmaktadır? iyi hâl indirimi denen şey ile neden onlara acınmaktadır? oysa onlar kadınlara hiç acımamışlardır. işte mesajlar, güzel sözler paylaşmaktan ziyade bu gibi sorulara yanıt aramak gerekir.
belki türkiye'deki kadınlar, dünyadaki kadınlar için normal vatandaş olarak bizim elimizden bir şey gelmeyecektir ama hiç olmazsa herkes kendi çevresindeki kadınlara saygılı davranamaz, onların haklarını gözetemez midir?
tüm insanlar evinin önünü süpürseydi şehir tertemiz olurdu diye boşuna dememişlerdir.

yemek programları

okyanus
ekranların müge anlı gibi hiç bitmeyen çilesidir. 'birilerinin açlıktan kemikleri sayılırken biri önüne gelen yemeğe saydırıyor' diye düşünmemize yol açan bu programlar tv'lerin kâbusudur. değerli eskidefterler yöneticisi tarafından yukarıda da ifade edildiği üzere bu programların değişmeyen rutini herkesin her yemeğe kusur bulmasıdır. sofrada kuş sütü eksik olmasa dahi yarışmacıların tatmin olması mümkün değildir zira hepsinin amacı birbirini yerin dibine geçirmek ve o haftanın kazananı olmaktır. yemekteyiz, gelinim mutfakta başta olmak üzere herhangi bir isim altında yayınlanan tüm yemek programları aynı karakteristik özellikleri gösterir. bir insan bu monoton şeyleri her gün izlemekten nasıl sıkılmaz, kimin kazanacağını nasıl böyle heyecanla bekler anlamak zordur. 'yaa canım işte bilmediğimiz tarifleri öğreniyoruz' gibi bir bahane geçerlilik taşımamaktadır çünkü internet denen bir şey vardır. bu programlar ile vakit öldürmek hakikaten akıl kârı değildir. ayrıca kazananlara o kadar para verildiği -tüm yarışma programlarında olduğu gibi- meçhuldür. hiçbir yarışma programının sırf birkaç soru bildi veya birkaç tencere yemek yaptı diye birisine dünya para vereceği inandırıcı gelmemektedir. belki de ben, pek çok yarışmaya başvurduğum fakat sonuç alamadığım için kıskançlığımdan böyle düşünüyorumdur. ama yok; gerçekten de burada çelişkiler, mantıksızlıklar söz konusudur. örneğin, kim milyoner olmak ister yarışmasında ilk birkaç basit soruyu bilip sonra çuvallayarak elenen bir kişiye sözüm ona bilmem kaç bin TL (x.xxx) bir miktar para verilecektir. bunu külahıma anlatmak, gerçekten beni zorlamaktadır. (!) her neyse, sonuç olarak yemek programları, tıpkı -nesli tükenmiş olan- evlilik programları gibi, -nesli tükenmesi dört gözle beklenen- magazin programları gibi bir zaman kaybıdır. bu programlara da bir kısıtlama getirilmesi temennimizdir. hayır yani -en azından- haftada birkaç kez yayınlansa ne olur? hem öyle daha heyecanlı olur. (!) yahut süreleri kısaltılabilir. yemek programı izleyeceğim diye yemeği yakmak kötüdür, hiç yapmamak ondan daha kötüdür. :) (!)

süt helvası

okyanus
yapımı oldukça kolay olan mütevazi bir bursa tatlısı. masterchef ile gündeme gelen bu tatlı bursa helvası diye de bilinir. yemeğin ardından güzel bir final olur, çay ile keyifli bir âhenk sergiler. dış kısmı fırın sütlaca benzer bir şekilde kabuk tutan bu tatlının kıvamı yumuşacıktır. pratik ve hafif bir tatlı olan süt helvasının hazırlanışını sözlüğümüzün sayın kadın yazarları mutlaka biliyordur. fakat âdet yerini bulsun kabilinden biraz bahsetmek faydalı olacaktır. şöyle ki; süt ile şeker karıştırılır ve şekerin erimesi sağlanır. un ve tereyağı geniş veya derin bir tavaya alınır. unun kokusu çıkıncaya dek orta ateşte kavrulur. bu sırada şekerli süt, karışıma azar azar ilâve edilir. devamlı karıştırılır ve pürüzsüz bir hâle gelip koyulaşması sağlanır. ardından yumurta sarısı ile vanilya eklenip karıştırılır ve ocaktan indirilir. orta boy fırın kabına aktarılıp üzeri kabuk bağlayana kadar 10 dakika beklenir. önceden 230 derece ısıtılmış fırına verilip 15 dk (üzeri kızarıncaya kadar) pişirilir. sonra ister sıcak sıcak, ister biraz ılıdıktan sonra tüketilir. fındık ile beraber yenirse lezzetine diyecek yoktur.

masterchef

okyanus
ev hanımlarının her gün izlemeyi bir ritüel hâline getirdiği, bununla birlikte erkeklerin de oldukça rağbet gösterdiği bir yarışma programı. rekabetin gastronomi ile buluştuğu bu yarışma ekran başındakilerin içinde yatan aşçıyı gün yüzüne çıkarmakta, onların içindeki uyuyan gurmeyi uyandırmaktadır. diyet yapanların izlememesi gereken, aksi takdirde o diyeti bozdurma ihtimali bulunduran bu program yeme dürtülerini harekete geçirir. reklam girince kendinizi bir an mutfakta tıka basa yerken bulmanız muhtemeldir. öyle ya; biri yer biri bakar... sözün devamı herkesin mâlumudur. siz kim ne yemek yapıyor diye izlerken, reklam arasında ağzınızın boş durması pek mümkün olmayacaktır. bu yazılanların bilimsel geçerliliği olmayıp, belki sizin için tam tersi söz konusudur. fakat izleyici kitlesinin büyük bir kısmında böyle yan etkiye sebep olduğunu söylemek muhtemelen yanlış olmayacaktır. mutfak konusundaki engin bilginizi geliştirmek, enteresan tatlılar, ilginç yemekler görmek, yeni tatlardan haberdar olmak ve gaza gelmek istiyorsanız söz konusu programı izlemeniz şiddetle önerilir.
her gün o günün menüsünü sabırsızlıkla bekleyen sıkı masterchef takipçilerinin çoğu bence masterchef defteri tutuyordur. (canım günümüzde defter mi kaldı, 'gugıl' (!) denen bir şey var diyenler de haklıdır.)
kıyasıya bir yarışın seyircileri heyecana ve karşı konulamaz bir yemek yeme isteğine sürüklediği bu programda herkese verilen malzemeler ve süre eşit olsa da yapılanlar birbirinden farklı olur. kimileri jürinin beğenisini kazanamaz, kimileri sonraki level'a atlama imkânı kazanır.
önceki haftalardan beri elenen yarışmacılar bir bir ifşâ olmakta ve bu ispiyoncu bir türlü bulunamamaktadır. son olarak da uğur, attığı tweetler nedeniyle yarışmadan yolcu edilmiştir. tabii ki bu davranışa tepkiler gecikmemiştir. insanların sosyal medyada yazdıkları, hele ki yıllar önce yazdıkları kimi ne ilgilendirmektedir? onları böyle rencide etmek doğru mudur? yarışmaya alırken, yarıştırırken değil de şimdi mi akıllarına gelmiştir? bu soru listesi uzayıp gitmektedir. halbuki çoğu kişiye göre olayı böyle dramatize etmeye gerek yoktur. bir insan kürtlere, kapalı kızlara vs. ağza alınmayacak küfürler ediyorsa ve bu sonradan ortaya çıkıyorsa o yarışmacının yarışmadan diskalifiye edilmesi yadırganmamalıdır. birçok izleyici bu kararın yerinde olduğunu düşünmektedir ve onlara göre acun çok haklıdır. 'onun görevi milletin sosyal medya hesaplarını araştırmak değil, fakat bunlar madem böyle ifşâ oldu, acun'un bu şekilde davranması da gayet yerindedir' diye düşünen bu grup, mastercheff yaptıysa bir bildiği vardır demektedir.
tartışmanın, kaosun eksik olmadığı bu program yemekli bir açık oturum gibidir.

her şeyi bildiğini sanan insan

okyanus
kendilerine laf anlatması mümkün olmayan ve ömür törpüsü kategorisine giren şahıslardır. onlar yeri gelir hoca olurlar, allâme-i cihan kesilip fetvâ verirler. yeri gelir tıp alanındaki engin bilgilerini konuşturarak birinin yüzüne bakmak suretiyle hastalık teşhisi koyarlar. spordan ekonomiye, teknolojiden magazine her konuda söyleyecek bir şeyleri vardır. onlardan iyi mi bileceksiniz canım, onlar konuşuyorsa boş konuşmazlar. her şeyi bildiğini zanneden insan aynı zamanda bildiklerinin doğruluğuna da kendini inandırmıştır. o yüzden araştırmayı aklına getirmez ve hep o yanlışlarla yaşar durur. oysa gerçeğe yalan diye iftira atmak, yalana gerçek diye sarılmak bir insanın başına gelebilecek en büyük bedbahtlıklardan biridir. onlardan bazıları doğru bildiğinin yanlış olduğunu öğrenince 'ne yapıyormuşum ben ya?' falan der, zor da olsa kabullenerek kendini kurtarır. ama çoğu muannid insanlardır. körü körüne bağlandıkları şeyden öyle kolay vazgeçmezler, taassup sahibidirler. biri onlara 'şu işin doğrusu budur' diyecek olsa hemen karşı atağa geçerler, 'bir sen mi biliyorsun, doğrucu davut musun sen' (!) derler. kendini hoca diye tanıtan bir şarlatandan akıl, mantık ve din dışı bir sözüm ona fetvâ duymuşlardır mesela; 'su içmek orucu bozmaz' demiştir diyelim ki o kişi. bunlar da işine geldiği için hemen kabul etmişlerdir ve doğrusunu söyleyene cevapları şu olur: 'sen hocadan daha mı iyi bileceksin, o bunun okulunu okumuş'. onlar her konuda böyledir. her şeyi bildiğini sanan insan aslında hiçbir şey bilmiyordur. onu da öğreneyim, şu dalda uzman olayım ama öteki alanda da profesörlük yapayım (!) diye her tarafa koşturmaya çalışan insanlar hiçbir işte tam başarı elde edemezler. yani her şeyi bildiğini sanmak kadar her şeyi bilmeye çalışmak da boş iştir.

hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.


eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238

hemen yazar olun