Hoş geldiniz. Eski Defterler düşüncelere pranga takılmayan, yazarlara zincir vurulmayan, ama herkesin birbirine karşı saygılı olduğu bir yer. Eminim burada vakit geçirdikçe bana hak verecek ve eski defterler'in diğer sözlüklerden gerçek anlamda farklı olduğunu hissedeceksiniz.
Burada insanların amacı 'bir şeyler' paylaşmak değil, 'faydalı bir şeyler' paylaşmak. O nedenle eski defterler'i okumanın size çok şey katacağına inanıyorum. Şahsen ben burayı her gün düzenli olarak takip edilmesi gereken bir gazete gibi görüyorum.
Burada yazmak da, burayı okumak kadar keyifli. Çünkü yazdıklarınızı kafasına göre editleyen veya silen bir ekip yok. Yazdıklarınız kendi düşüncelerine uymuyor diye size cephe alan, sizi küçümseyen insanlar yok. Kısaca eski defterler bir sözlükten çok ötesi bence. Bu platformda yer edinmenin size hem yeni bilgiler, hem yeni dostluklar kazandıracağından emin olabilirsiniz.
öyleyse hoş geldiniz. eski defterler eskimeyen dostluklara imza atılan, eski hatıraları canlandıran, adı 'eski' olsa da her zaman yeni şeyler paylaşılan, hem dünü hem bugünü hem de geleceği aynı karede buluşturup mükemmel bir manzara oluşturan bir yer.
hepimiz bir eskiciyiz burada. ama birbirimizden hurdaya çıkmış şeyler değil, bilgi ve deneyim satın alıyoruz. herkes birbirinin hayatına değer katıyor, 'paylaşım olsun' diye değil 'işe yarasın' diye yazıyor.
eski defterler'i diğer sözlük platformlarından ayıran en önemli fark bu. bir başlıkta yüzlerce sayfa olup olmaması önemli değil. birkaç entry bile o yüzlerce sayfanın ihtiva edebileceği farklı yorumları, değişik bakış açılarını, envâiçeşit bilgiyi bir arada sunabiliyor.
Çünkü eski defterler kaliteli insanları buluşturuyor ve dolayısıyla yazılan tüm başlık ve entryler nitelikli bir yapıya sahip oluyor.
Hani rüya içinde rüya görürüz ya bazen. Eski defterler'de böyle. Başlık içinde başlık, konu konuyu açıyor. Her sayfa ayrı bir dünyaya kapı aralıyor.
Eski defterler bir sözlükten daha ötesi, bir paylaşım portalından çok daha fazlası. 'aşk deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe daha da içesin gelir.' Derler ya. Eski defterler'de yazmak tam da bu. İnsanın daha çok yazası geliyor. yazmaya olan isteğini, -deyim yerindeyse- hararetini artırıyor eski defterler'in samimi, sıcak atmosferi.
Buraya sanırım 2020 yılının sonlarına doğru katılmıştım. O zamandan bu zamana düzenli olarak takip ediyorum ve bundan hiç sıkılmadım. Bu platformda geçirdiğim vakit bana çok şey kazandırdı ve size de kazandıracağından eminim.
hepimiz bir eskiciyiz burada. ama birbirimizden hurdaya çıkmış şeyler değil, bilgi ve deneyim satın alıyoruz. herkes birbirinin hayatına değer katıyor, 'paylaşım olsun' diye değil 'işe yarasın' diye yazıyor.
eski defterler'i diğer sözlük platformlarından ayıran en önemli fark bu. bir başlıkta yüzlerce sayfa olup olmaması önemli değil. birkaç entry bile o yüzlerce sayfanın ihtiva edebileceği farklı yorumları, değişik bakış açılarını, envâiçeşit bilgiyi bir arada sunabiliyor.
Çünkü eski defterler kaliteli insanları buluşturuyor ve dolayısıyla yazılan tüm başlık ve entryler nitelikli bir yapıya sahip oluyor.
Hani rüya içinde rüya görürüz ya bazen. Eski defterler'de böyle. Başlık içinde başlık, konu konuyu açıyor. Her sayfa ayrı bir dünyaya kapı aralıyor.
Eski defterler bir sözlükten daha ötesi, bir paylaşım portalından çok daha fazlası. 'aşk deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe daha da içesin gelir.' Derler ya. Eski defterler'de yazmak tam da bu. İnsanın daha çok yazası geliyor. yazmaya olan isteğini, -deyim yerindeyse- hararetini artırıyor eski defterler'in samimi, sıcak atmosferi.
Buraya sanırım 2020 yılının sonlarına doğru katılmıştım. O zamandan bu zamana düzenli olarak takip ediyorum ve bundan hiç sıkılmadım. Bu platformda geçirdiğim vakit bana çok şey kazandırdı ve size de kazandıracağından eminim.
pesimist, depresif ruh hâliyle evrene negatif enerji yayan, her şeye kulp bulma şeklinde üstün bir yeteneğe (!) sahip olan, kendisini memnun etmenin imkânsız olduğu insan türü. 'ağzınla kuş tutsan yaranamazsın' lafı bunlar için söylenmiştir.
hani 'bardağın dolu tarafından bakın' derler ya. bunlar bardağın boş tarafından bile bakamaz.
- hani? bardak nerede? ben bardak mardak göremiyorum.
derler. bakış açıları böylesine dardır. her şeyin karanlık, çirkin yönlerine odaklanır, sahip olduklarının farkına varmaz ve hiçbir zaman doymazlar.
devamlı mutsuz olan insanlar kendileri gibi başkalarının da mutsuz olmasını ister. kötülükten beslenir, biri kendisiyle aynı durumu yaşayınca bundan güç alıp motive olurlar.
onlara bir şey anlatsanız hep sizi demotive eder, olumsuz yorumları sayesinde hevesinizi îtinayla kırmayı başarırlar. bunlara kötü bir rüyanızı anlatın, hemen şerre yorar ve o şom ağızlarını bir açtılar mı susmak bilmezler.
peki bunlarla nasıl başa çıkmalı? işte size, sürekli mutsuz olan insanların olduğu ortamlarda hayatta kalma yöntemleri!
- bunlara ne derdinizden, ne sevincinizden bahsetmeyin.
- sizi darlamalarına izin vermeyin. kendi sıkıntılarını anlatırlarsa hiç yorum yapmayın, oralı olmayın veya konuyu değiştirin.
- anneniz evde oturmaktan, babanız iş-güçten, kardeşiniz sevgilisinden dolayı mutsuz takılıyor, yaşam enerjinizi sömürüyor olabilir. 'şunun mahkeme duvarı gibi suratını görmesem keşke' diye düşünüyorsanız yapacak bir şey yok. onunla aynı ortamda bulunma sürenizi azaltın. beraber TV izlemek zorunda değilsiniz öyle değil mi, internet diye bir şey var kardeşim aç oradan bir Netflix keyfine bak. (Şu an izleyecek adam gibi dizi yok zaten. bizi anca netflix paklar.)
Nasıl tavsiyeler? beğendiyseniz yorum yapın, beğenmediyseniz farklı tavsiyeler yazın ki zengin bir çeşitlilik oluşturalım.
hani 'bardağın dolu tarafından bakın' derler ya. bunlar bardağın boş tarafından bile bakamaz.
- hani? bardak nerede? ben bardak mardak göremiyorum.
derler. bakış açıları böylesine dardır. her şeyin karanlık, çirkin yönlerine odaklanır, sahip olduklarının farkına varmaz ve hiçbir zaman doymazlar.
devamlı mutsuz olan insanlar kendileri gibi başkalarının da mutsuz olmasını ister. kötülükten beslenir, biri kendisiyle aynı durumu yaşayınca bundan güç alıp motive olurlar.
onlara bir şey anlatsanız hep sizi demotive eder, olumsuz yorumları sayesinde hevesinizi îtinayla kırmayı başarırlar. bunlara kötü bir rüyanızı anlatın, hemen şerre yorar ve o şom ağızlarını bir açtılar mı susmak bilmezler.
peki bunlarla nasıl başa çıkmalı? işte size, sürekli mutsuz olan insanların olduğu ortamlarda hayatta kalma yöntemleri!
- bunlara ne derdinizden, ne sevincinizden bahsetmeyin.
- sizi darlamalarına izin vermeyin. kendi sıkıntılarını anlatırlarsa hiç yorum yapmayın, oralı olmayın veya konuyu değiştirin.
- anneniz evde oturmaktan, babanız iş-güçten, kardeşiniz sevgilisinden dolayı mutsuz takılıyor, yaşam enerjinizi sömürüyor olabilir. 'şunun mahkeme duvarı gibi suratını görmesem keşke' diye düşünüyorsanız yapacak bir şey yok. onunla aynı ortamda bulunma sürenizi azaltın. beraber TV izlemek zorunda değilsiniz öyle değil mi, internet diye bir şey var kardeşim aç oradan bir Netflix keyfine bak. (Şu an izleyecek adam gibi dizi yok zaten. bizi anca netflix paklar.)
Nasıl tavsiyeler? beğendiyseniz yorum yapın, beğenmediyseniz farklı tavsiyeler yazın ki zengin bir çeşitlilik oluşturalım.
toplam erkek nüfusuna oranı muhtemelen %5'i geçmeyen, birçok kadının denk gelemediği örnek alınası erkek tipi. bu türün genel özellikleri şöyle sıralanabilir:
- yalan söylemezler.
- aldatmazlar.
- içi dışı birdir. reklamlarda görünen cips paketi gibi dışı şişik, içi boş çıkmaz!
- dürüst ve güvenilir insancıklardır.
- çıkarsız severler.
2000'li yıllardan kalan, 'kahverengi bir renkse kahve ne renktir?' şeklindeki eksi 100 dereceli soğuk esprinin bir benzerini yapmak ve şu soruyu dile getirmek istiyorum: 'adam gibi adam' nedir? gibisi ne oluyor? 'adama benzer, ama tam adam değil, hafif adamlaşmaya doğru yaklaşmış, henüz evrimini tamamlayamamış' demek mi oluyor bu?
'gibisi' fazla arkadaş, benzerini istemeyiz, bize %100 saf zeytinyağı, hakiki bal ve gerçek adamlar lâzım. Siz eczaneden bir ilaç alırken muadilini istiyor musunuz?
nice 'adam' diye bildiklerimiz, bir süre sonra 'madam' çıkıyor. kalıbı 'erkek'; yüreği 'ürkek' onların. kadın gibi nazlanan, korkak, başkasının eline bakan âciz ve zavallı insanlar, ortada 'adamım' diye geçiniyorlar. Onlara Amerikan filmlerinden bir replikle cevap vermek istiyorum:
'hey sen kendini ne sanıyorsun ha? lanet olsun adamım!'
- yalan söylemezler.
- aldatmazlar.
- içi dışı birdir. reklamlarda görünen cips paketi gibi dışı şişik, içi boş çıkmaz!
- dürüst ve güvenilir insancıklardır.
- çıkarsız severler.
2000'li yıllardan kalan, 'kahverengi bir renkse kahve ne renktir?' şeklindeki eksi 100 dereceli soğuk esprinin bir benzerini yapmak ve şu soruyu dile getirmek istiyorum: 'adam gibi adam' nedir? gibisi ne oluyor? 'adama benzer, ama tam adam değil, hafif adamlaşmaya doğru yaklaşmış, henüz evrimini tamamlayamamış' demek mi oluyor bu?
'gibisi' fazla arkadaş, benzerini istemeyiz, bize %100 saf zeytinyağı, hakiki bal ve gerçek adamlar lâzım. Siz eczaneden bir ilaç alırken muadilini istiyor musunuz?
nice 'adam' diye bildiklerimiz, bir süre sonra 'madam' çıkıyor. kalıbı 'erkek'; yüreği 'ürkek' onların. kadın gibi nazlanan, korkak, başkasının eline bakan âciz ve zavallı insanlar, ortada 'adamım' diye geçiniyorlar. Onlara Amerikan filmlerinden bir replikle cevap vermek istiyorum:
'hey sen kendini ne sanıyorsun ha? lanet olsun adamım!'
âşık olmak mı? en kısa tanımıyla: 'duygu israfı!' evet; eğer yanlış kişiye, yanlış zamanda -ki aşk hiçbir zaman doğru zamanı beklemez- âşık olduysanız, bunun sonucunda üzülen taraf sizseniz, hep onun için çabalamanıza rağmen hiçbir karşılık göremiyorsanız yaptığınız şey kalbinizi boşuna yormak, hislerinizi gereksiz yere harcamaktır.
kimileri için en büyük hata, en ağır pişmanlık, vakit kaybı ya da sadece basit bir eğlence olan aşk, kimileri için bir fırsat, şans, yeniden doğuş, özüne dönüştür.
- âşık olmak kolaydır, âşık kalmak zordur. çünkü aşkına sahip çıkmak, temiz sevmeyi başarmak herkesin harcı değildir.
- âşık olmak bedavadır. âşık olduğun kişiyi mutlu etmek istersen belli bir bütçeyi gözden çıkarman gerekir. (!) kolay mı canım bunun sevgililer günü var, doğum günü var, nişanı düğünü ıvırı zıvırı var.
- hoşlanmak başkadır, âşık olmak başkadır. çakma saat ve orijinal saat gibi düşünün; biri beş paralık, diğeri paha biçilmez.
- biri âşık olmasına rağmen karşı taraf sevmiyorsa buna platonik derler. iki taraf da seviyorsa buna kara sevda denir. ikisi de sevmiyor fakat çıkarları için birliktelerse buna da ortaklık adı verilir. nasıl bilimsel tanımlama?
son söz: param cebimde kalsın, trip mrip çekemem, kimsenin nazıyla uğraşamam, kıskançlığa gelemem, özgürlüğümden taviz veremem.
eğer düşüncelerine tercüman olduysam: sen âşık olmak için uygun bir aday değilsin! bu çıkmaz sokağa girme, sağdan dön yoluna bak!
kimileri için en büyük hata, en ağır pişmanlık, vakit kaybı ya da sadece basit bir eğlence olan aşk, kimileri için bir fırsat, şans, yeniden doğuş, özüne dönüştür.
- âşık olmak kolaydır, âşık kalmak zordur. çünkü aşkına sahip çıkmak, temiz sevmeyi başarmak herkesin harcı değildir.
- âşık olmak bedavadır. âşık olduğun kişiyi mutlu etmek istersen belli bir bütçeyi gözden çıkarman gerekir. (!) kolay mı canım bunun sevgililer günü var, doğum günü var, nişanı düğünü ıvırı zıvırı var.
- hoşlanmak başkadır, âşık olmak başkadır. çakma saat ve orijinal saat gibi düşünün; biri beş paralık, diğeri paha biçilmez.
- biri âşık olmasına rağmen karşı taraf sevmiyorsa buna platonik derler. iki taraf da seviyorsa buna kara sevda denir. ikisi de sevmiyor fakat çıkarları için birliktelerse buna da ortaklık adı verilir. nasıl bilimsel tanımlama?
son söz: param cebimde kalsın, trip mrip çekemem, kimsenin nazıyla uğraşamam, kıskançlığa gelemem, özgürlüğümden taviz veremem.
eğer düşüncelerine tercüman olduysam: sen âşık olmak için uygun bir aday değilsin! bu çıkmaz sokağa girme, sağdan dön yoluna bak!
vücudundaki en küçük reaksiyondan, en ufak kıpırtıdan, en minik tepkiden çok kötü senaryolar üretme potansiyeli. örneğin:
- başım dönüyor, acaba tümör mü?
- karnım ağrıyor, yoksa apandisitim mi patladı?
- suratımda sivilce çıkmış; yoksa bu, içimdeki kanserin dışa yansıması mı? (tevbe tevbe)
hastalık hastalarının genel özellikleri şöyledir:
- kendilerini dinlerler.
- internetten hastalık belirtileri okumayı çok severler. hatta birçok konuda uzmanlaşmışlardır. show TV'de her yaz günü Doktorlar dizisini izleyen insanlar gibi; tıp terimlerine, medikal cihazlara falan oldukça âşinâdırlar.
- hastaneye gidince rahatlarlar, tüm semptomları kaybolur. eve gelince bunlar yine nükseder.
hastalık hastasını hasta olmadığına ikna etmek imkânsızdır. o; 'hasta değilsin, benden sağlamsın, turp gibisin' tarzı sözleri hakaret olarak algılar. çünkü o çok hastadır, fakat siz kendisini anlamıyorsunuzdur! (!)
hastalık hastası hiçbir zaman bir-iki doktorla yetinmez. işini sağlama almak için doktor doktor gezmeyi tercih eder.
bunların tam tersine, bir de hiçbir şeyi takmayan, vücudundaki her şeyi hayra yoran (!) bir grup vardır.
meselâ sürekli bir yeri mi ağrıyor?
'amaan canım, damar damar üstüne binmiştir.' gibi bilimsel bir açıklama (!) ile içini rahatlatır.
onlar kesinlikle olumsuz düşünmez, her şeye mantıklı bir gerekçeleri vardır:
- burnum akıyor, boğazım ağrıyor, vücudum kırılıyor, ölüyorum ama hasta değilim. çünkü mevsim geçişlerinden ya, normaldir.
- sürekli gözüm ağrıyor, devamlı ekrana bakıyorum ya ondandır.
- ben obez falan değilim tamam mı? ne varmış vücudumdaki yağ oranı kas oranından fazlaysa? hayır ne olmuş karbonhidrat miktarım protein miktarımı geçmişse? benim kemiklerim iri, o kadar.
sizi negatif enerjileri ve hiç düşmeyen o stres seviyeleriyle hastalık hastası etmeye çalışan insanlardan uzak durun dostlar!
yazımı, sıla'nın yıllar yıllar önceki bir şarkısıyla noktalıyorum:
'rezil ettim kendimi,
dağıttım içtim düştüm.
ona buna ağladım,
içimden döküldüm.
gülmeyi unuttum,
kendimi dinlemekten.
hastalık hastası,
oldum senin yüzünden.'
- başım dönüyor, acaba tümör mü?
- karnım ağrıyor, yoksa apandisitim mi patladı?
- suratımda sivilce çıkmış; yoksa bu, içimdeki kanserin dışa yansıması mı? (tevbe tevbe)
hastalık hastalarının genel özellikleri şöyledir:
- kendilerini dinlerler.
- internetten hastalık belirtileri okumayı çok severler. hatta birçok konuda uzmanlaşmışlardır. show TV'de her yaz günü Doktorlar dizisini izleyen insanlar gibi; tıp terimlerine, medikal cihazlara falan oldukça âşinâdırlar.
- hastaneye gidince rahatlarlar, tüm semptomları kaybolur. eve gelince bunlar yine nükseder.
hastalık hastasını hasta olmadığına ikna etmek imkânsızdır. o; 'hasta değilsin, benden sağlamsın, turp gibisin' tarzı sözleri hakaret olarak algılar. çünkü o çok hastadır, fakat siz kendisini anlamıyorsunuzdur! (!)
hastalık hastası hiçbir zaman bir-iki doktorla yetinmez. işini sağlama almak için doktor doktor gezmeyi tercih eder.
bunların tam tersine, bir de hiçbir şeyi takmayan, vücudundaki her şeyi hayra yoran (!) bir grup vardır.
meselâ sürekli bir yeri mi ağrıyor?
'amaan canım, damar damar üstüne binmiştir.' gibi bilimsel bir açıklama (!) ile içini rahatlatır.
onlar kesinlikle olumsuz düşünmez, her şeye mantıklı bir gerekçeleri vardır:
- burnum akıyor, boğazım ağrıyor, vücudum kırılıyor, ölüyorum ama hasta değilim. çünkü mevsim geçişlerinden ya, normaldir.
- sürekli gözüm ağrıyor, devamlı ekrana bakıyorum ya ondandır.
- ben obez falan değilim tamam mı? ne varmış vücudumdaki yağ oranı kas oranından fazlaysa? hayır ne olmuş karbonhidrat miktarım protein miktarımı geçmişse? benim kemiklerim iri, o kadar.
sizi negatif enerjileri ve hiç düşmeyen o stres seviyeleriyle hastalık hastası etmeye çalışan insanlardan uzak durun dostlar!
yazımı, sıla'nın yıllar yıllar önceki bir şarkısıyla noktalıyorum:
'rezil ettim kendimi,
dağıttım içtim düştüm.
ona buna ağladım,
içimden döküldüm.
gülmeyi unuttum,
kendimi dinlemekten.
hastalık hastası,
oldum senin yüzünden.'
sahurda patates kızartması, sucuklu tost gibi dişe değen lezzetli bir şeyler varsa onları kaçırmamak için uykusundan feragat ederek (!) 'utanmadan' sahur sofrasında boşuna yer işgal etme durumu!
nasıl tanımlama ama? kendimi wikipedia genel müdürü gibi hissettim. (!) wikipedia'da öyle bir görev dağılımı var mı bilmiyorum ama eski defterler'de yazar rütbesi bize yeter dostlar, başka bir mertebe aramaya gerek yok! ❤️
konumuza geri dönecek olursak: keyfî, kasten, hiçbir mazareti olmadığı halde oruç tutmayan kimsenin sahur masasına oturup tıkınması bence tam anlamıyla bir görgüsüzlüktür. o sofraya allah rızası için oturmuş olan ve gün boyu aç kalacağı için bir şeyler yiyerek midesini doldurmaya çalışan insanların yemeğine göz dikmektir.
sen nasıl olsa oruç tutmadığın için günün her saati yemek yeme potansiyeline ve imkânına sahipken, onların birkaç saatlik zaman diliminde yemesi gereken yiyeceklere neden saldırırsın? anlamak mümkün değil.
dolayısıyla oruç tutmayıp sahur sofrasına oturma eylemi, oruç tutacak olanların gıdasını azaltma, onların vitamin ve mieral ihtiyacını tam olarak karşılamalarına engel olma, yeterince doymalarını önleme teşebbüsüdür! (bu tanım ders kitaplarına girmeli.) 😂
bir de bunun, 'oruç tutmadığı halde iftar sofrasına herkesten önce oturan' versiyonu vardır.
oruç tutmadığı halde iftar verenler, oruç tutmayıp iftar davetlerine gidenler, neler neler.
bu tarz insanların türevleri çoktur.
nasıl tanımlama ama? kendimi wikipedia genel müdürü gibi hissettim. (!) wikipedia'da öyle bir görev dağılımı var mı bilmiyorum ama eski defterler'de yazar rütbesi bize yeter dostlar, başka bir mertebe aramaya gerek yok! ❤️
konumuza geri dönecek olursak: keyfî, kasten, hiçbir mazareti olmadığı halde oruç tutmayan kimsenin sahur masasına oturup tıkınması bence tam anlamıyla bir görgüsüzlüktür. o sofraya allah rızası için oturmuş olan ve gün boyu aç kalacağı için bir şeyler yiyerek midesini doldurmaya çalışan insanların yemeğine göz dikmektir.
sen nasıl olsa oruç tutmadığın için günün her saati yemek yeme potansiyeline ve imkânına sahipken, onların birkaç saatlik zaman diliminde yemesi gereken yiyeceklere neden saldırırsın? anlamak mümkün değil.
dolayısıyla oruç tutmayıp sahur sofrasına oturma eylemi, oruç tutacak olanların gıdasını azaltma, onların vitamin ve mieral ihtiyacını tam olarak karşılamalarına engel olma, yeterince doymalarını önleme teşebbüsüdür! (bu tanım ders kitaplarına girmeli.) 😂
bir de bunun, 'oruç tutmadığı halde iftar sofrasına herkesten önce oturan' versiyonu vardır.
oruç tutmadığı halde iftar verenler, oruç tutmayıp iftar davetlerine gidenler, neler neler.
bu tarz insanların türevleri çoktur.
'her şey bitti.' diye düşünülen ve moralin eksi 100'lere indiği, umutsuzluğun yüzde 1500 tavan yaptığı o anda uygulanması gereken tek davranış: sil baştan başlamak.
iflas etmek, uzun süreli bir ilişkinin bitmesi, işten kovulmak gibi durumlarda tek çare sil baştan başlamaktır. geçmişe takılı kalmanız ve neden? nasıl? ve benzeri 5N1k sorularıyla kendinizi yiyip bitirmeniz hâlinde bir arpa boyu yol alamayacağınız gibi para, iş, sevgili vs. tekrar kazanılabilecek şeylerden daha önemli bir şeyi kaybetmiş olursunuz: zaman.
sil baştan başlamak zor olsa da cesareti olanlar için güzeldir, hatta eskisinden daha iyi olabilir. eski defterler'e sil baştan başlamak şu an çok güzel meselâ. bu sözlüğe aylardır yazmıyorken, şimdi tekrar burada olmak ve özüme dönmek mutluluk verici.
iflas etmek, uzun süreli bir ilişkinin bitmesi, işten kovulmak gibi durumlarda tek çare sil baştan başlamaktır. geçmişe takılı kalmanız ve neden? nasıl? ve benzeri 5N1k sorularıyla kendinizi yiyip bitirmeniz hâlinde bir arpa boyu yol alamayacağınız gibi para, iş, sevgili vs. tekrar kazanılabilecek şeylerden daha önemli bir şeyi kaybetmiş olursunuz: zaman.
sil baştan başlamak zor olsa da cesareti olanlar için güzeldir, hatta eskisinden daha iyi olabilir. eski defterler'e sil baştan başlamak şu an çok güzel meselâ. bu sözlüğe aylardır yazmıyorken, şimdi tekrar burada olmak ve özüme dönmek mutluluk verici.
Buraya kayıt olmak basitçe 'üyelik' değil, ayrıcalıktır. Burada yazmak sadece klavyenin tuşlarına basıp ortaya çıkanları yayınlamaktan ibaret değildir. Kalbinden geçenleri paylaşmak, insanları aydınlatmak, birilerinin bakış açısını değiştirmektir. siz eskidefterler'de yazarsınız, tarih de eskidefterler'i yazar. umarım bu sözlük yüzyıllar boyu mevcudiyetini devam ettirir. tarih sahnesinden silinmek yerine, o sahnede başrol oynamaya devam eder. sözlükleri birer oyuncu olarak düşünürsek rolünü en güzel yerine getiren bence eskidefterler'dir. diğerleri yardımcı oyunculuk, bazıları da sadece figüranlık yapabilir. buraya katılmak bir şans ve bu şansı iyi değerlendirmek gerekir.
'ben neden yaşıyorum?' şeklindeki sorunun cevabıdır. kişiden kişiye göre değişir. kimileri için hayatın anlamı paradır. para harcamamak için kazanılır. ne kadar para kazanılırsa o kadar iyidir. para kazanmak için her şey yapılabilir, herhangi bir sakıncası yoktur. (!) kimilerine göre de hayatın anlamı aşktır. daha doğrusu aşk sandıkları duygudur. bir kadın/adam için herkesi karşısına alanlar, onu hayatının merkezine koyup onun için yaşayanlar; o kendisini terk edince çareyi ya intiharda, ya içki-uyuşturucuda arar. esasen, sevgili/eş olsun, başka bir insan olsun; kimseyi alternatifsiz, vazgeçilmez olarak görmemek, ona saplantı derecesinde bağımlı olmamak gerekir. herkes ailesini, arkadaşlarını, sevgilisini sever ancak bunun çığrından çıkmaması gerekir. sevgi gibi temiz bir duygu bile, aşırıya kaçıldığında yahut yanlış kişiye karşı hissedildiğinde zararlı olur.
Bazıları da hayatın anlamını 'din' olarak görür. gerçek müslümanlar dünyaya ibadet etmek için gelmiş olduklarına inanır ve bu doğrultuda yaşamaya çalışır. hristiyanlık, yahudilik ve diğer din mensuplarından da kendini, kendi inandığı dine vererek yaşayanlar çoktur ancak müslümanlar tek doğru dinin islam olduğunu bilir.
hayatın anlamı göreceli bir kavramdır. bununla beraber hayatın anlamı dediğimiz şeyin; yemek, içmek yatmak; gününü gün etmek olmadığı kesindir. maneviyatı güçlü olan insanlar için dünyevi şeyler hayatın anlamı değil; hayatın anlamına ulaşmak için bir araçtır. onlara göre bu hayatın anlamı ahiret hayatına hazırlıktır.
çoğu ebevyn için hayatın anlamı evlatlarıyken, büyük insanlar için; dünyaya kendisinden sonra yüzyıllar boyu kalacak, insanların faydalanacağı eserler bırakabilmektir.
Bazıları da hayatın anlamını 'din' olarak görür. gerçek müslümanlar dünyaya ibadet etmek için gelmiş olduklarına inanır ve bu doğrultuda yaşamaya çalışır. hristiyanlık, yahudilik ve diğer din mensuplarından da kendini, kendi inandığı dine vererek yaşayanlar çoktur ancak müslümanlar tek doğru dinin islam olduğunu bilir.
hayatın anlamı göreceli bir kavramdır. bununla beraber hayatın anlamı dediğimiz şeyin; yemek, içmek yatmak; gününü gün etmek olmadığı kesindir. maneviyatı güçlü olan insanlar için dünyevi şeyler hayatın anlamı değil; hayatın anlamına ulaşmak için bir araçtır. onlara göre bu hayatın anlamı ahiret hayatına hazırlıktır.
çoğu ebevyn için hayatın anlamı evlatlarıyken, büyük insanlar için; dünyaya kendisinden sonra yüzyıllar boyu kalacak, insanların faydalanacağı eserler bırakabilmektir.
çoğu insanın hayatında bir defa yemiş olduğu, adı kazık kendisi yazık bir çeşit zehir türüdür. âşık veysel gibi 'dostum diye diye nicesine sarıldım' dediğiniz bir insandan hiç beklemediğiniz bir anda gelen tekme, ummadığınız bir anda fırlatılarak başınızı yaran taş; dağınıza yağan kar hatta çığ vb. şeklinde de tanımlanabilir.
dost tarafından ikram edilen (!) ve sizin de 0 iştahla, istemeye istemeye yemek 'zorunda' kaldığınız kazık ruhunuzda hazımsızlığa, kalbinizde şişkinliğe, hayallerinizde gastrit sorununa ve umutlarınızda reflüye neden olur!
bu hastalığın tedavisi için hangi tabîbe gitseniz; bilemezsiniz...
ama siz: 'olayı dramatize etmeye gerek yok, ben dostumun attığı kazıkları saklıyorum ki o geri geri yürüyerek kalçası üstüne tekrar döndüğünde oturtacak bir yerim olsun, onu o kazıkta misafir edeceğim' diyorsanız; sizi hiçbir şey yıkamaz.
dost kazıkları kendi arasında farklı türlere ayrılır. (bu sınıflandırma bilimsel nitelik taşımamaktadır, bunu dikkate almanız önemle rica olunur).
eski dost kazığı: bununla yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmemiştir. yeri gelmiş, sevgilinizle sinemaya giderken bile yanınızda o olmuş; kene gibi yapışıp dibinizden ayrılmamış ve tüm romantizminizin içine etmiştir. yeri gelmiş sizi uykunuzun en tatlı yerinde bir telefon sesiyle uyandırmıştır. yeri gelmiş hesabı size ödetmiş, 'sonra vericem kanka' lafları havada kalmış ve siz 1 kişilik yeyip 2 kişinin parasını ödemekten dolayı derin bir hüzne gark olmuşsunuzdu.r (boğulmuşsunuzdur) o alacağınız tahsilat yalan olmuştur. yıllar böyle geçmiş; gel zaman git zaman aranızda bir anlaşmazlık yaşanmıştır. belki patronunuzun arkasından konuştuğunuzu gidip ona ispiyonlamıştır, belki ortaklaşa bir iş yapacakken sizi dımdızlak ortada bırakıp kendi işini kurmuştur. işte eski dost kazıkları unutulması en zor olan kazık çeşitlerinin başında gelir.
kombine dost kazığı: buna 'ikili dost kazığı' da denir. hatta 'multiple dost kazığı, multiplayer dost kazığı, bi alana bi bedava dost kazığı' şeklinde de nitelendirilebilir.
çünkü bu dost kazığının meydana gelmesinde sevgilinizin (eski sevgilinizin) de büyük bir rolü olmuştur. dostum sanarak koynunuzda beslediğiniz o yılan ile sevgilim zannederek kalbinizde büyüttüğünüz o çiyan birbirleriyle hayvansal bir ilişkiye girmişler; sizi aldatmışlardır!
belki de önceleri siz üçünüz birlikteyken sergiledikleri samimi tavırlarla sinyal vermişlerdir de siz anlamamazlıktan gelmiş 'aman canım biri sevgilim, biri de en yakın arkadaşım; samimi olmaları çok normal' diyerek geçiştirmişsinizdir.
sonra bir gün ikisini basmış, yahut mesajlarını yakalamışsınızdır. en acısı da askerden geldikten sonra onların evlendiğini öğrenmişsinizdir! (bu son örneği abartmış olabilirim. aşırı türk dizisi izlemenin sonucu budur! günümüzde bedelli askerlik falan çıktığına ve akıllı, zekâ küpü zehir gibi telefonlar yaygınlaştığına göre böyle bir şey olsa zaten haberi çoktan size gelir. teskerenizi beklemeye gerek kalmaz.)
peki size göre dost kazığının diğer türleri nelerdir?
dost tarafından ikram edilen (!) ve sizin de 0 iştahla, istemeye istemeye yemek 'zorunda' kaldığınız kazık ruhunuzda hazımsızlığa, kalbinizde şişkinliğe, hayallerinizde gastrit sorununa ve umutlarınızda reflüye neden olur!
bu hastalığın tedavisi için hangi tabîbe gitseniz; bilemezsiniz...
ama siz: 'olayı dramatize etmeye gerek yok, ben dostumun attığı kazıkları saklıyorum ki o geri geri yürüyerek kalçası üstüne tekrar döndüğünde oturtacak bir yerim olsun, onu o kazıkta misafir edeceğim' diyorsanız; sizi hiçbir şey yıkamaz.
dost kazıkları kendi arasında farklı türlere ayrılır. (bu sınıflandırma bilimsel nitelik taşımamaktadır, bunu dikkate almanız önemle rica olunur).
eski dost kazığı: bununla yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmemiştir. yeri gelmiş, sevgilinizle sinemaya giderken bile yanınızda o olmuş; kene gibi yapışıp dibinizden ayrılmamış ve tüm romantizminizin içine etmiştir. yeri gelmiş sizi uykunuzun en tatlı yerinde bir telefon sesiyle uyandırmıştır. yeri gelmiş hesabı size ödetmiş, 'sonra vericem kanka' lafları havada kalmış ve siz 1 kişilik yeyip 2 kişinin parasını ödemekten dolayı derin bir hüzne gark olmuşsunuzdu.r (boğulmuşsunuzdur) o alacağınız tahsilat yalan olmuştur. yıllar böyle geçmiş; gel zaman git zaman aranızda bir anlaşmazlık yaşanmıştır. belki patronunuzun arkasından konuştuğunuzu gidip ona ispiyonlamıştır, belki ortaklaşa bir iş yapacakken sizi dımdızlak ortada bırakıp kendi işini kurmuştur. işte eski dost kazıkları unutulması en zor olan kazık çeşitlerinin başında gelir.
kombine dost kazığı: buna 'ikili dost kazığı' da denir. hatta 'multiple dost kazığı, multiplayer dost kazığı, bi alana bi bedava dost kazığı' şeklinde de nitelendirilebilir.
çünkü bu dost kazığının meydana gelmesinde sevgilinizin (eski sevgilinizin) de büyük bir rolü olmuştur. dostum sanarak koynunuzda beslediğiniz o yılan ile sevgilim zannederek kalbinizde büyüttüğünüz o çiyan birbirleriyle hayvansal bir ilişkiye girmişler; sizi aldatmışlardır!
belki de önceleri siz üçünüz birlikteyken sergiledikleri samimi tavırlarla sinyal vermişlerdir de siz anlamamazlıktan gelmiş 'aman canım biri sevgilim, biri de en yakın arkadaşım; samimi olmaları çok normal' diyerek geçiştirmişsinizdir.
sonra bir gün ikisini basmış, yahut mesajlarını yakalamışsınızdır. en acısı da askerden geldikten sonra onların evlendiğini öğrenmişsinizdir! (bu son örneği abartmış olabilirim. aşırı türk dizisi izlemenin sonucu budur! günümüzde bedelli askerlik falan çıktığına ve akıllı, zekâ küpü zehir gibi telefonlar yaygınlaştığına göre böyle bir şey olsa zaten haberi çoktan size gelir. teskerenizi beklemeye gerek kalmaz.)
peki size göre dost kazığının diğer türleri nelerdir?
altına imza atılacak yazıdır. eskidefterler ile diğer sözlükler arasında çok fark vardır ama en önemlisi burada 'yarışmacı-jüri' sisteminin olmayışıdır. ismi lâzım değil en popüler sözlük sitesinde, üye olduktan sonra yazar olabilmek için yıllarca beklemeniz gerekiyor. onlar onbinlerce kişi arasından sizi seçecek de, uygun görüp yazarlığa terfi ettirecek de ondan sonra yazmaya başlayacaksınız. üstelik he an sözlükten uçurulma riskiniz var. hesabınız hiç ummadığınız bir gün leylâ olabilir. işte eskidefterler kimseye böyle tepeden bakmaz. herkese kapısı açıktır. çünkü onun amacı ayırım yapmadan herkesi bir araya getirmek, farklı fikirlerin buluşmasını sağlamak ve böylece hem samimiyetin hem de bilgi paylaşımının hâkim olduğu bir ortam meydana getirmektir.
bence eskidefterler kullanıcılarının her biri özeldir. eskidefterler bir okyanus, diğer sözlükler bir su birikintisidir. eskidefterler bir elmas ise, diğer sözlükler çakıl taşıdır.
adı eskidefterler olsa da herkes burada geleceğine yön verecek, ufkunu açacak bir şeyler bulur. burası 'ya bırak eski defterleri karıştırma şimdi' diyenlerin değil, 'geçmişine sahip çık, dünü unutma, ânı yaşa ve yarını planla' diyenlerin mekânıdır. işte buradaki insanlar geçmişten ders çıkarmak için eski defterlerin sayfalarını çevirir, bugünü sıcağı sıcağına konuşur ve gelecekle ilgili kayda değer şeyler yazar. çünkü bilir ki eskidefterler.com hiç eskimeyecektir. bu dijital defterin üzeri tozlanmayacak ve herkes burayı okudukça yeni şeyler keşfedecektir.
bence eskidefterler kullanıcılarının her biri özeldir. eskidefterler bir okyanus, diğer sözlükler bir su birikintisidir. eskidefterler bir elmas ise, diğer sözlükler çakıl taşıdır.
adı eskidefterler olsa da herkes burada geleceğine yön verecek, ufkunu açacak bir şeyler bulur. burası 'ya bırak eski defterleri karıştırma şimdi' diyenlerin değil, 'geçmişine sahip çık, dünü unutma, ânı yaşa ve yarını planla' diyenlerin mekânıdır. işte buradaki insanlar geçmişten ders çıkarmak için eski defterlerin sayfalarını çevirir, bugünü sıcağı sıcağına konuşur ve gelecekle ilgili kayda değer şeyler yazar. çünkü bilir ki eskidefterler.com hiç eskimeyecektir. bu dijital defterin üzeri tozlanmayacak ve herkes burayı okudukça yeni şeyler keşfedecektir.
itiraf ediyorum, dikkat çekmesi için yazdığım ve başarılı olduğuna inandığım başlık. :) ama durun, hemen sayfayı terk etmeyin. daha eski defterler'de karpuz keseceğiz. :) bu saçma girizgâhtan sonra bilgisayar oyunlarıyla ilgili birkaç kelâm edesim var. eskiden super mario, net online,pinball, sudoku falan oynayan bizler; şimdi pubg, metin2, CS:GO, dota, League of Legends, fifa20 oynayan bir neslin bu oyunlara nasıl böylesine bağımlı olduğunu hayretle karşılıyoruz. oyun yüzünden yemek yemeyi unutan, bundan da kötüsü arkadaşını öldürme derecesine gelen hatta öldürenler bile var; onlar başka bir boyut. gerçi sadece ergenlik döneminde olan ve Z kuşağı diye nitelendirilen o nesil değil, yaşını başını almış insanlarda da bir oyun merakı mevcut. evet, zekâ geliştiren oyunlar da üretilmiş, oyunlar sayesinde para kazanan, adını Türkiye'ye ve hatta dünyaya duyuranlar da bulunuyor. sonuçta e-spor sektörü hızla gelişmeye devam ediyor. kimse bilgisayar oyunlarının külliyyen faydasız olduğunu söylemiyor. ancak sürekli oyunlarla vakit öldürmenin, oyunlar yüzünden kendisini, ailesini, arkadaşlarını, eğitimini ve kişisel gelişimini ihmal etmenin de savunulacak bir tarafı bulunmuyor.
öyleyse hayat bir oyun değil ancak bilgisayar oyunlarından çok daha eğlenceli! diyelim ve oyunlarla çok fazla iştigâl eden insanları bu kötü alışkanlıktan bir an önce kurtulmaya davet edelim. oyunda kazanırken zamanınızı, gençliğinizin en güzel yıllarını kaybetmeyin. oyunda aldığınız seviyelerin sizi iş hayatında da yükseltmeyeceğini unutmayın. oyunda puan toplamaktansa, hayatınızı yaşayıp güzel anılar biriktirin!
Kamu spotumuzu beğendiyseniz lütfen yorum yaparak destekleyin. eski defterler'in sessiz sakin takılan üyelerine çağrımdır!
öyleyse hayat bir oyun değil ancak bilgisayar oyunlarından çok daha eğlenceli! diyelim ve oyunlarla çok fazla iştigâl eden insanları bu kötü alışkanlıktan bir an önce kurtulmaya davet edelim. oyunda kazanırken zamanınızı, gençliğinizin en güzel yıllarını kaybetmeyin. oyunda aldığınız seviyelerin sizi iş hayatında da yükseltmeyeceğini unutmayın. oyunda puan toplamaktansa, hayatınızı yaşayıp güzel anılar biriktirin!
Kamu spotumuzu beğendiyseniz lütfen yorum yaparak destekleyin. eski defterler'in sessiz sakin takılan üyelerine çağrımdır!
çoğu insanın sıkışınca bahane olarak kullanmaya çalıştığı, fakat muhatabı tarafından hiç inandırıcı olarak görülmeyen ve 'seni kekliyorum! bana inanma!' şeklinde anlaşılan cümleler bütünü. bu yalanların kullanım oranı tıpkı embesil hareketlerle video çekip youtube'a atan birçok kişinin ergen abone sayısı kadar yüksektir!
örneğin 'biz sizi arayacağız' yalanı bunların başında gelir. nedense o telefon bir türlü çalmaz. 2000'li yıllarda kontörü olmayıp da ödemeli atan arkadaşın dramı kadar kötüdür CV'sini verdikten sonra 'biz size döneceğiz' sözüyle kibarca postalanmak.
'ben asla yalansöylemem' de en sık telâfuz edilen yalanlardandır. kimse yoğurdum ekşi demediği için herkese göre kendisi mükemmeldir. oysa iyi insanların ne kendini övmeye ne de bir başkası tarafından övülmeye ihtiyacı yoktur.
'dünya ahiret bacımsın' yalanını da unutmamak gerekir. onun bir başka versiyonu 'biz beraber büyüdük, kardeşiz' şeklindedir. nedense bunu söyleyenler bir süre sonra o 'kardeş' kelimesinin sonundaki üç harfi silerek yerine bir 'ı' harfi, yanına da 'm' harfi koymak için uğraşmaya başlar. (!)
'sessizdeydi duymamışım' veya 'mesajını şimdi gördüm' yalanlarını söyleyen çoktur ama yiyen yoktur. not: son görülmeyi ve okundu bilgisini kapatmanız bir işe yaramıyor, daha çok sırıtıyor. böyle yaparak kurtulduğunu zannedenlere duyurulur.
'bir defa yüzüm gülmedi' yalanı da çok nankörce bir ifadedir. insan sahip olduğu onca şeyi, en ufak bir sıkıntıda yoksayar. her gün ağzı kulaklarında yaşıyor olsa; bir gün bir şey yolunda gitmedi mi 'senelerdir gözümün yaşı dinmiyor' moduna girer.
'mesaideyim' yalanı pandemi nedeniyle artık pek söylenmez olmuştur. ama o bir yerlerde pusuya yatmış bekliyordur, işler normale dönünce tekrar gün yüzüne çıkarak sevgiliyi veya evde bekleyen eşi/çocukları, yahut yemeğe çağıran anneyi vb. geçiştirmek için kullanılmaya devam edecektir.
'sana çok yakışmış' sözü de kadınların en çok duymak istediği yalanlardandır.
'70 milyon bizi izliyor' yalanını çoğu programcı söyler ama kıytırık kanallarda yayınlanan programların sunucuları söyledi mi rezâletin elli tonu ortaya çıkar.
'elektrikler gitti ödevimi yapamadım' yalanı eski çağlarda kalmıştır. onun yerine 'ttnet altyapı çalışması yapıyomuş ya birkaç gün net gelmeyecekmiş' veya 'o kadar yazdım yazdım, kaydetmeden kapattım' gibi daha dijitalimsi yalanlar uydurulur.
'bir kereden bir şey olmaz' yalanı nice insanın hayatını karartır. 'evlenelim, anneni de yanımıza alırız, failler bulunup adalete (!) teslim edilecek, iktidara gelelim terör bitecek ekonomi düzelecek, sadece arkadaşız, ben hiç horlamam, hallederiz, akşama erken gelirim, işsizlik azaldı, sigarayı bırakacağım, diyete başlayacağım' gibi ifadeler de söylenme rekorları kırmış yalanlardandır.
diğer popüler yalanlar ise şunlardır:
'ben size mail atmıştım gelmedi mi?'bir ara görüşelim
çok zayıflamışsın
sorun sende değil bende
ben de tam seni arayacaktım
trafik vardı
%50 indirim!
beğenmezseniz paranız iade
zehirlendim
ailevi bir mesele v ar
senin gibisini görmedim
tek aşkım sensin
mühim olan ruh güzelliğidir
yarın başlayacağım
iğne atsan yere düşmeez
örneğin 'biz sizi arayacağız' yalanı bunların başında gelir. nedense o telefon bir türlü çalmaz. 2000'li yıllarda kontörü olmayıp da ödemeli atan arkadaşın dramı kadar kötüdür CV'sini verdikten sonra 'biz size döneceğiz' sözüyle kibarca postalanmak.
'ben asla yalansöylemem' de en sık telâfuz edilen yalanlardandır. kimse yoğurdum ekşi demediği için herkese göre kendisi mükemmeldir. oysa iyi insanların ne kendini övmeye ne de bir başkası tarafından övülmeye ihtiyacı yoktur.
'dünya ahiret bacımsın' yalanını da unutmamak gerekir. onun bir başka versiyonu 'biz beraber büyüdük, kardeşiz' şeklindedir. nedense bunu söyleyenler bir süre sonra o 'kardeş' kelimesinin sonundaki üç harfi silerek yerine bir 'ı' harfi, yanına da 'm' harfi koymak için uğraşmaya başlar. (!)
'sessizdeydi duymamışım' veya 'mesajını şimdi gördüm' yalanlarını söyleyen çoktur ama yiyen yoktur. not: son görülmeyi ve okundu bilgisini kapatmanız bir işe yaramıyor, daha çok sırıtıyor. böyle yaparak kurtulduğunu zannedenlere duyurulur.
'bir defa yüzüm gülmedi' yalanı da çok nankörce bir ifadedir. insan sahip olduğu onca şeyi, en ufak bir sıkıntıda yoksayar. her gün ağzı kulaklarında yaşıyor olsa; bir gün bir şey yolunda gitmedi mi 'senelerdir gözümün yaşı dinmiyor' moduna girer.
'mesaideyim' yalanı pandemi nedeniyle artık pek söylenmez olmuştur. ama o bir yerlerde pusuya yatmış bekliyordur, işler normale dönünce tekrar gün yüzüne çıkarak sevgiliyi veya evde bekleyen eşi/çocukları, yahut yemeğe çağıran anneyi vb. geçiştirmek için kullanılmaya devam edecektir.
'sana çok yakışmış' sözü de kadınların en çok duymak istediği yalanlardandır.
'70 milyon bizi izliyor' yalanını çoğu programcı söyler ama kıytırık kanallarda yayınlanan programların sunucuları söyledi mi rezâletin elli tonu ortaya çıkar.
'elektrikler gitti ödevimi yapamadım' yalanı eski çağlarda kalmıştır. onun yerine 'ttnet altyapı çalışması yapıyomuş ya birkaç gün net gelmeyecekmiş' veya 'o kadar yazdım yazdım, kaydetmeden kapattım' gibi daha dijitalimsi yalanlar uydurulur.
'bir kereden bir şey olmaz' yalanı nice insanın hayatını karartır. 'evlenelim, anneni de yanımıza alırız, failler bulunup adalete (!) teslim edilecek, iktidara gelelim terör bitecek ekonomi düzelecek, sadece arkadaşız, ben hiç horlamam, hallederiz, akşama erken gelirim, işsizlik azaldı, sigarayı bırakacağım, diyete başlayacağım' gibi ifadeler de söylenme rekorları kırmış yalanlardandır.
diğer popüler yalanlar ise şunlardır:
'ben size mail atmıştım gelmedi mi?'bir ara görüşelim
çok zayıflamışsın
sorun sende değil bende
ben de tam seni arayacaktım
trafik vardı
%50 indirim!
beğenmezseniz paranız iade
zehirlendim
ailevi bir mesele v ar
senin gibisini görmedim
tek aşkım sensin
mühim olan ruh güzelliğidir
yarın başlayacağım
iğne atsan yere düşmeez
Çoğunlukla gerçek anlamının dışında kullanılması bir yana, gerçekte belirli bir anlamı da yoktur. Hatta bazen öyle gelir ki insana, yüksek dozlarda aşk, yoğun bir anlamını yitirme halidir. Düşüncelerine, mantığına kramplar girer... Aşkın öznesi dışında herkes ve her şey birer ayrıntıya dönüşür. Karnındaki mutluluk alameti kelebekler, boğazına doğru ilerleyerek, ağzından dışarı uçup gitmeye çalışır. Konuşurken dilin uyuşur, çenen karıncalanır, ellerin terler; fazla zorlanırsan, gözün seyirmeye başlar ve sıradan bir cümlenin ortasında bile çığlık atabilirsin.
Acı ve mutluluğun, sabırsızlığın, stresin, sarhoşluğun ve bunlar gibi birçok zıtlığın hiç şaşmayan oranlarda karışıp, eşsiz dansını sergilemesidir aşk...
En az mutluluk kadar aldatıcıdır. Açlığı doyurulmadığında yavaş yavaş zehirler, kıvrandırır; öldürmez ama bir parça sakat bırakır. Verebileceği zararı verdikten sonra zamanla terk eder seni, yanına senden bir hatıra da alarak. Bir sonraki ziyaretine kadar kötü bir dost olarak anılır ama her yeni gelişinde yine aynı coşkuyla karşılanır, aynı hızla salar sarhoşluğunu hayatına ve dokunduğun her şeye pırıltılarını bırakır.
Bazen de büyük bir yanılsamadır, aşk...
Bambaşka gördüğün, gözlerinin, saçlarının, parmaklarını ayrıntılarının zihnine kazınması için can attığın, her hareketini dikkatle izlediğin, söylediklerini onun kastettiğinden bile fazla anlamlandırdığın, kısacası yere göğe sığdıramadığın erkeğin de bir karaciğeri, iki dizi, standart bir boşaltım sistemi olan, ortalama nezakete sahip (hatta kaba), düşüncesiz ve sıradan bir insan olduğunun farkına varma sürecinde, boşu boşuna taşıdığın hissiyattır... Ziyandır yani... Onu önemse ama belli etme. Çünkü, aşk bir erkek gibidir; çabuk şımarır...
Acı ve mutluluğun, sabırsızlığın, stresin, sarhoşluğun ve bunlar gibi birçok zıtlığın hiç şaşmayan oranlarda karışıp, eşsiz dansını sergilemesidir aşk...
En az mutluluk kadar aldatıcıdır. Açlığı doyurulmadığında yavaş yavaş zehirler, kıvrandırır; öldürmez ama bir parça sakat bırakır. Verebileceği zararı verdikten sonra zamanla terk eder seni, yanına senden bir hatıra da alarak. Bir sonraki ziyaretine kadar kötü bir dost olarak anılır ama her yeni gelişinde yine aynı coşkuyla karşılanır, aynı hızla salar sarhoşluğunu hayatına ve dokunduğun her şeye pırıltılarını bırakır.
Bazen de büyük bir yanılsamadır, aşk...
Bambaşka gördüğün, gözlerinin, saçlarının, parmaklarını ayrıntılarının zihnine kazınması için can attığın, her hareketini dikkatle izlediğin, söylediklerini onun kastettiğinden bile fazla anlamlandırdığın, kısacası yere göğe sığdıramadığın erkeğin de bir karaciğeri, iki dizi, standart bir boşaltım sistemi olan, ortalama nezakete sahip (hatta kaba), düşüncesiz ve sıradan bir insan olduğunun farkına varma sürecinde, boşu boşuna taşıdığın hissiyattır... Ziyandır yani... Onu önemse ama belli etme. Çünkü, aşk bir erkek gibidir; çabuk şımarır...
Halinden memnun olamama, yapacak bir şey bulamama, bulsan da haz alamama halidir. İlerleyen safhalarda depresyona dönüşme riski göz önünde bulundurulursa, acil müdahale gerektiren bir durumdur...
Ebeveynlerin "sıkı can iyidir, kolay çıkmaz" lafını yapıştırma ve durumu küçümseyerek sıkıntıya sıkıntı katarken, bu yumağa bir de anlaşılmadığımız hissini ekleme sebebidir. Arkadaşlarla çene çalarak, hatta "en çok sakızı kim çiğneyecek" gibi anlamsız atraksiyonlar meydana getirilerek kolayca üstünden atlanıp, yola devam edilebilecek bir engeldir. Alışverişe çıkıp birkaç çaput, incik boncuk almak da can sıkıntısını atmaya yardımcı olabilir.
Ebeveynlerin "sıkı can iyidir, kolay çıkmaz" lafını yapıştırma ve durumu küçümseyerek sıkıntıya sıkıntı katarken, bu yumağa bir de anlaşılmadığımız hissini ekleme sebebidir. Arkadaşlarla çene çalarak, hatta "en çok sakızı kim çiğneyecek" gibi anlamsız atraksiyonlar meydana getirilerek kolayca üstünden atlanıp, yola devam edilebilecek bir engeldir. Alışverişe çıkıp birkaç çaput, incik boncuk almak da can sıkıntısını atmaya yardımcı olabilir.
İlk hayırlı olsun entrysini yazmaktan gurur duyduğum başlıktır. Eski Defterler'in iletişimi güçlü bir platform olduğunu kanıtlar niteliktedir. Yazarları sevindiren bu gelişme, Eski Defterler'in her zaman aktif kalmasına büyük katkıda bulunacaktır. Gerçi (bkz: pınar gültekin) olayı daha çok tazeyken sevincimiz de buruk kalmaktadır.
'bizim corona ile sizin corona farklı dünyaların insanları' dedirten başlıktır. çünkü bildiğim kadarıyla corona diye isimlendirilen virüsü temizlik, beslenme vb. kesmemektedir. bunlar coronayı önlemediği gibi, corona'ya yakalanan kişinin de kurtulacağını garanti etmez. yani 'temiz ol, iyi beslen; corona'dan kurtul, kuşlar kelebekler modunda güzel güzel yaşa' diye bir şey yoktur. tabii ki temennimiz yakalanan herkesin atlatması yönündedir fakat mevcut gerçekleri de inkâr etmek mümkün değildir. sonuç olarak corona bir yalan değil hakikatin ta kendisidir. corona'nın en sevdiği kişiler ise kendisini hafife alan, tınlamayan insanlardır. corona kendisini umursamayanlara bayılır.
ben de bir sözlük yazarıyım eskidefterler'de ve bundan dolayı çok mutlu olduğumu belirtmem gerekir. şahsen başlangıçta eskidefterler'i diğer sözlükler gibi sanmış olsam da bu konuda yanıldığımı anlamam uzun sürmemiştir. diğer sözlüklerle -deyim yerindeyse- arasında fersah fersah fark olan eskidefterler'i onlarla mukayese etmek bile bir hatadır. bu arada; yukarıdaki siteyi ilk kez duydum fakat nedense kendisine karşı bir sempati oluşmuştur. halbuki 'kpss' ve özellikle 'e-kpss' kavramlarını duyunca şöyle bir orhan gencebay gibi; 'içim ürperiyor ya evde yoksan' moduna girerim fakat kpss sitesi de olsa eskidefterler'den bahsettiği için favori sitelerim listesine girmeyi başarmıştır. bu sözlerim belki bazılarına abartı gelebilir; 'alt tarafı bir sözlük ve sen de alt tarafı bir üyesin, gören de sanır ki sözlüğün admini oldun' diye düşünenler olabilir. fakat bunları içimden geldiği için yazdığım bilinmelidir. çünkü buradaki çeşitli başlıklardan ilk defa öğrendiğim pek çok şey olmuştur. ayrıca eskidefterler bana yazma sevgisi kazandırmış, okumaya olan ilgimi artırmıştır. yani herkeste sosyal medya bağımlılığı varsa bende eskidefterler bağımlılığı vardır. her zaman yazmıyor olabilirim fakat bu, açılan başlıkları gizli gizli takip etmediğim anlamına gelmemektedir! bir yerde pusuya yatmış, sinsi sinsi entryleri okuduğum unutulmamalıdır! :)
düğünlerde 'kalkın oturmaya mı geldik? hadi oynayalım!' dedikleri gibi benim de eskidefterler yazarlarına son sözüm 'kalkın ekrana bakmaya mı geldiniz, hadi yazalım!' şeklindedir. artık çağrıma uyarsınız veya uymazsınız, orası sizin bileceğiniz iştir. nasıl olsa eskidefterler her hâlükârda günden güne ilerlemektedir. burada yazmak eskidefterler'e değil bize kazandıracaktır.
düğünlerde 'kalkın oturmaya mı geldik? hadi oynayalım!' dedikleri gibi benim de eskidefterler yazarlarına son sözüm 'kalkın ekrana bakmaya mı geldiniz, hadi yazalım!' şeklindedir. artık çağrıma uyarsınız veya uymazsınız, orası sizin bileceğiniz iştir. nasıl olsa eskidefterler her hâlükârda günden güne ilerlemektedir. burada yazmak eskidefterler'e değil bize kazandıracaktır.
para kazanmayı canını kaybetmemekten daha çok önemseyen kuryeler tarafından gerçekleştirilen eylemdir. aslında -sözüm meclisten dışarı- kuryelerden şikâyet eden birçok insan 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' modunu yaşamaktadır. çünkü o insanlar kurye kendisinin üzerine üzerine sürdüğü zaman küplere binmekte; fakat verdiği iki big king hamburger siparişi 5 dakika geç gelince de aynı reaksiyonu göstermektedir. siparişinin gecikmesine tahammül edemeyen, o siparişi oluşturduktan sonra kronometreyi açıp dakikaları saymaya başlayan grubun hâlet-i rûhiyesine uygun olarak, beklentileri en iyi şekilde karşılayabilmek ve sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için tatbik edilen bu kuryenin olumsuzluklarında suçlu sadece o motoru süren görevliler midir? evet, bu işin arka planındaki kişileri de unutmamak gerekir. sonuçta onların üzerinde bir baskı vardır; 'şu siparişi şu kadar dakikada yetiştirip geri gelmen gerekiyor, yeni siparişler sırada bekliyor, uyuşuk uyuşuk davranma!' şeklindeki talimata istinâden kuryeler emanetleri sahibine teslim edebilmek için takdir edilesi bir çaba sergilemektedir. öyle takdir edilesidir ki; yolda giderken trafik düzenini mi bozmuşlar, birilerini tehlikeye mi sokmuşlar, kendi kendilerini riske mi atmışlar hiç umurlarında maalesef değildir. işte, görev aşkı, dava ruhu, vazife sevdası tam da böyle bifr şeydir! Şimdi siz bunu örnek alacağınız yerde kalkmış kuryelerden yakınıyorsanız (!) orada bir bug, error not found hatası var demektir. sonuçta kuryeler bunu ulvî bir amaç doğrultusunda yapmaktadır. 'şu (!) işareti de olmasa kuryeleri desteklediğini zannedeceğiz, ne biçim yazmışsın belli değil' şeklinde düşündüğünüzü zannederek son bir açıklama yapacak olursam; tabii ki kuryelerin bu olumsuzlukları desteklenemez, destekleyenler de desteklenemez... kimse onlara yavaş yavaş, siparişleri soğuta soğuta gelsinler, nasıl olsa acelemiz yok falan demiyordur ama bu kadar hız da fazladır. (tabii ki bu durum, yenilip içilebilen besin ürünleri haricindeki her şeyin teslimatı için de geçerlidir.) (yazar: eski defterler)
shiftdelete 2009 yılından itibaren forumunda takılmaya başladığım, kendisiyle 11 yıllık geçmişimiz bulunan değerli bir yerdir. teknoloji alanında otoriter bir site olduğu zaten herkesin malumudur. eskidefterler'in shiftdelete'de tavsiye edilen siteler arasına eklenmesi bizi son derece sevindirmiştir. altının kıymetini sarraf bilir dedikleri gibi; kaliteli sitenin değerini de bir başka kaliteli site bilmektedir. hem shiftdelete kullanıcılarının hem hangi platformda takılırsa takılsın diğer onbinlerce, belki yüzbinlerce kullanıcının eskidefterler ailesine katılması en büyük temennilerimizden biridir. şahsen benim buradan ayrılmaya hiç niyetim yoktur fakat insan tabii ki farklı kişilerin başlıklarını okumak, yeni fikirler dinlemek de istemektedir. gerçi doğrusunu söylemek gerekirse şu an eskidefterler'de elit bir kullanıcı kitlesi vardır, hani kapıyı kilitleyip bundan sonra kimseyi almasak bile 'biz bize yeteriz eskidefterler'im' modunda rahatça takılmamız mümkündür. ancak kalabalık orada paylaşımcılık olduğu için; eskidefterler'e ne kadar çok kişi katılırsa o kadar iyidir. fakat tabii ki shiftdelete birkaç cümle daha yazsaydı daha iyi olurdu denebilir. çünkü eskidefterler'in farkını 1-2 cümleyle anlatmak mümkün değildir. hele benim gibi uzun yazmayı seven -daha doğrusu eskidefterler'de uzun yazmayı seven- biri için birkaç cümle asla yeterli gelmeyecektir. ama tabii ki sdn'in bu yazısı da fena sayılmaz ve eskidefterlerin güzelliğini -detaylı olmasa da- ifade eder niteliktedir.
eskidefterler'de bu yılın nasıl geçeceğine yönelik tahminleri ve bu yılda eskidefterler'den neler beklediğimizi içeren başlıktır. mesela bana göre bu yıl eskidefterler'in üye sayısı ve tabii ki buna paralel olarak başlık ve entry sayısı büyük ölçüde artacaktır. (ki zaten öyle olmalıdır.) eskidefterler nicelik olarak, miktar açısından bu şekilde değişikliğe uğrasa bile; nitelik, kalite bakımından hiç değişmeyecektir.
elit bir ortam olmayı sürdüreceğine inancımız tamdır.
mesela benim hedefim eskidefterler'de en yüksek puanı alan üye olabilmektir. :) :)
ama tabii ki bunun için saçma şeyler yazmamam gerekir. sonuçta eski defterler bilgisayarın kayıt defteri gibi önemlidir!
PC'de regedit neyse, sözlükler içinde eskidefterler odur.
bu sözüm de eskidefterler yazarlarına bu yıl daha fazla aktif olmaları noktasında bir motivasyon unsuru olmalıdır. :)
o zaman ey şâir ruhlular, edebiyat tutkunları, yazıp yazıp silenler, 'yazsam da rahatlasam' diyenler, kısaca herkes; eskidefterler'de hepiniz için ayrı bir sayfa vardır.
bakmayın bu site için 'sözlük' dediklerine, burası aslında bir ailedir.
pandemi döneminde dışarıda arkadaşlarla takılmak için gittiğiniz mekânlara ara verdiğinize göre, internetteki mekânınız burası olabilir.
yazarken 'ya benden de iyi pazarlama uzmanı, reklamcı falan olur bu işlere mi girsem ne yapsam?' (!) dediğim bu başlık, tamamen hiçbir yöneticinin isteği olmadan, içimden gelerek yazdığım bir başlıktır.
peki siz 2021 yılında eskidefterler'de neler olmasını istersiniz?
elit bir ortam olmayı sürdüreceğine inancımız tamdır.
mesela benim hedefim eskidefterler'de en yüksek puanı alan üye olabilmektir. :) :)
ama tabii ki bunun için saçma şeyler yazmamam gerekir. sonuçta eski defterler bilgisayarın kayıt defteri gibi önemlidir!
PC'de regedit neyse, sözlükler içinde eskidefterler odur.
bu sözüm de eskidefterler yazarlarına bu yıl daha fazla aktif olmaları noktasında bir motivasyon unsuru olmalıdır. :)
o zaman ey şâir ruhlular, edebiyat tutkunları, yazıp yazıp silenler, 'yazsam da rahatlasam' diyenler, kısaca herkes; eskidefterler'de hepiniz için ayrı bir sayfa vardır.
bakmayın bu site için 'sözlük' dediklerine, burası aslında bir ailedir.
pandemi döneminde dışarıda arkadaşlarla takılmak için gittiğiniz mekânlara ara verdiğinize göre, internetteki mekânınız burası olabilir.
yazarken 'ya benden de iyi pazarlama uzmanı, reklamcı falan olur bu işlere mi girsem ne yapsam?' (!) dediğim bu başlık, tamamen hiçbir yöneticinin isteği olmadan, içimden gelerek yazdığım bir başlıktır.
peki siz 2021 yılında eskidefterler'de neler olmasını istersiniz?
eski defterler'in yeni ve onu en iyi özetleyen sloganlardan biri. bence de eski defterler bir hayat gazetesi. ama burada her haber manşetten giriyor. bu gazete günlük değil anlık olarak yayınlanıyor. ücretli abonelik yok, hayattan haberdar olmak isteyen herkes için ücretsiz. bir de bu gazetede herkes kolayca editör, köşe yazarı, haberci olabiliyor. çünkü eski defterler hem herkese açık, hem her düşünceye. insanları şucu-bucu diye ötekeleştirmiyor ve her fikre, dünya görüşüne, ideolojiye saygı duymayı, dinlemeyi biliyor. kendinden olmayanı dışlamıyor, her düşüncenin istifâde edilecek bir yanı olduğuna inanıyor.
türkiye'de, daha doğrusu dünyada böyle bir gazete var mı? ya da olabilir mi? hayır. o yüzden eski defterler'in müdâvimi olmaya devam...
türkiye'de, daha doğrusu dünyada böyle bir gazete var mı? ya da olabilir mi? hayır. o yüzden eski defterler'in müdâvimi olmaya devam...
cevabını öğrenmek için, sedat'ın iğrenç oyunculuğuna rağmen 2 buçuk saatlik diziye katlandığım soru. tolgahan sayişman bile feyyaz şerifoğlu'dan daha gerçekçi rol yapıyor, acı ama gerçek. böyle yapmacıklık, böyle robotik konuşma olamaz. resmen tüm hikâyeyi berbat ediyor, senaryonun büyüsünü kaçırıyor, tahammül etmek çok zor...
işte camdaki bölüm neler oldu? sorusunun cevabından satır başlıkları:
1- hayri ile nâlân karşı karşıya geldi (aman ne büyük buluşma! hayri diyye bula bula bunu mu buldunuz diyesi geliyor insanın. nedense bana aşırı itici geldi)
rafet koroğlu'nun yeni şoförü de hayri oldu
2- cavit sayesinde nâlân'ın suçsuz olduğu ortaya çıktı. cavit yalan haberi (!) yapan gazeteciye özür diletti, herkes nâlân'ın suçsuz olduğunu öğrendi. (orası da ayrı bir saçmalık.
gazeteci nâlân'a: 'hamile kaldığınız için apar topar evlendiğiniz söyleniyor, doğru mu?' demişti. nâlân da 'evet doğru aynen öyle oldu, doğru' demiş, sonra da 'bir tek bana mı böyle terbiyesizlik yapıyorsunuz?' diye eklemişti.
sen öyle dersen, tabii ki magazincilerin hepsi senin bu sözünü alıp haber yapar. yani malzemeyi sen vermiş oldun.
buna rağmen yalan haberi cânâ yaptırmış gibi göstermeleri inanılmaz saçmaydı. sonuçta türk dizisi, fazla mantık örgüsü aramamak gerek.)
3- cânâ'nın kocası her şeyi öğrendi ve cânâ'yı evden kovdu
4- rafet yönetim kurulu başkanlığını bırakacağını açıkladı, sedat bu görevi devralmak için hayatında ilk defa çalışmaya başladı. hatta o kadar moda girdi ki gidip arkadaşına 'babam beni yönetim kurulu başkanı yapacak' diye ispiyonlayınca babasından fırçayı yedi, kapak oldu.
5- gazetecilere söylediklerinden dolayı feride nâlân'a çok sinirli olduğu için onu affetmedi. 'torun haberi vermeden annelik bekleme benden' dedi. işte nâlân'ı harekete geçiren cümle bu oldu.
6- nâlân alışverişe çıkıp sedat için süslendi püslendi. sonuçta kız evleneli kaç hafta oldu, hâlâ ilk gecelerini yaşayamadılar. nâlân artık cesaretini topladı, tam 'bu gece oldu bu iş' derken sedat'ın eve gelmeyeceğini, otelde çalışacağını öğrendi.
cânâ (sedat'ın eski sevgilisi) de bunu öğrendi, soluğu otelde aldı, romantik geceye cânâ baskınıyla gölge düştü.
camdaki bölüm 13. bölüm özeti benim için şöyle: 'bundan sonrasını izlemene gerek yok, diziyi fragmanlardan takip et!'
herkes nedense her bölümü çok beğeniyor fakat ben her bölümde gittikçe soğuyorum diziden. 'yargı' daha heyecanlı, yargı'ya gelin arkadaşlar!
işte camdaki bölüm neler oldu? sorusunun cevabından satır başlıkları:
1- hayri ile nâlân karşı karşıya geldi (aman ne büyük buluşma! hayri diyye bula bula bunu mu buldunuz diyesi geliyor insanın. nedense bana aşırı itici geldi)
rafet koroğlu'nun yeni şoförü de hayri oldu
2- cavit sayesinde nâlân'ın suçsuz olduğu ortaya çıktı. cavit yalan haberi (!) yapan gazeteciye özür diletti, herkes nâlân'ın suçsuz olduğunu öğrendi. (orası da ayrı bir saçmalık.
gazeteci nâlân'a: 'hamile kaldığınız için apar topar evlendiğiniz söyleniyor, doğru mu?' demişti. nâlân da 'evet doğru aynen öyle oldu, doğru' demiş, sonra da 'bir tek bana mı böyle terbiyesizlik yapıyorsunuz?' diye eklemişti.
sen öyle dersen, tabii ki magazincilerin hepsi senin bu sözünü alıp haber yapar. yani malzemeyi sen vermiş oldun.
buna rağmen yalan haberi cânâ yaptırmış gibi göstermeleri inanılmaz saçmaydı. sonuçta türk dizisi, fazla mantık örgüsü aramamak gerek.)
3- cânâ'nın kocası her şeyi öğrendi ve cânâ'yı evden kovdu
4- rafet yönetim kurulu başkanlığını bırakacağını açıkladı, sedat bu görevi devralmak için hayatında ilk defa çalışmaya başladı. hatta o kadar moda girdi ki gidip arkadaşına 'babam beni yönetim kurulu başkanı yapacak' diye ispiyonlayınca babasından fırçayı yedi, kapak oldu.
5- gazetecilere söylediklerinden dolayı feride nâlân'a çok sinirli olduğu için onu affetmedi. 'torun haberi vermeden annelik bekleme benden' dedi. işte nâlân'ı harekete geçiren cümle bu oldu.
6- nâlân alışverişe çıkıp sedat için süslendi püslendi. sonuçta kız evleneli kaç hafta oldu, hâlâ ilk gecelerini yaşayamadılar. nâlân artık cesaretini topladı, tam 'bu gece oldu bu iş' derken sedat'ın eve gelmeyeceğini, otelde çalışacağını öğrendi.
cânâ (sedat'ın eski sevgilisi) de bunu öğrendi, soluğu otelde aldı, romantik geceye cânâ baskınıyla gölge düştü.
camdaki bölüm 13. bölüm özeti benim için şöyle: 'bundan sonrasını izlemene gerek yok, diziyi fragmanlardan takip et!'
herkes nedense her bölümü çok beğeniyor fakat ben her bölümde gittikçe soğuyorum diziden. 'yargı' daha heyecanlı, yargı'ya gelin arkadaşlar!
Bu başlığa komik bir şiir iyi gider diye düşündüm ve sizinle eski şiirlerimden birini paylaşmak istiyorum:
Kahveyi içmeli, hep yudum yudum,
Kahvededir benim, sevincim ve umudum,
Ben şu hayatımda, çok şiir okudum,
Kahve gibi tat vermedi!
-----
Sen al kahveni, güzel iç yavaş yavaş,
Kahve yalnız içilir, yenmez yanında lavaş!
Kopuyorsa fırtına, oluyorsa savaş,
Kahve ile dur de, kahve ile dur de!
-----
Kahve ile vermeli, güne nefis bir mola,
Kahvenin yanında hiçtir, gazoz, çay ve kola,
Gelmiyorsa yüreğin, bir türlü asla yola,
Bir fincan kahve yap, belki işe yarar!
-----
Ah dostlar gelin, biraz kahve içelim,
Üşürüm ben hep, ısınmadı ki hiç elim,
Gönlümde kalmadı yok, ne derman ne çelim,
Kahvem bana yeter, kahvem bana yeter!
-----
Önce biraz ye, güzel bir sandiviç,
Sonra üstüne, leziz bir kahve iç,
Kahvenin tadına var, yudumlarken höpür höpür,
Kül tablasıyla beraber, acılarını da süpür!
-----
Kahvenin telvesi var, ya benim neyim?
Ben her gece, onsuzum ve dertteyim,
Kahve alır mısınız, doldurayım mı beyim?
Tabii doldur, tabii doldur!
Kahveyi içmeli, hep yudum yudum,
Kahvededir benim, sevincim ve umudum,
Ben şu hayatımda, çok şiir okudum,
Kahve gibi tat vermedi!
-----
Sen al kahveni, güzel iç yavaş yavaş,
Kahve yalnız içilir, yenmez yanında lavaş!
Kopuyorsa fırtına, oluyorsa savaş,
Kahve ile dur de, kahve ile dur de!
-----
Kahve ile vermeli, güne nefis bir mola,
Kahvenin yanında hiçtir, gazoz, çay ve kola,
Gelmiyorsa yüreğin, bir türlü asla yola,
Bir fincan kahve yap, belki işe yarar!
-----
Ah dostlar gelin, biraz kahve içelim,
Üşürüm ben hep, ısınmadı ki hiç elim,
Gönlümde kalmadı yok, ne derman ne çelim,
Kahvem bana yeter, kahvem bana yeter!
-----
Önce biraz ye, güzel bir sandiviç,
Sonra üstüne, leziz bir kahve iç,
Kahvenin tadına var, yudumlarken höpür höpür,
Kül tablasıyla beraber, acılarını da süpür!
-----
Kahvenin telvesi var, ya benim neyim?
Ben her gece, onsuzum ve dertteyim,
Kahve alır mısınız, doldurayım mı beyim?
Tabii doldur, tabii doldur!
hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.
eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238