YKS'ye tam bir ayları kaldı sınava hazırlanan öğrencilerin. 2024 TYT'ye girecek olan arkadaşların da tam bir senesi kaldı. Bu entry ile de bilgilendireyim istedim.Üniversite tercihi yaparken, kendi ilgi, yetenek ve hedeflerinizi göz önünde bulundurarak bilinçli bir karar vermek önemlidir. Aşağıda, üniversite tercihi yaparken dikkate almanız gereken bazı önemli faktörler ve adımlar bulunmaktadır:
İlgi ve Yeteneklerinizi Değerlendirin: Kendi ilgi alanlarınızı ve yeteneklerinizi belirleyin. Hangi alanda uzmanlaşmak istediğinizi düşünün ve hangi alanlarda daha başarılı olduğunuzu analiz edin. Bu, tercih edeceğiniz bölüm ve programı belirlemede size rehberlik edecektir.
Kariyer Hedeflerinizi Belirleyin: Uzun vadeli kariyer hedeflerinizi düşünün ve hangi üniversite ve programın bu hedeflere daha uygun olduğunu araştırın. Bazı üniversiteler belirli alanlarda daha iyi bir üne veya mezunlarının daha iyi istihdam edildiği bağlantılara sahip olabilir.
Program ve Müfredatı Araştırın: Tercih ettiğiniz bölüm ve programın müfredatını inceleyin. Hangi derslerin alınacağını, staj veya pratik deneyim imkanlarının olduğunu ve hangi uzmanlık alanlarının sunulduğunu gözden geçirin. Bu, size ilgi alanlarınıza uygun olan ve size istediğiniz becerileri kazandıracak bir program seçmenizde yardımcı olacaktır.
Üniversite ve Bölgeyi Araştırın: Üniversiteyi düşündüğünüz şehir ve bölge hakkında bilgi edinin. Şehirdeki yaşam koşulları, iklim, kültürel etkinlikler, sosyal imkanlar ve yaşam maliyeti gibi faktörleri göz önünde bulundurun. Kendinizi orada rahat hissedebileceğiniz bir ortam seçmek önemlidir.
Üniversitenin İmkanlarını Değerlendirin: Üniversitenin öğrencilere sunabileceği imkanları değerlendirin. Kütüphane, laboratuvarlar, spor tesisleri, sosyal kulüpler, staj ve kariyer hizmetleri gibi olanaklar size akademik ve kişisel gelişim açısından fayda sağlayabilir.
Öğrenci Yorumlarını ve Mezun İstihdamını İnceleyin: İlgilendiğiniz üniversite hakkında öğrenci yorumlarını ve mezunların istihdam durumunu araştırın. Öğrencilerin ve mezunların deneyimleri size üniversitenin kalitesi ve mezunların iş bulma potansiyeli hakkında fikir verebilir.
Kampüs Ziyaretleri Yapın: Mümkünse, tercih ettiğiniz üniversitenin kampüsünü ziyaret edin. Kampüs atmosferini, tesisleri ve öğrenci yaşamını birebir deneyimleyerek daha iyi bir karar verebilirsiniz.
Tercih Sıralamanızı Oluşturun: Tercih edeceğiniz üniversiteleri, programları ve sıralamalarınızı belirleyin. Hem hayalinizdeki üniversiteyi hem de alternatif seçenekleri göz önünde bulundurun. Tercih sıralamanızı, kendinizi en uygun hissettiğiniz şekilde oluşturun.
Üniversite tercihi yaparken, kendi hedeflerinizi ve isteklerinizi ön planda tutmanız önemlidir. Kendinizi en iyi hissedeceğiniz ve kariyeriniz için en uygun olan üniversiteyi seçmek, başarılı bir üniversite yaşamı ve geleceğiniz için önemli bir adımdır. Sizlere YKS (TYT-AYT) sınav süreciniz ile ilgili de tyt konuları ve tyt çalışma programları için bu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz. Şimdiden başarılar dilerim.
Diş hekimliği artık iş bulmanın zorlaştığı ve teknisyenlere muhtaç hale getirildi. Bu konuda sesin duyulması lazım
En güzel intikam sessizce gitmektir içinde öldürmektir o kişiyi. Damdan düşer gibi sensiz kaldığında anlıyor olayın nasıl buraya geldiğini. O noktada da asla bakmamamız gerek arkamıza çünkü yol önümüzde, önümüzü görmemiz lazım tökezlememek için.
Çocukken çok izlerdim özenirdim de keşke öyle kendi kendime konuşabilsem diye delilik gibi gelirdi, büyüdüm ve kendimi kendimle konuşurken buldum. Çünkü insanın kendinden başka arkadaşı olmuyormuş ve zaman bunu acıta acıta öğretiyormuş.
Sağlıklı ilişkilerde hata yanlış olmamalı. Bir ilişkiyi sağlamlaştıran temellerden biri güvendir. Aldatmak yalnızca fiziki bir durum değildir bence. Birini kandırmak diyebiliriz kelime anlamı olarak. İnsan sevdiğini kandırır mı? Kandırmak sağlıklı bir iletişim sağlar mı? Düşünmek gerek biraz.
@eskidefterler, profilimizdeki nesil ile alakalı bilgi verir misiniz? neye göre rütbemiz artıyor veya azalıyor?
1989 yılında konya'dan ayrılarak il statüsüne yükseltilen 200.000 nüfuslu küçük bir şehrimiz.
karamanın en büyük ilçesi.
kahramanmaraşlı bir ailenin çocuğu olarak ankara'da doğan şair ve yazar. yedi güzel adam isimli şiir kitabıyla tanınmıştır. 2011-2013 yılları arasında aynı isimle kendisinin anlatıldığı bir trt dizisi çekilmiştir.
enes gürbüz tarafından yazılan 64 sayfalık şiir kitabı. ilk baskısı cinius yayınlarından çıkmıştır.
enes gürbüz ve emirhan çiftçi tarafından 2020 yılında kurulan aylık edebiyat dergisidir. her ay web sitesi üzerinden pdf dosyası olarak yayınlanmakta ve yıl sonunda 12 sayı halinde toplu olarak basılıp dağıtılmaktadır. kısa sürede adını duyurmuş ve ulusala yayılmıştır.
web sitesi: https://kalemlikdergisi.com
web sitesi: https://kalemlikdergisi.com
uluslararası sosyal medya derneğinin kısaltmasıdır. said ercan tarafından kurulmuştur.
sosyal medya fenomeni ve yazar. uluslararası sosyal medya derneği (bkz: usmed) başkanıdır. dijitalizm, kudüs gibi kitapları vardır. instagram ve twitter'da bir milyonu aşkın takipçisi bulunmaktadır. https://www.instagram.com/saidercan
ayrıca radyo mısra'nın yönetim ekibindeydi bir ara. http://www.radyomisra.com
genç şair ve radyo programcısı. çeşitli radyolarda edebiyat programları sunuyor. kalemlik dergisinin genel yayın yönetmeni. sil baştan doğarım isimli bir şiir kitabı var.
Tou poodle köpek cinsi, tüy dökmüyor ve koku yapmıyor olmasının yanında köpeklere karşı allerjisi olanlar için son derece uygundur.
Toy Poodle köpek ırkını sahiplenmek beslemek için O na sunulabilecek yaşam standartlarıda önem taşımaktadır. Toy Poodle köpek özelliklerinden toy poodlekaynaklı, ülkemizde son 10 senedir arz talebi zirvede olan köpek cinsidir. Dünyanın en akıllı 2. köpeği olmasının yanında, koku yapmama, tüy dükmeme ve antialerjik olma özelliklerinden bahçesiz evlerde beslenen köpek ırkları içerisinde talebi her daim ilk sıradadır.
Toy Poodle Kaniş ırkını temsil etmekle birlikte günümüzde ırk özelliklerinin anlatıldığının yaşındığını görmekle birlikte talebi yükselen, tüy dökmeyen koku yapmayan antialerjik köpek cinsi olmasından kaynaklıev içerisinde beslenen köpek cinleri arasında birinci sırayı almış durumdadır.
Toy Poodle Eğitimi
Toy poodle eğitimi, zeki olmasından kaynaklı eğitiminde hassasiyet göstermek gerekir. Bilgili insana istemediği yeni bir bilgiyi empoze etmek nasıl zor ise, toy poodle ırkının eğitiminde de aynı şekilde uygun eğitim müfredatını uygulama noktasında hata yaparsanız yahut uygun ödül ceza proğramlarını kullanmazsanız eğitim geri dönüşleri istenilen düzeyde olumlu yansımayacaktır.
Toy poodle eğitiminin başlangıcı olan tuvalet disiplininde çit eğitimi olarak adlandırılan hareket alanının kısıtlanması suretiyle belli noktaya tuvalaetini yapma alışkanlığı edinmesi sağlama müfredatı uygun olacaktır.
Kaniş özellikleri
toy poodle yavruKaniş özelliklerinden dolayı diğer ırklara hassasiyeti bulunan insanların rahatlıkla sahiplenebilecekleri can dostudur. Özelliklerinin diğeri ve ev içerisinde bakımı konusunda önemli yer tutan tüy dökmeme özellikleri talebini yükseltmekte ve buna paralel olarak sahiplenme fiyat ortalamaları yüksek seyretmektedir.
Apartman yaşamında bakılma düşüncesi yerinde karar olmasının yanında, yavru algılama eşiğinin yüksek olması, modern yaşamda etkili kurallara adaptasyonu ve her yaş grubuyla iletişim kurmaya çalışmasından dolayı bahçesiz evlerde beslenmesi uygun can dostlarıdı. Ev içerisinde yeteri kadar aktif olduğundan bahçesiz evde bakılması kolaydır.
Ciddi bakım gerektirdiği unsurunun göz ardı edilmemesi düşüncesindeyim. Düzenli banyo yaptırılması ve 6 haftada 1 tıraş ettirilmesi gerekir. Kulakları devamlı parazitler yönünden muayene edilmeli, kulak girişindeki tüyler düzenli şekilde uzaklaştırılmalıdır. Dişlerin tartardan arındırılması gerekir, hemen hemen hiç tüy dökmez, alerji problemli kişiler açısından idealdir.
Anti alerjik özelliği nedeniyle, beslenme proğramında veteriner hekiminizin tavsiye ettiği yönde beslenmesi uygun olacaktır. Irk Kökeni: Avrupa ülkelerinden kesin köken anlamda bilinmese de, günümüzde Fransa'dan kökeninin geldiği kabul edilmiş, hatta Fransa'nın resmi ırkı şeklinde kayıtlara geçmiştir. Ataları Fransa hemen hemen nesli tükenmiş su köpeği olan Barbet ırkı ve Belçika su tazısıdır.
Bacak yapısında olduğundan oyuncak türünde de boyutlarına nazaran uzun bacakları atletik görünümü dikkat çekmektedir. Zeki olmasıyla tanınan bu ırk yeni insanlara dengeli tutuma sahip. Karşı taraftan olumsuz durum görmediği sürece örneğin oyuncağını alma, yemeğine müdahale ya da sahibine sert tavır olmadığı sürece tanışmaya eğilimi meraklı cins şeklinde bilinir.
Başka ırklara ve evcil hayvanlara agresif tavır sergilemeyen ırkı, zaman zaman havlama davranışı yansıtabilir, bu hareketin davranış kalıbına dönmemesi adına temel eğitim verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde şımarmaya açık ve kendi bildiğini okumayı seven yapısı olduğunu bu nedenlede eğitimi kolay olduğundan eve girmesiyle beraber eğitimine başlanması şarttır.
Atletik fiziğe sahip bu sevimli ve şirin köpek ırkı oyuncak boyutlardaki diğer köpeklerin aksine hareket etmeyi sever ve sürekli oyun oynama isteğine sahiptir. Bu sebepten mutlaka günlük köpeğe zaman ayrılıp üzerindeki bu enerji alınmalı.Bu şekilde sakin yapıda kalacaktır.
Birbirinden farklı renk ve renk kombinasyonları olan ırktır. Sıklıkla karşılaşılabilecek renkleri: Kayısı - Siyah - Mavi (metalimsi renk) - Kahverengi - Krem • Gri - Gümüş - Gümüş-bej -Beyaz - Siyah-beyaz Bu renklerin yanında cinsin nadir bulunan rengi kırmızı diye tabir edilen kayısı renginden üretilmiş koyu renktir. Tam koyu turuncu ile kahverengi arasında renk az rastlandığından ve çok talep gördüğünden cinsin en pahalı rengi red toy yavrularıdır.
Toy poodle yavru bakımı konusu ciddi bakım gerektiren özellikleri nedeniyle düzenli bakım konusu hassasiyetle dikkat edilmelidir. Düzenli banyo yaptırılması ve 6 haftada 1 tıraş ettirilmesi güzel görünümünün sürekliliği açısından iyi olacaktır. Kulakları devamlı parazitler yönünden muayene edilmeli, kulak girişindeki tüyler düzenli şekilde uzaklaştırılmalıdır. Dişlerin tartardan arındırılması gerekir, hemen hemen hiç tüy dökmez, alerji problemli kişiler için idealdir. Anti alerjik özellikleri nedeniyle, beslenme proğramında veteriner hekiminizin tavsiye ettiği yönde beslenmesi yavrunuz açısından uygun olacaktır.
Toy Poodle yavruları ile ilgili şahsi düşüncemi sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim, özellikle toy poodle yavru 1 yaşına geldiğinde estetik kuaför tıraşından sonra dünyalar güzeli görünümünün yanında bahçesiz evlerde bakılmasının en önemli özelliklerinin başında gelen tüy dökmeme özelliğide eklenince neden bu denli favorisinin yüksek olduğu anlaşılacağı kanaatindeyim.
Bunun yanında dünyanın en zeki köpek cinsinin olması ve bahçesiz evlerde büyük sıkıntı olarak karşılaşılaşılan evde oluşan köpek kokusunun bu ırkı besleyen evlerde olmaması büyük bir faktör olarak kabul edilmelidir.
Kaynak : https://www.kopekkulubu.com/toy-poodle
Toy Poodle köpek ırkını sahiplenmek beslemek için O na sunulabilecek yaşam standartlarıda önem taşımaktadır. Toy Poodle köpek özelliklerinden toy poodlekaynaklı, ülkemizde son 10 senedir arz talebi zirvede olan köpek cinsidir. Dünyanın en akıllı 2. köpeği olmasının yanında, koku yapmama, tüy dükmeme ve antialerjik olma özelliklerinden bahçesiz evlerde beslenen köpek ırkları içerisinde talebi her daim ilk sıradadır.
Toy Poodle Kaniş ırkını temsil etmekle birlikte günümüzde ırk özelliklerinin anlatıldığının yaşındığını görmekle birlikte talebi yükselen, tüy dökmeyen koku yapmayan antialerjik köpek cinsi olmasından kaynaklıev içerisinde beslenen köpek cinleri arasında birinci sırayı almış durumdadır.
Toy Poodle Eğitimi
Toy poodle eğitimi, zeki olmasından kaynaklı eğitiminde hassasiyet göstermek gerekir. Bilgili insana istemediği yeni bir bilgiyi empoze etmek nasıl zor ise, toy poodle ırkının eğitiminde de aynı şekilde uygun eğitim müfredatını uygulama noktasında hata yaparsanız yahut uygun ödül ceza proğramlarını kullanmazsanız eğitim geri dönüşleri istenilen düzeyde olumlu yansımayacaktır.
Toy poodle eğitiminin başlangıcı olan tuvalet disiplininde çit eğitimi olarak adlandırılan hareket alanının kısıtlanması suretiyle belli noktaya tuvalaetini yapma alışkanlığı edinmesi sağlama müfredatı uygun olacaktır.
Kaniş özellikleri
toy poodle yavruKaniş özelliklerinden dolayı diğer ırklara hassasiyeti bulunan insanların rahatlıkla sahiplenebilecekleri can dostudur. Özelliklerinin diğeri ve ev içerisinde bakımı konusunda önemli yer tutan tüy dökmeme özellikleri talebini yükseltmekte ve buna paralel olarak sahiplenme fiyat ortalamaları yüksek seyretmektedir.
Apartman yaşamında bakılma düşüncesi yerinde karar olmasının yanında, yavru algılama eşiğinin yüksek olması, modern yaşamda etkili kurallara adaptasyonu ve her yaş grubuyla iletişim kurmaya çalışmasından dolayı bahçesiz evlerde beslenmesi uygun can dostlarıdı. Ev içerisinde yeteri kadar aktif olduğundan bahçesiz evde bakılması kolaydır.
Ciddi bakım gerektirdiği unsurunun göz ardı edilmemesi düşüncesindeyim. Düzenli banyo yaptırılması ve 6 haftada 1 tıraş ettirilmesi gerekir. Kulakları devamlı parazitler yönünden muayene edilmeli, kulak girişindeki tüyler düzenli şekilde uzaklaştırılmalıdır. Dişlerin tartardan arındırılması gerekir, hemen hemen hiç tüy dökmez, alerji problemli kişiler açısından idealdir.
Anti alerjik özelliği nedeniyle, beslenme proğramında veteriner hekiminizin tavsiye ettiği yönde beslenmesi uygun olacaktır. Irk Kökeni: Avrupa ülkelerinden kesin köken anlamda bilinmese de, günümüzde Fransa'dan kökeninin geldiği kabul edilmiş, hatta Fransa'nın resmi ırkı şeklinde kayıtlara geçmiştir. Ataları Fransa hemen hemen nesli tükenmiş su köpeği olan Barbet ırkı ve Belçika su tazısıdır.
Bacak yapısında olduğundan oyuncak türünde de boyutlarına nazaran uzun bacakları atletik görünümü dikkat çekmektedir. Zeki olmasıyla tanınan bu ırk yeni insanlara dengeli tutuma sahip. Karşı taraftan olumsuz durum görmediği sürece örneğin oyuncağını alma, yemeğine müdahale ya da sahibine sert tavır olmadığı sürece tanışmaya eğilimi meraklı cins şeklinde bilinir.
Başka ırklara ve evcil hayvanlara agresif tavır sergilemeyen ırkı, zaman zaman havlama davranışı yansıtabilir, bu hareketin davranış kalıbına dönmemesi adına temel eğitim verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde şımarmaya açık ve kendi bildiğini okumayı seven yapısı olduğunu bu nedenlede eğitimi kolay olduğundan eve girmesiyle beraber eğitimine başlanması şarttır.
Atletik fiziğe sahip bu sevimli ve şirin köpek ırkı oyuncak boyutlardaki diğer köpeklerin aksine hareket etmeyi sever ve sürekli oyun oynama isteğine sahiptir. Bu sebepten mutlaka günlük köpeğe zaman ayrılıp üzerindeki bu enerji alınmalı.Bu şekilde sakin yapıda kalacaktır.
Birbirinden farklı renk ve renk kombinasyonları olan ırktır. Sıklıkla karşılaşılabilecek renkleri: Kayısı - Siyah - Mavi (metalimsi renk) - Kahverengi - Krem • Gri - Gümüş - Gümüş-bej -Beyaz - Siyah-beyaz Bu renklerin yanında cinsin nadir bulunan rengi kırmızı diye tabir edilen kayısı renginden üretilmiş koyu renktir. Tam koyu turuncu ile kahverengi arasında renk az rastlandığından ve çok talep gördüğünden cinsin en pahalı rengi red toy yavrularıdır.
Toy poodle yavru bakımı konusu ciddi bakım gerektiren özellikleri nedeniyle düzenli bakım konusu hassasiyetle dikkat edilmelidir. Düzenli banyo yaptırılması ve 6 haftada 1 tıraş ettirilmesi güzel görünümünün sürekliliği açısından iyi olacaktır. Kulakları devamlı parazitler yönünden muayene edilmeli, kulak girişindeki tüyler düzenli şekilde uzaklaştırılmalıdır. Dişlerin tartardan arındırılması gerekir, hemen hemen hiç tüy dökmez, alerji problemli kişiler için idealdir. Anti alerjik özellikleri nedeniyle, beslenme proğramında veteriner hekiminizin tavsiye ettiği yönde beslenmesi yavrunuz açısından uygun olacaktır.
Toy Poodle yavruları ile ilgili şahsi düşüncemi sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim, özellikle toy poodle yavru 1 yaşına geldiğinde estetik kuaför tıraşından sonra dünyalar güzeli görünümünün yanında bahçesiz evlerde bakılmasının en önemli özelliklerinin başında gelen tüy dökmeme özelliğide eklenince neden bu denli favorisinin yüksek olduğu anlaşılacağı kanaatindeyim.
Bunun yanında dünyanın en zeki köpek cinsinin olması ve bahçesiz evlerde büyük sıkıntı olarak karşılaşılaşılan evde oluşan köpek kokusunun bu ırkı besleyen evlerde olmaması büyük bir faktör olarak kabul edilmelidir.
Kaynak : https://www.kopekkulubu.com/toy-poodle
Şu anda, fiyat 2 yıl önceki seviyede olduğu için gerçekten yer almak için çok iyi bir zaman, sence de öyle değil mi?
Hepsini şu adresten okudum: https://btcyorum.org
Hepsini şu adresten okudum: https://btcyorum.org
Türkan Hanım'ın ellerinden çıkan sanat eserlerini bir incelemenizi bekleriz, @bayan.hanimeliturkan adresinden instagram üzerinden takibe hemen başlanabilir.
https://instagram.com/bayan.hanimeliturkan?igshid=Yzg5MTU1MDY=
https://instagram.com/bayan.hanimeliturkan?igshid=Yzg5MTU1MDY=
İsraf etmeyi genelde sadece gıda israfı olarak biliriz. Ama israf 3 çeşittir. Bunlardanda sakınmak gereklidir.
1) İsrafı tâam ( gıda israfı )
2) israfı kelâm ( gereksiz yere konuşmak )
3) israfı menâm ( çok uyumak )
1) İsrafı tâam ( gıda israfı )
2) israfı kelâm ( gereksiz yere konuşmak )
3) israfı menâm ( çok uyumak )
Daha çok para kazanmak için denemedikleri yol kalmadı. Faiz, şans oyunları, hırsızlık, fuhuş, yolsuzluk.. ve daha niceleri. Herkes bi şekilde zengin olma hayalleri peşindeydi. Ama bunun bir ölçüsü yoktu. Kendilerine düstur edindikleri bir cümle vardı: “Para gelsinde nerden gelirse gelsin.”
İşte bu anlayış biçimi bir toplumu yok eden en büyük etkenlerden biridir. Bu düsturla çıktıkları yolda kendi refahları için bi başkasının refahını hiçe saydılar. Karşılıklı olarak bu işleyiş devam etti. Sonucunda ne mi oldu ?
Toplum olma bilincini yitirmiş bir millet, kavgalar, anlaşmazlıklar, adam öldürmeler, yağmalar ve temelleri sallantıya uğrayan bir ...
İşte bu anlayış biçimi bir toplumu yok eden en büyük etkenlerden biridir. Bu düsturla çıktıkları yolda kendi refahları için bi başkasının refahını hiçe saydılar. Karşılıklı olarak bu işleyiş devam etti. Sonucunda ne mi oldu ?
Toplum olma bilincini yitirmiş bir millet, kavgalar, anlaşmazlıklar, adam öldürmeler, yağmalar ve temelleri sallantıya uğrayan bir ...
Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır.
çok kötü hastalıklı ruh hali. narsiste narsist olduğunu asla anlatamıyorsun bu uğurda paramparça olan sen oluyorsun. manipüleyi, ruh emiciliği, bağımlılığı bir salıyor kanına bi bakmışsın o bataklığa girmişsin hem de hiç haberin yokken. çıkmak istediğinde izin vermiyor kaçıp kurtulamıyorsun takılı takılıyorsun allah herkese narsistlerden uzak bir yaşam sunsun. hayatınızda böyle insanlar varsa asla sizi manipüle etmesine izin vermeyin bırakın kendi yağında tek başına kavrulsun. kendinizi boş yere yormayın bu yolda.
aslında hem zor hem de kolay olan durum. herkesin kendine göre haklılık payını düşünürsek anlaşmak zor, empati ve anlayışı hesaba katarsak bir o kadar da kolay. kocaman insanların anlaşamaması çok garip gelirdi ben küçükken. şimdi ilişki kurdukça anlıyorum bazen insan aynı dili konuşamıyor. tek kişinin çabasıyla olacak şeyler değil aile olmak. iki kişinin aynı frekansı yakalamasıyla mümkün olabilecek bir olgu. fedakarlık gerektirir, emek gerektirir. sevginin de yetemediği kurum aslında aile kurumu.
' Her şey bitmek için başlar.'
Ne yazık ki öyle. Acın geçmez sanıyorsun, mutluluğun bitmez sanıyorsun, çok seviyor gitmez sanıyorsun. Sonra bir sabaha gözünü aralıyorsun. Kalbine eskisi kadar batmıyor dikenin, mutluluğun leylalığı bitmiş, gitmez sandığın da gidebilirmiş. Öğreniyorsun. Hiç bir şey sonsuza kadar sürmez.
Ne yazık ki öyle. Acın geçmez sanıyorsun, mutluluğun bitmez sanıyorsun, çok seviyor gitmez sanıyorsun. Sonra bir sabaha gözünü aralıyorsun. Kalbine eskisi kadar batmıyor dikenin, mutluluğun leylalığı bitmiş, gitmez sandığın da gidebilirmiş. Öğreniyorsun. Hiç bir şey sonsuza kadar sürmez.
çok sık olmasa da yaptığım her sefer "iyi ki" dediğim davranış biçimi. öyle her canınızı sıkan bir şey olduğunda silemezsiniz her şeyi. ama insan bazen karşıdan bakıyor... gördüğünüz yıkılmak üzere olan; sizin ruhunuzla, yüreğinizle yüklenip ayakta tutmaya çalıştığınız derme çatma, kara bulutlarla çevrili bir heyula...böyle durumlarda bir noktada yerle yeksan olması için geri çekiliyorum. çekilemediğimde en alttaki tuğlayı çekiyorum. toz-duman yatıştığında tertemiz inşa etmek insanın zihnini, kalbini temizliyor.
hiç kimse kavga etmek için aile kurmaz. kimbilir onların da nasıl tahammülsüzlükleri, yıkılan veya gerçekleşmeyen hayalleri, gönül kırgınlıkları vardı ki kendilerini tutamadıkları anları yaşadılar ve yaşattılar evin içerisinde.
"Her şey bitmek için başlar" cümlesinin olduğu bir paylaşım gördüm birkaç gün önce... aylardan yine ocak olduğu için mi gözüm daha fazla takılıyor böyle şeylere bilmiyorum. Her yıl olduğu gibi yine aynı döngünün içinde geçecek olan bir aya başladık. Tam 21 yıl öncenin ocak ayında bir gün, can acısı, bir hastane avlusu ve içinden mi, dışarıdan mı geldiğini bilmediğin o soğuk... tıpkı diğer her şey gibi bitmek için başlayan bir hayatın içindeki sonsuz döngüler, kalp kırıklıkları, kahkahalar, öfkeler, aşk ve o ölümlü olduğunu unutma hali ile yenik düşülen kibir, hırs...
bir yerlerde tüm bunları aşanlar olduğundan eminim. kendi payıma; toplansa ancak yılda bir kez -birçok kez gösterilen sabırdan sonra- yaşadığım öfke hali haricinde belki ölüm gerçeği ile kişisel hayatımda çok fazla yüzleştiğimden olacak diğer duyguların yoğunluğunun benzersiz olduğu yanılgısına kapılmıyorum. çünkü hayatla kavga etmek insanoğlunun en temel hatası. asla kazanamayacağınız bir savaş. yine de her sabah enerjiyle dolu uyanıp bir sonraki günü ümit etmekten asla vazgeçmeyeceğimiz bir hamster çarkı. müzik bitene kadar dans etmeye devam edeceğimiz bir festival halidir yaşadığımız...
günün sonunda ölüm her şeyi ele geçirir. müzik bazen bir kalp atımı, bazen sonsuz kadar uzun gelen bir süre susar...tüm figüranlar dans etmekten başka bir şey bilmediklerinden şaşkınlıkla bakınır, ezgi yeniden başladığında ise önce sarsak adımlarla; zaman ilerledikçe ritmin içinde bir esriklik haliyle kaybolmuş çılgın figürleriyle bir sonraki sessizliğe kadar dönmeye devam ederler...
bir yerlerde tüm bunları aşanlar olduğundan eminim. kendi payıma; toplansa ancak yılda bir kez -birçok kez gösterilen sabırdan sonra- yaşadığım öfke hali haricinde belki ölüm gerçeği ile kişisel hayatımda çok fazla yüzleştiğimden olacak diğer duyguların yoğunluğunun benzersiz olduğu yanılgısına kapılmıyorum. çünkü hayatla kavga etmek insanoğlunun en temel hatası. asla kazanamayacağınız bir savaş. yine de her sabah enerjiyle dolu uyanıp bir sonraki günü ümit etmekten asla vazgeçmeyeceğimiz bir hamster çarkı. müzik bitene kadar dans etmeye devam edeceğimiz bir festival halidir yaşadığımız...
günün sonunda ölüm her şeyi ele geçirir. müzik bazen bir kalp atımı, bazen sonsuz kadar uzun gelen bir süre susar...tüm figüranlar dans etmekten başka bir şey bilmediklerinden şaşkınlıkla bakınır, ezgi yeniden başladığında ise önce sarsak adımlarla; zaman ilerledikçe ritmin içinde bir esriklik haliyle kaybolmuş çılgın figürleriyle bir sonraki sessizliğe kadar dönmeye devam ederler...
Zarif cümlenizin önünde saygıyla eğiliyorum. Güzel bir yılınız, keyifli anlarınız olsun. Müteşekkirim
intikam duygusunun çok ince bir kırmızı çizgisi vardır. ucunu kaçırırsanız karşınızdakinin karakterinden hiçbir farkınız kalmaz. bu konu tam olarak da böyle bence. karşıdaki insanın yaptığı karaktersizlik sizin de onu yapmanızı gerektirmez. bunun affı zaten söz konusu asla değildir. hata düzeltilir ancak yanlış yaptıysan iş işten geçmiş demektir. zaten sizin için doğru kişi değildir, kurtulmuşsunuzdur.
“Yapılan bir yanlışa yanlışla karşılık vermek en büyük yanlıştır.”
-Mustafa Kemal Atatürk
“Yapılan bir yanlışa yanlışla karşılık vermek en büyük yanlıştır.”
-Mustafa Kemal Atatürk
Sevmek insanın kendi içinde yaşadığı içinde var olduğunu bildiği bir duygudur. Sevilmek ise bir inanıştır. İnanmak o kadar güçlü bir duygudur ki bütün dünyayı değiştirebilir. Mesela dinlerin doğruluğu yüzde yüz asla ispatlanamaz. Ama dinlerin mensubu olan kişilerin inancı o kadar eşsiz ve derindendir ki dağlar devrilse üstlerine ondan vazgeçmezler. Sevilmek inancı da benim nezdimde tam olarak böyle bir inançtır ve en az o kadar güçlüdür.
Artık sadece pazartesi günleri değil, haftanın her günü saat 08.00 sularında yaşadığım sendromdur. Sorun şudur ki; sabah kalkıp 10 saat işte çalıştığınız ve sonunda ev kirasını bile karşılamayan bir ücret için bir daha asla geri gelmeyecek olan o 10 saatinizi heba ettiğiniz bir gün yahut kalkıp akşama kadar okulda kalifiyesiz bir eleman olarak mezun olmak için gecenizi gündüz ettiğiniz hayatınızdan, arkadaşlarınızdan, ailenizden ödün vermeniz gereken bu devir içinde rutine dönen bu günlerin yorgunluğunu ve kızgınlığını sabahın ilk ışıklarında ağızda geceden kalma bir tütün tadı ve sırtınızda yaşanmışlığın verdiği o emekçi kamburu ile her günün aynı verimsizlikte olmasını, hatta daha da kötüye gittiğinin gerçeğini kabul etmemenin insan ruhuna vermiş olduğu daralma halidir.
güzel kadınlara verilen isimdir, çok derin bakışlı ve duygusal oldukları bilinir. oğlak-yengeç burcunda olanlar ise anlatılmaz, sadece yaşanabilir. anlatmakla bitmez gibi görünüyor.
hem yetersiz hem de kötü yöneticiler, genel olarak, yönetimsel olarak çok eksiktir, bu eksikliğini 'kaçak' dövüşerek yani davranışsal bozukluklarla başta gösterir, mantıkla izah edilemez bazı tavırlar içindedir, kendini sürekli övebilir, diğer tabirle, abartılı yaldızlayacaktır ancak altı ise son derece boştur ve kendi ekibinden de kendisinin her yaptığının övülmesini koşulsuz bekler, eleştiriye ve ifade özgürlüğüne gelemez, buna karşılık ekibini asla korumaz, sorumluluk almaz, çalışanlara değer verirmiş gibi görünür, iyi niyetten son derece uzaktır, günün sonunda sadece ve sadece kendini korur. bu tür çözüm üretmeyen, sözde yöneticileri, insan kaynaklarına ya da üst yönetime tüm ekiple açıkça anlatmak en uygun olanı olacaktır. yönetemeyen, oturduğu koltuğu da hiçbir zaman dolduramayacaktır, 'evet efendim, sepet efendim' modunda yıllarca zaman doldurarak, çalışmak ister ve bu eksikliklerinin hepsini tıpkı küçük bir 'çocuk' gibi etrafındakilere yayacaktır, bölümüyle alakasız işlere dalar ki sözde etrafa ve üst yönetime sevimli yapı, çok iş yapıyor görünür, kendi ekibinden sinsice baskı ile fedakarlık ve fazla mesai bekler, sistem üzerinden akşamları, hafta sonları fazlaca mesailer yapılır ama maddi manevi karşılığını sorgulamak gereği bile duymaz, başkalarının sözlerine kanar gibi yapar, son günlerini böylece firmalarda oynar ve bir günün sonunda perde düşer, yüzü, sakladığı kimliği ve gerçekler ortaya çıkar. bu tip yetersiz yöneticilere asla prim vermeden mücadeleyi, gerçeklerle, somut ya da gerçek verilerle hep birlikte ortaya rahatça koyabilirsiniz yoksa yetersizlik ya da yetersiz yöneticiler, yeterliliğe ve de yetenekli çalışanlara karşı zaferini kazanacaktır, gece yarılarına kadar çalışsanız da bir gün kendinizi mesnetsiz iddialarla, hakkınızı alamadan, kapıda buluverirsiniz ya da kafanızda bir türlü onaylamadığınız verilen işlerde mantıksızca sağlığınızdan olarak, devam edebilirsiniz. (bkz: mobbinge hayır)
Okula veya işe gidenlerin her hafta başı düzenli olarak muzdarip olduğu duygusal durum. etkilerini pazar gününün akşamından itibaren göstermeye başlayan bu sendrom, pazartesi sabahı alarmın çalmasıyla birlikte iyice şiddetlenir. 😊
tüm hafta boyu devam eden pazartesi sendromu, cuma günü olunca bünyeyi yavaş yavaş terk etmeye yeltenir. cumartesi-pazar pusuda bekleyen pazartesi sendromu, bir sonraki pazar gününün akşamında yine ortaya çıkar. bu sirkülasyon böyle sürüp gider, taa ki emekli oluncaya kadar. 😊
ama boş gezenin boş kalfası olan, istediği zaman uyuyup istediği zaman uyanan kişiler için pazartesi sendromu diye bir şey yok. Çünkü onların hayatı sendrom. zamanını boşa geçirmekten daha büyük sendrom mu olur? diye soruyorum ve sizleri düşünmeye davet ediyorum sayın seyirciler.
pazartesi sendromu nedir? belirtileri nelerdir? öğrendiğimize göre şimdi başka bir konuya daha açıklık getirelim:
- pazartesi sendromu bulaşıcı mıdır?
* evet. siz solunuzdan kalkıp mahkeme duvarı gibi bir suratla iş yerine / okula giderseniz, tabii ki sirke satan yüzünüzle etrafınızdaki insanları demoralize edersiniz. lütfen sendromunuzu içinizde yaşayın!
- pazartesi sendromu nasıl geçer? pazartesi sendromu ne iyi gelir? (soruya soruyla karşılık verme alışkanlığım hep, haber sitelerinde takaılmaktan oldu. halbuki eski defterler gibi günlük hayat gazetesi varken haber siteleriyle ne işimiz olmalı?) 😊
* pazartesi sendromunu atlatmanın ilk yolu bu hastalığı kabullenmektir. 😊
ikinci aşama size okulu veya işi sevdirecek bir hedef belirlemeniz.
örneğin; lisedeyseniz, "falanca üniversiteyi kazanacağım." veya üniversite okuyarsanız "mezun olup şu işe gireceğim. beni havada kapacaklar." yahut eğer çalışıyorsanız, "hedef 1 milyon TL!" gibi bir amacınız olmalı. âcilen sevgili yapmak da, okuldan veya ofisten nefret derecesinde tiksinmenizi önleyecektir.
pazartesi sabahı en yoğun hâline ulaşan trafikte canınızın sıkılmasını önlemek, otobüsteki ve yollardaki insancıklara odaklanmadan dikkatinizi farklı yerlere vermek için podcast dinlemeyi tercih edebilirsiniz.
o zaman herkese iyi pazartesiler!
tüm hafta boyu devam eden pazartesi sendromu, cuma günü olunca bünyeyi yavaş yavaş terk etmeye yeltenir. cumartesi-pazar pusuda bekleyen pazartesi sendromu, bir sonraki pazar gününün akşamında yine ortaya çıkar. bu sirkülasyon böyle sürüp gider, taa ki emekli oluncaya kadar. 😊
ama boş gezenin boş kalfası olan, istediği zaman uyuyup istediği zaman uyanan kişiler için pazartesi sendromu diye bir şey yok. Çünkü onların hayatı sendrom. zamanını boşa geçirmekten daha büyük sendrom mu olur? diye soruyorum ve sizleri düşünmeye davet ediyorum sayın seyirciler.
pazartesi sendromu nedir? belirtileri nelerdir? öğrendiğimize göre şimdi başka bir konuya daha açıklık getirelim:
- pazartesi sendromu bulaşıcı mıdır?
* evet. siz solunuzdan kalkıp mahkeme duvarı gibi bir suratla iş yerine / okula giderseniz, tabii ki sirke satan yüzünüzle etrafınızdaki insanları demoralize edersiniz. lütfen sendromunuzu içinizde yaşayın!
- pazartesi sendromu nasıl geçer? pazartesi sendromu ne iyi gelir? (soruya soruyla karşılık verme alışkanlığım hep, haber sitelerinde takaılmaktan oldu. halbuki eski defterler gibi günlük hayat gazetesi varken haber siteleriyle ne işimiz olmalı?) 😊
* pazartesi sendromunu atlatmanın ilk yolu bu hastalığı kabullenmektir. 😊
ikinci aşama size okulu veya işi sevdirecek bir hedef belirlemeniz.
örneğin; lisedeyseniz, "falanca üniversiteyi kazanacağım." veya üniversite okuyarsanız "mezun olup şu işe gireceğim. beni havada kapacaklar." yahut eğer çalışıyorsanız, "hedef 1 milyon TL!" gibi bir amacınız olmalı. âcilen sevgili yapmak da, okuldan veya ofisten nefret derecesinde tiksinmenizi önleyecektir.
pazartesi sabahı en yoğun hâline ulaşan trafikte canınızın sıkılmasını önlemek, otobüsteki ve yollardaki insancıklara odaklanmadan dikkatinizi farklı yerlere vermek için podcast dinlemeyi tercih edebilirsiniz.
o zaman herkese iyi pazartesiler!
eski defterler'e yakışır başlıklrdan biri daha. uçuşan düşünceler yerine kalemimden dökülen inciler deseydiniz abartmış olmazdınız bence. eski defterler gibi değerli bir platformda böyle içten, derin mânâlar ihtiva eden yazılar görmek çok güzel.
Yazdıklarını içinden geldiği gibi uzun uzadıya tasvirlerle donatmayıp, karaladığı kısa hikayeleri veya günceleri muhafaza etmeyenlerdenim ben...
belki istediğimde "bana göre" derli toplu cümleleri ardı ardına daima kurabileceğime dair bir küstahlığın esiri olduğumdan, belki yaşadığımız sürenin kısıtlılığı içerisinde saklamaya değer başka şeyler varken bu kısmı çok önemli görmediğimden.
Tuhaftır, kitaplarıma çok düşkünüm oysa ki. Başkalarının kelimeleri mi beni daha çok etkileyen; yoksa kendi seçici algımla bana dair bir şeyleri yeniden yaratmanın daima benim elimde olduğunu fısıldayan ego mu beni buna iten o konuda da bir fikrim yok.
yaşım ilerledikçe, önceleri köşelerine dokunarak geçtiğim olayların kaç dayanak noktası olduğunu içten içe merak etmeye başladıkça ve her şeyi giderek daha büyük zihin süzgeçlerine boca ettikçe tüm bu koca yaratımın içindeki önemimin de, önemsizliğimin de aynı derecede farkına vardım.
fotoğrafımın çekilmesini oldum olası sevmemişimdir mesela, şimdilerde bir nev'i münzevi gibi tanımlanmamak adına çok az sayıda insanla fotoğraf paylaşsam da içimde bir yerin sürekli bundan rahatsızlık duymasına engel olamıyorum.
Herkesin buna güzelliğinin, yaşadığı anın, gördüğü yerlerin, sevdiklerinin ispatı veya hatırasını tutmak adına önem verdiğini biliyorum. Fakat olduğum yerleri ve sevdiğim insanları, keyifli anları karelerde dondurmayı bir tarafımla sevsem de konu ben olduğumda zihnime düşünceler üşüşüyor.
Eğer artık bugün göründüğüm gibi görünmeyeceğim bir yaşa kadar yaşarsam 10 ya da 20 yıl önce ne kadar güzel veya etkileyici olduğumun bir önemi olacak mı diye düşünüyorum. Elde edilebilecek olan yalnızca "zamanında ne güzel kadınmış" denilecek o üç saniye değil mi?
Neticede kişi kendini nasıl tanıtırsa tanıtsın, karşıdaki kişiye o dakika itibariyle gösterdiği ve hissettirdiğidir çünkü hatıratta yankı bulan.
Sonra eşyalara bakıyorum. Bir şeyin yalnızca güzel olduğu için sahip olma hırsıyla saklanması da ruhuma uymuyor benim. O eşyada bir anlam olmalı. Bir şeyleri çağrıştırmalı. (teknolojik aletlerden bahsetmiyorum, onlar zaten çağın gerektirdiği fonksiyonelliği ve zaman verimliliğini sağlamak üzerine tasarlanıyorlar ve nitekim amaçları da bu olmalı) ama yalnızca güzel olduğu için bir şeyleri kendime saklamayı başaramıyorum.
Onu benden daha iyi kullanabilecek, belki daha özenli bir dekorasyonla görünümünü tamamlayabilecek birine vermek konusunda ikinci kere düşünmeme gerek bile kalmıyor.
Belki yazılarıma ve eşyalara karşı gösterdiğim bu tutumdur ki beni insanlara da aynı şekilde davranmaya zorluyor. (Canlılarla cansızları karşılaştırmak da bir garip mi oldu bilemedim) Çevremdeki bir çok insanın arasında; ben de herkes gibi aslında dar bir çemberde yer alan sayılı dost ve aile bireyi ile yaşıyorum. Ama hayatımın hiç bir döneminde gitmek isteyen herhangi birine kalması için baskı yaptığımı hatırlamıyorum. İçeri girmesi için kapımı açtığım herkesin; istediğinde gitmesi için de o kapının aralık olacağını bilmesi benim için önem taşıyor. Bu bir değersizleştirme değil; her ne kadar öyle görünse de. Aksine karşıdakinin isteğine, ruhuna saygı duymak benim gözümde. Hayatım boyunca bulunmak istemediğim herhangi bir yerde kalmak zorunda olmayı kendime yedirememişimdir. Aynı şekilde salt kendi mutluluğum veya arzularım doğrultusunda hiçbir canlıyı da yürek hapishanesine koymamak gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi yukarıda yazdıklarımı aklımdan geçirdim.... sanırım başlığa uygun olarak zihnimde uçuşan düşünceleri sıraladım arka arkaya. Bazen bütünlüğü de sağlayamamışımdır muhtemelen. Bütün yazdıklarım belki bir serzeniş, belki anlaşılma kaygısı, belki yalnızca iç dökerek ferahlamaktan ibarettir. Aslında bu yazı da neresinden bakarsanız bakın hepimizin içinde yer alan "tarihe bir not düşmek", "ölümsüzleşmek", "anlaşılmak" la ilgili o koca boşluğun ifadesidir. Ama yine kimi zaman yaptığım gibi aklımdan geçen kendime dair eleştirilere gözümü, zihnimi kapatarak yayımlanması için "gönder" tuşuna basacağım. Hayatın küçük, değerli maskaralıkları...
belki istediğimde "bana göre" derli toplu cümleleri ardı ardına daima kurabileceğime dair bir küstahlığın esiri olduğumdan, belki yaşadığımız sürenin kısıtlılığı içerisinde saklamaya değer başka şeyler varken bu kısmı çok önemli görmediğimden.
Tuhaftır, kitaplarıma çok düşkünüm oysa ki. Başkalarının kelimeleri mi beni daha çok etkileyen; yoksa kendi seçici algımla bana dair bir şeyleri yeniden yaratmanın daima benim elimde olduğunu fısıldayan ego mu beni buna iten o konuda da bir fikrim yok.
yaşım ilerledikçe, önceleri köşelerine dokunarak geçtiğim olayların kaç dayanak noktası olduğunu içten içe merak etmeye başladıkça ve her şeyi giderek daha büyük zihin süzgeçlerine boca ettikçe tüm bu koca yaratımın içindeki önemimin de, önemsizliğimin de aynı derecede farkına vardım.
fotoğrafımın çekilmesini oldum olası sevmemişimdir mesela, şimdilerde bir nev'i münzevi gibi tanımlanmamak adına çok az sayıda insanla fotoğraf paylaşsam da içimde bir yerin sürekli bundan rahatsızlık duymasına engel olamıyorum.
Herkesin buna güzelliğinin, yaşadığı anın, gördüğü yerlerin, sevdiklerinin ispatı veya hatırasını tutmak adına önem verdiğini biliyorum. Fakat olduğum yerleri ve sevdiğim insanları, keyifli anları karelerde dondurmayı bir tarafımla sevsem de konu ben olduğumda zihnime düşünceler üşüşüyor.
Eğer artık bugün göründüğüm gibi görünmeyeceğim bir yaşa kadar yaşarsam 10 ya da 20 yıl önce ne kadar güzel veya etkileyici olduğumun bir önemi olacak mı diye düşünüyorum. Elde edilebilecek olan yalnızca "zamanında ne güzel kadınmış" denilecek o üç saniye değil mi?
Neticede kişi kendini nasıl tanıtırsa tanıtsın, karşıdaki kişiye o dakika itibariyle gösterdiği ve hissettirdiğidir çünkü hatıratta yankı bulan.
Sonra eşyalara bakıyorum. Bir şeyin yalnızca güzel olduğu için sahip olma hırsıyla saklanması da ruhuma uymuyor benim. O eşyada bir anlam olmalı. Bir şeyleri çağrıştırmalı. (teknolojik aletlerden bahsetmiyorum, onlar zaten çağın gerektirdiği fonksiyonelliği ve zaman verimliliğini sağlamak üzerine tasarlanıyorlar ve nitekim amaçları da bu olmalı) ama yalnızca güzel olduğu için bir şeyleri kendime saklamayı başaramıyorum.
Onu benden daha iyi kullanabilecek, belki daha özenli bir dekorasyonla görünümünü tamamlayabilecek birine vermek konusunda ikinci kere düşünmeme gerek bile kalmıyor.
Belki yazılarıma ve eşyalara karşı gösterdiğim bu tutumdur ki beni insanlara da aynı şekilde davranmaya zorluyor. (Canlılarla cansızları karşılaştırmak da bir garip mi oldu bilemedim) Çevremdeki bir çok insanın arasında; ben de herkes gibi aslında dar bir çemberde yer alan sayılı dost ve aile bireyi ile yaşıyorum. Ama hayatımın hiç bir döneminde gitmek isteyen herhangi birine kalması için baskı yaptığımı hatırlamıyorum. İçeri girmesi için kapımı açtığım herkesin; istediğinde gitmesi için de o kapının aralık olacağını bilmesi benim için önem taşıyor. Bu bir değersizleştirme değil; her ne kadar öyle görünse de. Aksine karşıdakinin isteğine, ruhuna saygı duymak benim gözümde. Hayatım boyunca bulunmak istemediğim herhangi bir yerde kalmak zorunda olmayı kendime yedirememişimdir. Aynı şekilde salt kendi mutluluğum veya arzularım doğrultusunda hiçbir canlıyı da yürek hapishanesine koymamak gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi yukarıda yazdıklarımı aklımdan geçirdim.... sanırım başlığa uygun olarak zihnimde uçuşan düşünceleri sıraladım arka arkaya. Bazen bütünlüğü de sağlayamamışımdır muhtemelen. Bütün yazdıklarım belki bir serzeniş, belki anlaşılma kaygısı, belki yalnızca iç dökerek ferahlamaktan ibarettir. Aslında bu yazı da neresinden bakarsanız bakın hepimizin içinde yer alan "tarihe bir not düşmek", "ölümsüzleşmek", "anlaşılmak" la ilgili o koca boşluğun ifadesidir. Ama yine kimi zaman yaptığım gibi aklımdan geçen kendime dair eleştirilere gözümü, zihnimi kapatarak yayımlanması için "gönder" tuşuna basacağım. Hayatın küçük, değerli maskaralıkları...
eski defterler'in yeni ve onu en iyi özetleyen sloganlardan biri. bence de eski defterler bir hayat gazetesi. ama burada her haber manşetten giriyor. bu gazete günlük değil anlık olarak yayınlanıyor. ücretli abonelik yok, hayattan haberdar olmak isteyen herkes için ücretsiz. bir de bu gazetede herkes kolayca editör, köşe yazarı, haberci olabiliyor. çünkü eski defterler hem herkese açık, hem her düşünceye. insanları şucu-bucu diye ötekeleştirmiyor ve her fikre, dünya görüşüne, ideolojiye saygı duymayı, dinlemeyi biliyor. kendinden olmayanı dışlamıyor, her düşüncenin istifâde edilecek bir yanı olduğuna inanıyor.
türkiye'de, daha doğrusu dünyada böyle bir gazete var mı? ya da olabilir mi? hayır. o yüzden eski defterler'in müdâvimi olmaya devam...
türkiye'de, daha doğrusu dünyada böyle bir gazete var mı? ya da olabilir mi? hayır. o yüzden eski defterler'in müdâvimi olmaya devam...
'her şey bitti.' diye düşünülen ve moralin eksi 100'lere indiği, umutsuzluğun yüzde 1500 tavan yaptığı o anda uygulanması gereken tek davranış: sil baştan başlamak.
iflas etmek, uzun süreli bir ilişkinin bitmesi, işten kovulmak gibi durumlarda tek çare sil baştan başlamaktır. geçmişe takılı kalmanız ve neden? nasıl? ve benzeri 5N1k sorularıyla kendinizi yiyip bitirmeniz hâlinde bir arpa boyu yol alamayacağınız gibi para, iş, sevgili vs. tekrar kazanılabilecek şeylerden daha önemli bir şeyi kaybetmiş olursunuz: zaman.
sil baştan başlamak zor olsa da cesareti olanlar için güzeldir, hatta eskisinden daha iyi olabilir. eski defterler'e sil baştan başlamak şu an çok güzel meselâ. bu sözlüğe aylardır yazmıyorken, şimdi tekrar burada olmak ve özüme dönmek mutluluk verici.
iflas etmek, uzun süreli bir ilişkinin bitmesi, işten kovulmak gibi durumlarda tek çare sil baştan başlamaktır. geçmişe takılı kalmanız ve neden? nasıl? ve benzeri 5N1k sorularıyla kendinizi yiyip bitirmeniz hâlinde bir arpa boyu yol alamayacağınız gibi para, iş, sevgili vs. tekrar kazanılabilecek şeylerden daha önemli bir şeyi kaybetmiş olursunuz: zaman.
sil baştan başlamak zor olsa da cesareti olanlar için güzeldir, hatta eskisinden daha iyi olabilir. eski defterler'e sil baştan başlamak şu an çok güzel meselâ. bu sözlüğe aylardır yazmıyorken, şimdi tekrar burada olmak ve özüme dönmek mutluluk verici.
genelde pek ihtiyaç duymadığım bir durumdur. (tek şarkıda eve varmış olurdum sanırım.) ama uzun uzun eve dönüş yolu çeken arkadaşlar için bunu bırakıyorum
Şu anda dinlediğim parçadır.
Hiçbiri ilk filmin tadını vermedi vermeyecek...
Üniversite gençlik derneğinin kurucusu ve vakt-i gençlik derneğinin genel başkanlığını yapmış. Bilgi üniversitesinde öğrenci konseyi hazırlık ve denetleme kurulu başkanlığı yapmış. Medipolde liderlik kulübünü kurmuş
sosyal medya hesapları @yagizugurlu
sosyal medya hesapları @yagizugurlu
Yalnızlığı oldum olası sevdim. kitaplarımı, kahvemi, çayımı, hayatımda o anda varolan hayvan ve bitkilerin birbiriyle uyumunu... camların dışında hava kararırken kimi zaman sessizlik içinde, kimi zaman güzel bir müziğin veya filmin eşliğinde geçirilen saatleri. Böyle anlarda ruhum dinginleşir, zihnim berraklaşır benim. adeta zaman geçmiyormuş ve dışarıda bir dünya yokmuş gibi yalnızca kendi keyifli anlarıma odaklanırım. dışarıda da, içeride de olsa tüm günlük telaşelerden uzak geçirilen dakikalar benim için nimettir. onun için olacak; böyle zamanlarda ne sürekli sosyal medyada vakit geçirir, ne telefon ve mesajlara boğarım kendimi. tatilim, alışverişim, eğlencem, doktor randevum, yürüyüşüm için sohbetinden keyif aldığım bir arkadaşa hiç hayır demesem de bunların tamamını ve daha fazlasını yalnız başıma da yapmaktan inanılmaz keyif alırım.
Aslında belki de bir insanın en büyük lüksüdür yaşamındaki dakikalarda yalnız başına olmaktan da keyif almak. böyle anlarda her şeye daha dikkatli bakar, içinizi şöyle bir kurcalama imkanı bulur, tabiri caizse tüm karmaşadan iki adım geriye çekilerek uzaktan seyredersiniz.
o yüzden kendinizi bir tartın derim.. eğer yalnız kalamayanlardansanız kendinize bir fırsat verin. ilk başlarda belki ne yapacağınızı pek bilemeseniz de sonra kendi kendinizin en iyi arkadaşı olabileceğinizi farkedeceksiniz söz veriyorum. alışveriş? diye soranlara.. yanınızdaki arkadaşınız hangi rengi seçerse seçsin siz yine de kendi sevdiğiniz; size daha çok yakıştığını düşündüğünüz rengi tercih etmeyecek misiniz? :)
Aslında belki de bir insanın en büyük lüksüdür yaşamındaki dakikalarda yalnız başına olmaktan da keyif almak. böyle anlarda her şeye daha dikkatli bakar, içinizi şöyle bir kurcalama imkanı bulur, tabiri caizse tüm karmaşadan iki adım geriye çekilerek uzaktan seyredersiniz.
o yüzden kendinizi bir tartın derim.. eğer yalnız kalamayanlardansanız kendinize bir fırsat verin. ilk başlarda belki ne yapacağınızı pek bilemeseniz de sonra kendi kendinizin en iyi arkadaşı olabileceğinizi farkedeceksiniz söz veriyorum. alışveriş? diye soranlara.. yanınızdaki arkadaşınız hangi rengi seçerse seçsin siz yine de kendi sevdiğiniz; size daha çok yakıştığını düşündüğünüz rengi tercih etmeyecek misiniz? :)
Böyle Buyurdu Zerdüşt / Frederich Nietzsche
Zerdüşt'ün başından geçenler toplumun yapısı hakkında güzel fikirler veriyor olması güzel.
Ayrıca asıl ana fikir insanın aslında aşılması gereken bir varlık olduğu ve bu dünyanın yaşamaya değer olduğunun mesajını vermesi bu dünya yı kazanmak istemeyip öte ki dünya için de yaşanmaması gerektiğini boş vermişliği bırakmayı güzel öğütlemiş ana fikiri aldıysak güzel çünkü sonrasında okurken biraz sıkılabiliyor insan.
Zerdüşt'ün başından geçenler toplumun yapısı hakkında güzel fikirler veriyor olması güzel.
Ayrıca asıl ana fikir insanın aslında aşılması gereken bir varlık olduğu ve bu dünyanın yaşamaya değer olduğunun mesajını vermesi bu dünya yı kazanmak istemeyip öte ki dünya için de yaşanmaması gerektiğini boş vermişliği bırakmayı güzel öğütlemiş ana fikiri aldıysak güzel çünkü sonrasında okurken biraz sıkılabiliyor insan.
ilk sezonları çok güzeldi sonraları kaostan seviyesizlikten geçilmeyen saçmalık daniskası program. izlemiyorum uzun zamandır önermiyorum da.
geçmişe dönüp baktığımızda yapılan hataları, pişmanlıkları sorguladıkça ders almaya başlıyorsun hayatta. bu sorgulama esnasında şimdiki aklım olsa diyoruz ama şunu unutuyoruz ki o zamanlarda o akıllarla yaptıklarımızın neticesinde şimdiki aklımıza sahibiz.
Seninle dalga geçiyorlar, gülüp eğleniyorlar ama sen gülmüyorsun. Ama sen eğlenmiyorsun. Eğlenmediğin için "sorunlu kişi" sen oluyorsun.
hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.
eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238