Süleyman Soylu: "Bu virüse delikanlılık dayanmaz, beni de yere serdi."
-arkadaşlar lütfen kurallara uyalım. gerçekten de korona bir yakınınızı sizden almadan inanmıyorsunuz bende öyleydim ama iş ciddi arkadaşlar, üzülmemek için maske-mesafe-hijyen...
Bu konuya değinildiğinde güncel tartışmalar yerine aklıma felsefe/sosyoloji bağlamındaki düşünsel deneyler geliyor . Düşünce deneyi , Einstein'ın kullandığı bir deney biçimi . Pek çok bilim insanı bazı şeyleri çözümleyebilmek için bu yöntemi kullanıyor aslında . Bizi bilişsel olarak geliştirecek bir olgu 'düşünmek' , hatta geliştiğimizin bir göstergesi . Tabi buna siyasi / ideolojik manalar yüklemeden yapmak gerekli . Herkesin bir düşüncesi var ancak herkesin düşüncesi doğru değil maalesef . Bu da şunu gözler önüne seriyor ki , kişi kendinden bağımsız yani öznel olmayan -tarafsız- bir düşünce elde edemez . Bunun için her perspektiften bakmayı ele alacak bir 'düşünce deneyi' gereklidir . Bu da , zihnimizin berraklığıyla mümkündür . Özgürlük budur . Kişinin , kendini kendinden kurtarmasıdır özgür olmak . Çünkü , bir hayalin , bir projenin , bir yapıtın , bir yazı veya şiirin , bir tablonun ardında 'düşünce' vardır. Hepsi soyutlaşmış bir deneyin ürünüdür . Bu noktada söylenebilir ki , öznellik ve düşüncelere esaret duymak farklıdır . Öznellik , kişiye bir yaşam tarzı sunarken ve farklılık , özgünlük sunarken ; düşünce esareti yani , uygun olmayan zaman ve mekanda uygun olmayan düşüncelerle boğuşmak, vakit kaybetmek olgusu kişiyi geriletir ve ayağına bağlanmış bir ip gibi onu durdurmaya çalışır . Bağnazlıktan söz etmiyorum . Biraz bilişsel/psikolojik konuları kastediyorum . Yani kişi aşırı düşünceyle de kendini geriletir, buna ek olarak yanlış düşünceyle de kendini sirkülasyon içine koyar. Bir çeşit kısır döngü gibi , aynı düşünceyi saatlerce tekrarlamak , bir süre sonra bakış açısını daraltır ve kişinin olayı / olguyu çözümlemesini yavaşlatır . Özetle , kişi kendi düşünsel yorgunluğundan , berraklığa kavuşursa 'özgür' olur . Zira , kişinin en büyük engeli yine kendisidir .

Plaj futbolu milli takımımız umman'a 7-0 yenilmiş. Kendilerini canı gönülden tebrik ediyorum bu güzel skor işin. Takımı plajdan mı topladılar diye sorasım geliyor ama sanırım alacağım cevap belli plajdan toplamışlardır. Survivor eski oyuncularından takım kuraydık keşke en azından bir tanede olsa gol falan atardık.
Aşırı pahalı düşük kalite. Bir bayan şişme yeleği lcw de 250 tl. Abartmıyorum online da yer alıyor hatta. Zara yada Bershka gibi mağazadan bahsetmiyorum.Herkesin alışveriş yapabileceği sanılan lcw de. Bence düzenleme yapılmalı bu zincir mağazalarda.
Aslında ben de çocukluktan beri bu öğreti ile yetiştim: "oruç, açların halinden anlamaya vesile" diye. Ama çok sonraları farkettim ki, bizler açları anlamanın yanından bile geçmiyoruz. Şöyle ki: bizler, akşama karnıyarık, pilav, salata, cacık, üstüne tatlı bizi beklerken "bir kaç saat, sınırlı açlık ve susuzluk" çekiyoruz. Sahurda şişmiş ve iftarda çatlamak üzere, birkaç saat açlık ve susuzluk.
Peki gerçekten aç olanlar? Onların akşama "onları bekleyen yemekleri" var mı? Yarın olduğunda sahur için yiyecek bulacakları umutları var mı?
Onların "saat saya saya beklediği bir ziyafet" gibi bir heyecanları, sonraya dair bir umutları yok...
O yüzden bizler, açların halinden anlamaya hiç hiç yakın değiliz. Belki iftar ve sahurda, birkaç hurma ve su ile, ardı ardınca oruç tutmaya kalkışırsak, anlama olasılığımız olabilir; bir miktar da olsa olabilir. Nitekim, bizler bu yaptığımızı "hala imkanların varlığına rağmen" bilinçli olarak seçmiş olacağız ve istediğimizde durdurabileceğiz; gerçekten yoksulluk içinde olanlarda ise: başka bir seçenek yok.
Ezcümle: O çaresizliği, bu şekilde belki kısmen tahmin edebiliriz; gerçekten yaşamadan ise, tamamen anlamak imkansız.
Peki gerçekten aç olanlar? Onların akşama "onları bekleyen yemekleri" var mı? Yarın olduğunda sahur için yiyecek bulacakları umutları var mı?
Onların "saat saya saya beklediği bir ziyafet" gibi bir heyecanları, sonraya dair bir umutları yok...
O yüzden bizler, açların halinden anlamaya hiç hiç yakın değiliz. Belki iftar ve sahurda, birkaç hurma ve su ile, ardı ardınca oruç tutmaya kalkışırsak, anlama olasılığımız olabilir; bir miktar da olsa olabilir. Nitekim, bizler bu yaptığımızı "hala imkanların varlığına rağmen" bilinçli olarak seçmiş olacağız ve istediğimizde durdurabileceğiz; gerçekten yoksulluk içinde olanlarda ise: başka bir seçenek yok.
Ezcümle: O çaresizliği, bu şekilde belki kısmen tahmin edebiliriz; gerçekten yaşamadan ise, tamamen anlamak imkansız.
Marketler iyice çığırından çıktı. Bugün resmen kuyruk olmuştu kasada ve nedense 2.kasa açılmamış. Yani bu ne rahatlık. Millet ölüyor hastalıktan bunlar kasa açmaktan aciz. İnsan hayatı bu kadarmi ucuz?
Türkiye'de son 24 saatte 63 bin 214 kişinin testi pozitif çıktı, 157 kişi yaşamını yitirdi.
yaptığınız işin finish olması durumudur. Bir insanın başına gelebilecek en trajik olaylardan biridir. bazı kişilerinin 'kovulmadım, istifamı bastım' şeklinde savunma yaparak üzerini kapatmaya çalıştığı bu durum; o işte mecburiyetten zorla çalışan kişileri etkilemez. 'sen kovmasan ben çıkacaktım zaten' diye düşünerek yollarına devam ederler. ama türkiye'nin %83'ünden fazlası (!) işten çıkınca ne kadar süreceği bellli olmayan bir buhran dönemine girer. önünde onu bekleyen uzun bir iş bulma faslı vardır; CV göndermeler, görüşmeler, 'biz sizi arayacağız' diyerek gönderilmeler, kariyer.net'de ilanıma kaç kişi bakmış diye kontrol etmeler, hatta bionluk'tan, armut'tan sadeceon'dan bile medet ummalar. eğer sizi işten ihraç ederlerken tazminat mazminat verdilerse yahut işsizlik maaşı alıyorsanız iç güveysinden hallice bir şekilde idare edebilirsiniz. ama dımdızlak ortada kaldıysanız işiniz yaş demektir. çoğu kişi işten çıkarılınca çalıştığı firmaya düşman kesilir. hatta bazıları karalama kampanyası başlatır. hayır yani; neden onca kişinin arasında siz? bunun onlara karşı bir cezası olmalıdır. (!) işten çıkarılmak bir dönüm noktasıdır aslında. yeni bir aşk, yeni bir iş demiştir sertap erener, ona kulak vermelidir. biri gider biri gelir diyerek yeni işlere yelken açmalıdır. zira hangi insan bir başladığı yerde ömrünün sonuna kadar çalışıyordur? miâdını dolduran ayrılır, geriye güzel iş anıları kalır. (tabii eminim öyle olur. yoksa suratsız patronun yaptıkları, iş yerinde sizi çekemeyenlerin fesatlıkları, mobbing faaliyetleri (!) falan da kalabilir.)
zamanının en güzel en gerçekçi dövüş filmlerinden biridir muazzam bir filmdir kendisi
hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.
eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238
