eski defterler duy sesimi

blue raven
Merhaba
Sizlere evde unutulmuş bir mp3 çaların nasıl dolandırılmama neden olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Ülkenin başkentinde yani büyük bir şehirde doğdum ve büyüdüm. Annem ve babam ortanın biraz üstü gelire sahip, ben ve kardeşimi ellerinden geldiğince en iyi şekilde okutup büyütmeye çabalayan insanlardı. Özellikle babam biraz eski kafalı olsa da ihtiyaç dahilinde tutumlu olmayı, dürüst olmayı ve her zaman doğru sözlü olmayı öğütleyen biriydi. Hayatını bu şekilde yaşamış, bize de böyle öğretmişti. Hep tanıştığımız ve konuştuğumuz herkesi kendimiz gibi bildik, ne biz kandırdık kimseyi ne de biz kandık. Ta ki kendi başıma yaptığım ilk şehirlerarası yolculuğuma kadar.
Hayalim doktor olmaktı. Çok uzun ve sıkı bir çalışma temposundan sonra çalışmamın meyvesini almış ve tıp fakültesini kazanmıştım. Ancak ailemden uzakta başka bir şehirde. Ailemden uzaklaşmak bir yerde iyi olacak kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğreneceğim diye düşünüyordum. Biraz özlem olacaktı elbette ama büyüyüp adam olacaktım sonunda. Aslında daha yeni birlikte olmaya başladığım bir kız arkadaşım vardı. Her şeyden çok onu özleyecektim.
Muavin kalkıyor diye bağırdığında annemin gözlerini dolduran yaşlar taşıp yanaklarını ıslatmaya başladı. Babamın yüzünde özlem ama yüreğinde de gurur vardı. Kardeşim okulda olduğu için yanımızda yoktu ama ıkına sıkıla kız arkadaşım gelmişti. Ben içimde tarifi zor olan karmaşık duygular yaşarken sadece ilk fırsatta geleceğim sizlerden ayrı kalmak çok zor olacak diyebilmiştim. Otobüsteki koltuğuma oturduğumu, başımı cama yaslayıp bana el sallarlarken her birini çok sevdiğimi içimden haykırdığımı bugün gibi hatırlıyorum.
Uzun süre dalgın seyahat ettikten sonra bir elin bacağıma dokunmasıyla irkilmiştim.
- Merhaba ailenden ilk ayrılışın değimli
- evet çok mu belli oluyor
- hem de nasıl….
Diye başlayan ve yaklaşık 8 saatlik yolculuk boyunca derinleşen bir muhabbet. Şimdi o zamanı yeniden düşündüğümde hıı hıııı deyip konuşmaya başlamadan mp3 ümü açıp kulaklığımı taksaydım diyorum. Ama kader o kahrolası mp3 ümü evde unutmak zorundaydım tabiî ki.
Yaklaşık 35 yaşlarında, saçları hafifçe beyazlaşmış, tıknaz 160 cm boylarında, yavaş ve kısık sesle konuşan, üzerindeki giysilerinden maddi açıdan çok kazandığı söynelemeyecek biriydi. O da ailesinden 3 aydır ayrı yaşıyormuş ve bu sürenin 2 ayını kanser tedavisi görmek için hastanede yatarak geçirmiş. Önceleri kolunda çıkan bir yaradan başlamış ama deri kanseri olduğu geç anlaşılmış. Kanseri ilerlemiş önce akciğerine sonra da beynine sıçramış ama yaşının genç olması ve anlatmış olmasına rağmen anlayamadığım kanserinin bir özelliğinden ötürü yoğun kemoterapi ile düzetilebileceği ancak dışarıdan gelebilecek enfeksiyonları önlemek için mecburen hastanede uzun vakit geçireceği söylendiğinden yatmış 2 ay.
Karısı çocuk felci geçirdiğinden dolayı özürlüymüş ve çalışamıyormuş kendiside bir devlet dairesinde memur olarak çalışıyormuş. Ben, bu dönemde memursun iyisin gibi laflar etmeye kalktığımda lafı ağzıma tıkayarak getir götür işleri yapan bir odacı olduğunu ve tahmin ettiğim gibi çok kazanmadığını söylemişti. Babasını kaybedeli çok olmamış evde annesi, kız kardeşi karısı ve 3 yaşındaki oğlu ile birlikte kalıyorlarmış. Şehrin kenar mahallesinde derme çatma bir evde birbirlerini seven mutlu bir aile olarak yaşıyorlarmış. Mutlularmış ancak tek gelir kaynakları kendisinin maaşıymış o da ancak boğazlarına yetiyormuş. Ben haline ve söylediklerine bakıp acımıştım kendisine. Ne hayatlar var Allah yardımcısı olsun kendisine diye iç geçirirken, cebinden bir çeşit kazı makinesinin resmini çıkarmıştı. Bunun için biriktirdiğim tüm paramı tedavim için harcadım tabi sağlık daha önemli ama keşke bu aleti almış olsaydım deyivermişti. Merakımla nedir o diye sormamla hikayesini bir çırpıda anlatmıştı.
Babası ölmeden bir gün önce eline eski yıpranmış bir kroki tutuşturmuş. Söylediğine göre oturdukları yerler çok eskilerde sit alanıymış, siyasal partilerin seçim yatırımları arasında imara açılmış ve üzerine mahalleler kurulmuş. O bölgede keşif yapan ilk mühendisler bir kral mezarı keşfetmişler. İçinde altın para ve ziynet eşyaları bulmuşlar ancak kimseye söylememişler. Daha sonra gelip alabilmek içinde yerini gösterir bir kroki çizmişler. Bu mühendisler 3 kişiymiş. İkisi bindikleri uçağın düşmesiyle ölmüş. Kalan diğer mühendis ise Alzheimer hastası olmuş. Yanımda oturan adamın babası da bu mühendisin hastabakıcısıymış. Bir gün kitaplarının arasında bu krokiyi bulmuş ve bir şekilde mühendisin ağzından hikayeyi öğrenip krokiyi çalmış. Onun ölümüyle de kendisinin eline geçmiş. Başka kimsenin haberi yokmuş. Oradan çıkacak para ile önce kendi tedavisini tamamlayacak, karısına hep istediği bahçeli kır evi alacak, çocuğunun iyi bir eğitim almasını sağlayacak, kardeşine iş kuracak, annesi içinde içinde banyo küveti bulunan sıcak bir ev alacakmış. Arta kalan parası ile de artık bir futbol takımımı alırmış, kargo şirketimi kurarmış, gemi satın alıp ticarete mi başlarmış henüz karar vermemişmiş.
O anlattı ben ondan daha fazla heyecanlandım. ben heyecanlandım o daha da ballandırarak anlattı. Aradan geçen 3 saat sonunda onun yüzünde pis bir gülümseme benim ağzımın kenarında salyalar vardı. Kıvama geldiğimi düşündüğü bir an olmalı ki dönüp bana “sen iyi bir çocuğa benziyorsun aileni de gördüm onlarda temiz insanlara benziyorlar hatta sevgilinle birbirinize çok yakışıyorsunuz onlar için sende bir şey yapmak istemez misim?” Diye sormuştu. Bende nasıl coşkuyla “evet isterim tabiî” ki dediysem, bulacağım para zaten çok fazla istersen bana ortak olabilirsin demişti. Bende biraz korkak biraz ürkek isterim tabii ama beni ortak alırmısın yanına demiştim. Alırım elbette ama biraz daha beklemen gerekecek çünkü bu kazı aleti lazım gömüyü çıkartmak için onu almak içinde para biriktirmem lazım. Ne kadar o alet diye sormaz olaydım. 24 bin cevabıyla hemen aklımdan bir hesap yaptığımı hatırlıyorum. Kiraladığım ev için bir yıllık parasını peşin verecektim ev sahibine ve ilk ev ihtiyaçlarım çok olacağı içinde iki aylık harçlığımı koymuştu babam cebime. İkisini topladım ve cebimde tam 24 500 para vardı. Hemen atılmaz olaydım. Tamam ben verebilirim bu parayı ama nasıl ortak olacağız. Adam gömüden çıkandan yüzde 10 teklif etti ben 40 dedim bir pazarlığa oturduk ve sonunda yüzde 26.5 'a anlaştık. Mola yerine yaklaştığımız için adam inmeden benden parayı istedi bende aptal gibi verdim.
Otobüs durdu ben tuvalete gittim. Ayaklarım yere basmıyordu heyecandan. Kim bilir hayatım nasıl değişecekti. Anneme babama kardeşime alacaklarımı hayal ettim. Sevgilime güzel bir düğün sonrasında balayı, dönüşünde bahçeli havuzlu bir villa. Belki çok para olurda hiç işe gitmem dünyayı dolaşmaya çıkarız birlikte. Allah'ım ne güzel olacak her şey..
Mola sonunda yerime oturdum tam hareket edecekken yanımda ki adamın gelmediğini beklememiz gerektiğini söyleyerek otobüsü durdurdum. Muavin aşağıya indi etrafına bakındı sonra da kaptan şoföre gidelim abi gelmiyormuş dedi. Ben şaşkın şaşkın ne oldu diye sorarken adamı siyah lüks bir araca binmek üzereyken gördüm. Şok olmuş ne olduğunu anlamaya çalışırken bana el salladı ve hayatımın dersini veren o sözleri söyledi.
“çıplak birisi sana gömlek veriyorsa dikkatli ol”
subham
Son satıra kadar yok artık daha neler falan oldum ama son kısım üzdü. Hoş gerçek olsa daha acıklı olabilirdi o yüzden sanırım sevinmek gerekiyor. Etkileyici bir hikayeymiş gerçekten kim yazdıysa ruh halini saygı ile selamlıyorum 🤣
eski defterler
Engel Tanımayanlar

Engel tanımayanlar övgüye, hayranlığa, takdire lâyık insanlardır. Çünkü onlar zorluklara rağmen pes etmez, umutsuzluğa kapılmaz. Tam aksine engeller onları daha da hırslandırır, azmini ve yaşama sevincini artırır. Onlar karşılaştığı güçlükleri bir tecrübe olarak görür. Bardağa hep dolu tarafından baktıkları için motivasyonlarını hiç kaybetmezler.

Yürüme engelli olduğu halde profesyonel yüzücü olan veya başka spor dallarında madalya kazanan insanlar buna örnektir. Yâhut işitme ve konuşma engelli olmasına rağmen hayatına normal bir şekilde devam eden, mesleğini eline almış, evlenip çocuk sahibi olmuş insanlar da hepimiz için büyük bir ibrettir.

Bir de maddi engellere aldırış etmeyenler vardır. Evinde ders çalışacak bir masa bile olmayan, okuluyla evinin arasında kilometrelerce mesafe bulunduğu için her gün –karda kışta dahî- o yolu yürüyen köylü çocukları buna bir misaldir.

Geçim sıkıntısı içinde yaşarken çocuklarına bakabilmek için gece-gündüz çalışanlar, sokaktan kâğıt toplayarak bile olsa emek vererek para kazananlar bunlardandır.

Mânevî engellere direnmek de en az fiziksel engellerle baş edebilmek kadar önemlidir. İnsan kendisi hakkında söylenen tüm kötü sözlere kulağını tıkamadıkça ilerleyemez.

Asıl mesele kim ne derse desin bildiği doğrulardan vazgeçmemektir. Bir kimse herkesin sözüyle yolunu değiştirecek olursa kaybolup gider ve hedeflediği yere ulaşamaz.

Toplumda tek başına güçlü bir birey olabilmek engel tanımamakla mümkündür. Bu, internet âlemi için de geçerlidir. Doğruları açıkça yayınlayan, hiçbir şeyden çekinmeyen, sağlam bir duruşa sahip olan internet siteleri daima yükselir. İşte Eski Defterler de engel tanımayan bir sözlük sitesidir.

Engelleri Kaldırdık, Kalemin Yolu Açık!

Eski Defterler yazmanın önündeki tüm engelleri bertaraf etmiş; kalemlerin önünü açmış bir sözlük sitesidir. Burada kaleminiz nereye istiyorsa oraya gidebilir, her konuda yazabilir. Çünkü Eski Defterler'de kategori ve konu sınırlaması diye bir şey yoktur.

İster 100 yıl önce olmuş bir olaydan; ister gelecek planlarınızdan, dilerseniz de bugün başınıza gelen bir hâdiseden bahsedersiniz. Tamamen size kalmıştır. Bilgi ve eğlence yolu döşenmiştir. Artık burada diğerleriyle tatlı bir yarışa girmek sizin görevinizdir. Merak etmeyin, hız limiti de yoktur! Eski Defterler'de radara takılmak diye bir şey olmaz. (!) Herkes günde ne kadar istiyorsa o kadar yazar. Kimseye 'gereksiz başlık açıyorsun', 'sen her başlığa entry yazmak zorunda mısın?', 'sus da motorun soğusun' (!) veya 'flood yapma report ederim' gibi şeyler söylenmez.

Ayrıca Eski Defterler yönetim ekibi kimsenin başlıklarından veya entrylerinden herhangi birini kafasına göre silmez, değiştirmez. Kimsenin üyeliğini de yasaklamaz. Kısaca, yazarlığın en özgür hâli Eski Defterler'de yaşanır!

Dokunduğun Her Tuş, Başka Hayatlara Dokunsun!

Engellerle karşılaşanlara umut olan Eski Defterler; herkesin bu engellerle mücadelesine yardım etmeyi amaçlar. Bu yüzden Eski Defterler'de her telden çalınır. Her konuyla ilgili doğru, güvenilir, güncel ve detaylı bilgilere yer verilir.

Tabii ki mizah, eğlence, espri ve sohbet de unutulmaz. En büyük engellerden biri olan can sıkıntısı, stres, üzüntü burada kolayca yok edilir!

Siz de yazdıklarınızla engellilere destek olmak için Eski Defterler'i şereflendirebilirsiniz! 'Engelli' kavramı bedensel engelli olarak anlaşılmamalıdır. Tam aksine; bedensel engeli bulunan insanların bizden farkı yoktur. Onları ötekileştirmek, ayrımcılık yapmak en kötü engeldir.

Eski Defterler'de yazacaklarınız doğru bilginin önündeki engelleri kaldıracaktır. Belki karar vermekte zorlanan insanlara kılavuzluk edecek; geçmişe takılıp kalan insanlara 'yaşaması gereken bir hayatı' olduğunu hatırlatarak onları bu durumdan kurtaracaktır.

Kendini boşlukta hissedenlere yalnız olmadığını hatırlatacak, özetle kimin ne sıkıntısı varsa çare olacaktır. Tüm bunların gerçekleşmesi; Eski Defterler'de kaleminizi konuşturmanıza bağlıdır.

Siz yoksanız bir parçamız eksik demektir. Oysa parçalar olmadan; bütün diye bir kavramın vücuda gelmesi mümkün değildir.

Hadi öyleyse Eski Defterler ile tüm engelleri engelleyelim gitsin!

eski defterler
Merhaba, birazdan yazacaklarıma siz bile çok zor inanacaksınız Eski Defterler okuyucuları. Ben de hayatımda ne bu kadar şaşırdım ne de bu kadar üzüldüm.

Bu zamana kadar dinlediğiniz bütün aldatma hikayelerini unutun. Çünkü bence en profesyoneli bu. Merak etmeyin aldatılan ben değilim. Ben sadece bir aldatma hikayesine şahitlik ettim diyebilirim. Üstelik hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi. Sizce hiç tanımadığım birinin aldatma hikayesi beni nasıl bu kadar üzebilir? Garip evet, ama ne yazık ki olayın tesirinde kaldığım için son derece üzüldüm. Neyse konumuza dönüyorum.

Bodrum'da çalıştığım senelerinden birinde otelde çok sayıda kişi ile tanışma imkanı buluyordum. Çok lüks bir otelde çalıştığım için genel anlamda gelenler hep çok zengin, büyük marka ya da fabrikaların sahipleri oluyordu. Aslında bu gibi insanların aldatma hikayelerine şaşırmam. Ancak beni şaşırtan bahsedeceğim kişinin tavırlarıydı. Kendisi beni tanımamasına rağmen ve benim de erkek arkadaşım olmasına rağmen eşi ile yaşadığı aşkı bana öyle güzel anlatmıştı ki büyülenmiştim. Hatta ara sıra içimden Allah'ım böyle sözlük gibi platformlardan okuduğum aşklar da varmış, bana da nasip et diyordum.

Tanıştığım kişi Ankara'da bir inşaat şirketinin sahibi. Çok büyük bir şirket değil; ancak adamın da hali vakti yerinde. Birkaç gün otelde kaldı. Konuşma fırsatımız oldu ve çalışma amacı ile geldiğini söyledi.
Konuşmalarımız sadece ben ona içecek servis ettiğimde falan oluyordu. O yüzden aslında hakkında çok fikir sahibi olmadım. Sadece evli olduğunu, inşaat şirketi olduğunu biliyordum. Ben otelde bir tartışma yaşadım ve bir süre kafa dinlemek için arkadaşlarımın yanına Ankara'ya dönmeye karar verdim. Tanıştığım kişi de işinin bittiğini ve Ankara'ya döneceğini söyleyince tamam dedik birlikte gidelim. İşte konuyu yazar olarak anlatmam bu teklifi kabul etmem ile başladı.

İlk etapta bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Erkek arkadaşım da bizimle gelecekti. O yüzden bir sakınca görmedim. Sabahın erken saatlerinde yola çıktı. Erkek arkadaşım, ben ve tanıştığımız ve ismini vermek istemediğim adam (?!) arabaya bindik ve yolculuğumuz başladı.

Yol boyunca adamın eşi arayıp nerde olduğunu soruyor, çocuğu ile konuşuyor. Adam eşine güzel sözler söylüyor. Sürekli olarak iletişim halindeler ve hep çok güzel sohbetler geçiyor. Elbette adam da ara sıra bize eşinden bahsediyor. Hatta konu ara sıra işlere gelince, sanki adam konuyu değiştiriyor ve sürekli eşinden bahsetmek istiyor. Ben de diyorum ki insan özlediğini diline dolarmış. Çok sevdiğini falan düşünüyorum. Ama tabii ki öyle olmuyor.

Güzin abla gibi adamı dinlemeye devam ediyoruz. Bize anlattığı bir sorun yok ama hep o konuşuyor. Epey yol gittikten sonra yemek yemek istiyoruz. Hep birlikte bir restorana oturuyoruz. Herke sen yiyeceğini söylüyor. Yemekler geliyor ve yiyoruz. Sonra çay içelim diyor adam. Başlıyoruz sohbete. Telefonu çıkarıp bize eşini gösteriyor. Düğün fotoğrafları. Ardından çocuğu, çocuğunun videoları – fotoğrafları derken biz epey aile hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Aslında aile hakkında bilgi sahibi olduğumuzu sanıyoruz. Çok güzel anlatıyor adam ve biz de böylesi bir aşkı dinlemekten keyif alıyoruz. Sorular da soruyorum. Eşiniz ne iş yapıyor, kaç yıldır evlisiniz falan. Ben evliliğe biraz uzak biriyim. Adam bana başlıyor evliliğin güzel yanlarını anlatmaya. En son şunu diyor; bir daha dünyaya gelsem yine eşimle evlenirim!

Elbette ben de büyüleniyorum. Ne mutlu diyorum. Sevgilimle birlikte biz de çok mutlu bir şekilde kalkıyoruz. Bakıyoruz hesap ödenmiş. Aynı zamanda çok cömert biride. Neyse yola koyuluyoruz. Ve olan oluyor. Yani size sözlük hikayesi olarak anlatabileceğim bir olay yaşıyorum. Sevgilim önde oturuyor ben arkada. Sürekli sohbet muhabbet derken bir şey dikkatimi çekiyor. Sanki bu adam telefonda bir şeyler yazarken hep telefonu sevgilimden gizliyor. Bir yandan araba kullanıyor ama bir yandan da o telefonu eline alınca hafif telefonu sola doğru çekiyor ve sevgilimin ekranı görmesini engelliyor. Hal böyle olunca durum benim ilgimi çekiyor. Haliyle ben adamın telefona kitleniyorum. Bir de ne göreyim. Adam önce eşine mesaj atıyor. Karıcım diye kaydetmiş. Sonra başka birine mesaj atıyor. Başta kime mesaj attığını göremiyorum. Ama sonra mesaj attığı diğer kişiden bir fotoğraf geliyor ekrana. Ekrana gelen fotoğraf kadının epey müstehcen olduğu bir fotoğraf. O an şok oluyorum! Adam bir yandan eline öpücük emojisi gönderirken, bir yandan da başka kadınlara neler neler yazıyor. Beni hayretlere düşüren ise bir yandan da eşinden aşığım seviyorum diye bahsetmesi. Epey sinir oluyorum adama. Ve maalesef yol boyunca da telefonuna bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

Hikaye burada bitmiyor Eski Defterler okuyucuları. Elbette ben adamın eşini aldattığını görüyorum ancak olay burada bitmiyor. Bu sırada adamın telefonu çalıyor eşi arıyor. Eşine diyor ki hazırlan şu kadar yolumuz kaldı. Geldiğim gibi aşağı in yemeği dışarda yiyelim, yemek yapmaya uğraşma. Eşi tamam diyor. Sonra diyor ki seni çok özledim. Çocuğumuzu da çok özledim. Falan filan bir sürü şey anlayacağınız. Yolumuza devam ediyoruz.

Yol kenarında otostop çeken bir gezgin görüyoruz. O da Muğla'dan yola çıkmış ve aracına bindiği kişi farklı bir yere döndüğünden sapakta inmiş. Tabii ben bunları bildiğime göre ne mi oldu? Elbette durduk ve onu da aracımıza aldık. Aslında olayın bir diğer kısmı da burada başlıyor. Gezgin kadın arkaya benim yanıma oturuyor. Ardından sohbet muhabbet başlıyor. Adam evli olduğu muhabbetlerine bir anda ara veriyor! Asla konuşmuyor eşinden, çocuğundan. Gözler bir anda gezgin kadına yöneliyor. Arabada biz olduğumuz için kadın rahatsız değil. Sorduğu her soruya da yanıt veriyor. En son konu çok çirkin bir yere geliyor. Adam kadına hafta sonu boş olup olmadığını soruyor ve kanım çekiliyor. Bir yandan eşini yemeğe çıkarma planları yaparken, bir yandan da o kadınlar hafta sonu planları yapıyor.

Adamın evli olduğundan bir haber olan kadın kabul ediyor. Herhalde adam ondan hoşlandı zannediyor. Daha fazla susmayıp araya girip, abi senin çocuğun da gelecek mi akşam sizinle yemeğe diyorum. Hiç ses çıkmıyor. Sevgilim de bana gülerek, eşi çocuğu nereye bırakacak, tabi çocuk onlarla olacak seninki de soru diyor. O anda da bir sessizlik oluyor. Sonra ortam bir süre böyle devam ediyor. Gezgin kadın bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki araçtan inmek istiyor.

Araçtan inmek istediği söylediği gibi adam beni yanlış anladın diye araya giriyor. Orada bir şok daha yaşıyorum!. Kadın diyor ki neyini yanlış anladım, benzinlikte o zaman beni neden öptün diyor! Adamın şizofren olduğunu düşünüyorum. Bu muhabbetin ardından biz de arabadan inmek istiyoruz. Gezgin kadınla birlikte iniyoruz ve hayatımda hiç otostop çekmeyen ben Ankara'ya kadar otostopla devam ediyoruz. İlk otostop yolculuğum harika geçiyor. İlk elimizi kaldırdığımızda araç duruyor ve şansa Ankara gidiyor.

Mesela yani...


Peki, sizin anlattığınızda heyecanla okuyacağımız böyle hikayeleriniz var mı? Siz de eski defterleri kapatmak yerine açın, eskidefterler.com adeta bir Müge Anlı edasıyla gerçek paylaşımlarınızı heyecanla beklemektedir.





hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.


eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238

hemen yazar olun