Bir insanın başka birini veya birilerini herhangi bir nedenle çekememesi durumu. Kıskanç insanlar başkasının elindeki şeylerin yok olmasını ister. Mesela 'yeter ki şu para onda olmasın, ben ömür boyu fakir olmaya razıyım' der. Ama eğer insan 'onda olan şey bende de olsun' diyorsa buna imrenmek/gıpta etmek denir. Kıskanç insanlar her zaman huzursuzdur, elindekilerle mutlu olmazlar. Kıskançlık sadece sahibine zarar veren kötü bir huydur. Birini ne kadar kıskanırsak kıskanalım bu duygu ile ona zarar veremeyiz. Fakat kıskançlığımızı eyleme dökerek gidip adamın evini barkını yakarsak öyle zarar verebiliriz tabii. Haset eden insanlar kendi kendini sokan akrebe benzer.
Olmayan oyunculuğuyla insanları güldüren kişiler olup bunlar 'ne kadar bağırırsan, çığlık atarsan o kadar iyi oyuncusun' anlayışına sahiptir. Genelde hep rol îcabı yüksek perdeden konuşurlar, onların sahneleri gelince televizyonun sesini kısmak zorunda kalırız, hep bir bağırış, çağırış hâkimdir kendilerinde. (Tabii senaryo onlara öyle denk gelir.) Onların rol yapamayışları özellikle ağlama sahnelerinde daha çok gün yüzüne çıkar. Bana göre tahammül edilemez oyunculuğuyla Hande Erçel ve Tolgahan Sayişman onlardandır. İnsanı dövecekmiş gibi konuşan Öykü Karayel de buna örnek gösterilebilir. Hele Çocuklar Duymasın'ın full kadrosunu başa yazmak gerekir.
Sığ görüşlü, kendini dar kalıplara hapsetmiş, eğitim ve öğretimin yalnızca erkeklere mahsus bir hak olduğuna inanarak dünyanın en mantıksız eylemlerinden birini gerçekleştiren kişilerin savunduğu görüş. okuyup meslek sahibi olan herkes bu insanlara susturucu birer cevaptır. hele okuyup gerçekten çok iyi yerlere gelen, tüm maddi veya manevi imkânsızlıklara rağmen başaran insanlar karşısında bu zihniyete sahip olanların söyleyebileceği bir şey yoktur. umarım böyle düşünenler bir an önce bu hatadan döner.
Fox TV'nin gelmiş geçmiş en berbat dizileri listesinde birinciliği hak etmiştir. Kısa süre sonra final yapacaktır ve başka çaresi de yoktur. 'Bak Akif yanlış yapıyosun', 'akşam 8'e kadar', 'Rüya'nın katili' repliklerinden oluşan bu dizi neredeyse ilk bölümden beri tek bir sınıfta geçiyor. Sınıftakilerin hiç tuvaleti gelmiyor, uyumuyorlar, yemek yeme ihtiyacı da duymuyorlar. (!) Bombalar mombalar patlıyor, ama ne hikmetse kimseye bir şey olmuyor. Akif öğretmen öyle iyi bir insan ki öğrencisi Rüya'nın katilini bulmaya çalışıyor ve bunun için tüm sınıfı rehin alıyor. Bazen duygusallaşıyor, bazen tehditler savuruyor. Çocuklar Duymasın dizisi bile bundan daha mantıklı.
İnsan görünümlü olan ama yaptıkları insanlıkla bağdaşmayan varlık. Onların vücutları gayet insansıdır, ama içleri hiç insancıl değildir. Dışarıdan bakıldığında diğerlerinden bir farkı yoktur, onların farkı aynı anda onlarca suç işleyebilmesinden gelir. (!) İnsan müsvetteleri hafif insana benzeyen, insan olmaya çalışırken olamamış, iki arada bir derede kalmış insanlardır. Onlarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile baş edemez. Onların genel özellikleri çıkarcı, bencil, ahlaksız, vurdumduymaz, yalancı olmalarıdır. Hayvan ile insan arasında yer alan uçurumun dibindedir onlar.
Pazar günü başlanmaya karar verilen, Pazartesi gün ortasında başlanıp birkaç gün sonra bitirilen en kolay, en pratik (!) diyet çeşidi. Bu diyet haftada bir kere uygulanır. Kilo verdirme özelliği yoktur fakat insana 'hmm en azından bir gün sağlıklı beslendim' mutluluğunu yaşattırır. Pazartesi gelsin başlayacağım denilen diyetler genelde hiç başlamaz fakat başlansa da işte sonucu bundan ibaret olur. Pazartesi sendromunun bir alt türü olan bu hafif diyetimsi uygulama, kilolarına kıyamayan kişiler tarafından hafta başı molası olarak tercih edilir. birkaç gün geçince kalınan yerden devam edilecektir.
5 Kasım itibariyle Show TV'de başlayacak olan dizi. Fragmanları ve ön izlemeleri biraz dikkat çekici gibi. Klasik Türk dizilerinin klişe senaryolarından farklı bir şeyler görecek olmak insanı heyecanlandırıyor. 3 kadının yaşamı üzerine kurulu olan dizinin büyük bir kadın kitleyi etkisi altına alacağını tahmin ediyorum. Kadınların hayatı bir yangın ile değişir. Oysa içlerindeki yangın daha büyüktür. Biri çocuğunun velayetini alamaz çünkü deli raporları vardır, kimse ona inanmamaktadır. Tuttuğu avuukat bile onun avukatı olmayı kabul etmez. Diğerleri? O şimdilik merak konusudur. Fragmandaki 'adaletiniz erkek adaleti' sözü Türkiye'de uygulanan hukuk sisteminin kısa bir özeti gibidir. (İstisnalar kaideyi bozmaz, âdil olanlar da vardır.) Çiçek, Rüya ve Cemre'nin hayatı bakalım bizi saracak mı?
Allah rahmet eylesin. Eceli gelen ayrılıyor. Coronavirüs, trafik kazası, kanser vs. hep birer sebeptir. Kaç kere kanser olduğu halde defalarca yenen vardır. Bu haberleri okuyunca kendime 'ne için yaşıyorum? Acaba ben ne zaman ve nasıl öleceğim?' diye soruyorum ama normal hayata dönmem hiç zaman almıyor. Konuyu biraz farklı boyuta taşımak ve sanki nasihat vermeye çalışmak gibi oldu ama gerçekten insanoğlu çok garip, öleceğimizi biliyoruz ve bunu pek umursamıyoruz. Cenazeye katılıyoruz etkilenmiyor ve hatta tabutun başında gülüyoruz. Bu Coronavirüs olayını zaten hiç düşünmek istemiyor ve genelde haberleri, vaka sayılarını vs. hiç takip etmiyorum. Çünkü iyice demoralize oluyorum, sanki ben bakmayınca yok olacakmış gibi (!) çok fazla ilgilenmemeyi tercih ediyorum.
Hayvansal ürünlerden hiçbirini tüketmemeyi beslenme tarzı hâline getirmek. Bu eylemi gerçekleştirenlere 'vegan' denir. Bunlar vejetaryen ile karıştırılır. Ancak onlardan farklı olarak, 'vegan' diye tabir edilen kişiler yumurta, peynir vs. gibi hayvansal ürünleri de yemezler.
Ya da hayvansal ürünler tükettiği halde çok sıkı bir diyet programı uygulamak, 1 zeytinin yarısı, 1 yudum çay, 10 gram peynir gibi kısıtlamalarla hayatını Survivor adasındaymış gibi sürdürmek de 'ot gibi yaşamak' kapsamında değerlendirilebilir.
Bir de hiçbir şey yapmadan, amaçsızca yaşamak; tüm işi akşaama kadar TV seyretmek veya tavana bakıp hayal kurmak olanlar vardır ki; bunlar mânen bitkisel hayattadır. Ot bile bir işe yararken, insanın bir baltaya sap olabilmek için çaba harcamaması ne kadar şaşırtıcı bir durumdur.
Fakat bazılarına göre; 'gece kulüplerine gitmeyen, yurt dışına çıkmamış veya sevgilisi olmayan kişiler' ot gibi yaşamaktadır. O zaman insanın şöyle diyesi gelir:
'Sevgili kaprisi çekip ilişkinin dikenleriyle uğraşacağıma ot gibi yaşarım daha iyi.'
Ya da hayvansal ürünler tükettiği halde çok sıkı bir diyet programı uygulamak, 1 zeytinin yarısı, 1 yudum çay, 10 gram peynir gibi kısıtlamalarla hayatını Survivor adasındaymış gibi sürdürmek de 'ot gibi yaşamak' kapsamında değerlendirilebilir.
Bir de hiçbir şey yapmadan, amaçsızca yaşamak; tüm işi akşaama kadar TV seyretmek veya tavana bakıp hayal kurmak olanlar vardır ki; bunlar mânen bitkisel hayattadır. Ot bile bir işe yararken, insanın bir baltaya sap olabilmek için çaba harcamaması ne kadar şaşırtıcı bir durumdur.
Fakat bazılarına göre; 'gece kulüplerine gitmeyen, yurt dışına çıkmamış veya sevgilisi olmayan kişiler' ot gibi yaşamaktadır. O zaman insanın şöyle diyesi gelir:
'Sevgili kaprisi çekip ilişkinin dikenleriyle uğraşacağıma ot gibi yaşarım daha iyi.'
Kaba, aciz ve görgüsüz bir insan çeşidi olup kendilerine ne kadar büyük iyilik yapılsa bile teşekkür etmekten imtinâ eder, yahut ağızlarının ucuyla, formaliteden zar zor ederler. Onların harekete geçmek için bir iyilik yaptıktan sonra hatırlatmada bulunmanız; 'bir şey değil!' veya 'bir teşekkür etseydin!' gibi söylemler ile îkaz ederek teşekküre yönlendirmeniz gerekir. Onlar komut verilmeden teşekkür etmeyi pek akıllarına getirmezler. Oysa teşekkür etmemek iyiliğe karşı nankörlüktür, nezaketsizliktir. En basitinden komşusu birine yemek getirse, o kişi bu yemeği sevmiyorsa bile teşekkür etmesi insanlık gereğidir.
Her hafta bulunduğu iddia edilen fakat hakkında çok önemli bir gelişme yaşanmayan, tüm insanlığın sabırsızlıkla beklediği tıbbî ürün. Ha geldi, geliyor, çok yakında sinemalarda, biraz sonra eczanelerde derken bir türlü kendisine kavuşmak kısmet olmamıştır. Çin buldu, Japonya buldu, Türkiye buldu gibi söylentiler gırla dolaşırken nedense hiçbir ülkeden 'gerçek' Coronavirüs aşısı çıkmamıştır. Çıktığı zaman dünyada muhtemelen -deyim yerindeyse- yeni bir çağ açılacaktır. Aşıyı bulan ülke diğer ülkelere bunu inanılmaz fiyatlardan satacaktır. Belki de vicdana gelip ücretsiz gönderecektir. (!) Türkiye bulsa kesin öyle yapar zaten de, aynı şey diğer ülkeler için geçerli değildir.
İki kız grubunun birbirine dalması ile başlayan, saç yolma ve çığlıklar eşliğinde devam eden, iri cüsseye sahip uzun boylu kızların minyon tipli olanları alt ederek zafer kazandığı, çoğunlukla lise yıllarında gerçekleşen şiddet türü. Sebebi genellikle bir erkeği paylaşamamak olup, kıskançlık duyguları kızlarda birbirleriyle kozlarını paylaşma isteği uyandırır. Erkekler ise bu düelloyu seyretmekten zevk alır. Onlar için kız kavgası bir komedi show niteliğindedir. Kız kavgalarının sonucu genelde tarafların disipline gitmesi, uzaklaştırma alması veya öğretmenlerden fırça yemesi şeklindedir. Tabii ki fiziksel hasarlar bunun dışındadır.
Birkaç hafta önce Kanal D'de başlayan klasik Türk dizisi. Başrollerinde Cansu Dere ve Caner Cindoruk'un olduğu dizinin oyuncu seçiminden senaryosuna kadar her şeyi çok kötüdür. Volkan Asya'yı Derin ile aldatmakta, Dr. Asya hanım bunu bilmekte, safa yatarak hiçbir şey olmamış gibi davranmakta ve dizi ağır çekim sıkıcı bir şekilde ilerlemektedir. Asya sürekli 'intikamım çok acı olacak' mesajı verirken nedense hiçbir aksiyon alınamamaktadır. Böyle giderse dizinin fişini çekmeleri yakındır çünkü hiç izlenmeyecektir. Yabancı bir diziden uyarlanan Sadakatsiz, eminim ki uyarlandığı diziyle arasında bir benzerlik taşımıyor. Hangi diziden uyarladılarsa; o dizi bu kadar sıradan değildir. Türklerin neden dizi yapmaması gerektiğinin somut kanıtlarından biri işte bu 'Sadakatsiz' dizisidir.
Çoğu kişinin yapmak istediği fakat başaramadığı eylemlerden biri. Özellikle terkedilenler, aldatılanlar veya sevgilisinden herhangi bir sebeple ayrılanlar buna çok ihtiyaç duyar. Unutarak yoluna devam etmek ve yeni aşklara yelken açmak ister. Fakat bu, öyle kolay olmaz. Bir de insanlar ihaneti, herhangi bir yanlışı affetmez. Affedecek olsa bile bu zaman alır. Geçmişin üzerine sünger çekip hiçbir şey olmamış gibi yeniden başlamak zordur. Gurur buna engel olur. Hem geçmişin üzerine sünger çekmek onu kamufle etmektir, yok etmek değildir. Her an gün yüzüne çıkıp hayatınızı değiştirebilir.
Parasıyla hava atmayı seven, kendini giyim-kuşam, takı-süs, yediği pahalı yemekler, takıldığı lüks mekanlar ile ön plana çıkarmaya bayılan insan türü. Birçok kişi onlardan biri olmayı hayal eder ve olamadığı için kendilerine derin bir kıskançlık duygusu besler. Jet Sosyete ile Yüksek Sosyete dizilerindeki tiplemelerin, reel hayattaki sosyete grubuyla pek benzerliği yok gibidir, ikisini birbirine karıştırmamalıdır. Zaten Türk dizilerindeki hangi sahne gerçek hayatın doğallığını yansıtıyordur? Türk dizilerindeki sosyeteler makyajını çıkarmadan ve topuklu ayakkabılarıyla uyur, uyandıklarında da kıyafetleri hiç kırışmamış, makyajları bozulmamış olur. Türk dizisindeki sosyetelerin diğer ayırıcı özelliği ise nedense hep fakir oğlanlara âşık olmalarıdır.
Aklını iyi kullanamama, budalalık/aptallık. Ahmak olmanın en önemli alâmetleri; zamanını ve parasını boşa harcamaktır. Ahmaklar bilmediğiklerini bilmezler ve kendilerine göre onlar dünyanın en akıllı, en parlak fikirli insanlarıdır. Ahmaklar yaptıkları hatalarda ısrar edip dururlar, garanti olsun diye defalarca tekrarlayarak işlerini sağlama almak isterler. (!) Ahmaklar birine iyilik yapmak istese zarar verir, kötülük yapmak istese eline yüzüne bulaştırır. Onlarla kesinlikle tartışmaya girilmemelidir. Çünkü onları ikna etmek ya da en azından susturmak imkânsızdır. Onların her şeye verecek bir cevabı vardır. Şu dönemde sokağa maskesiz çıkmak da en büyük ahmaklıklardan biridir. Kendi eliyle kendini tehlikeye atan insana kim ne yapabilir?
Halk arasında yanlış kullanılagelen deyimlerden biri. Oysa o 'cirmin kadar' olmalıdır. Zira 'cirim'; hacim anlamına gelir. Cürüm ise 'kabahat, suç' demektir. Ateş olsan suçun kabahatin kadar yer yakarsın demek adamı övmek olur. Sen o kadar az kabahat işliyorsun, öyle iyi bir insansın ki diye mesaj verir. Tabii şimdi böyle ince nüanslara dikkat eden fazla kişi kalmış mıdır? Tam tersine adama 'ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın' desek bununla övünür ve bunu bir iltifat olarak kabul eder. Aslında o da kendi çapında haklıdır. Öyle çok günaha batmış, o biçim bir suç makinesi hâline gelmiştir ki; bu sözü deyince ister istemez şöyle bir gururlanmaktadır. (!)
Aspirin olarak yazılan ve insanın başı ağrıdığı zaman ilk başvurduğu minik hap. Ayrıca kan sulandırma gibi bir özelliği vardır ve genelde kalp ameliyatı olanlar düzenli olarak kullanır. Tabii ki benim gibi prospektüs okuma alışkanlığına sahip pinpirikli kişiler aspirin içmekten bile çekinir ve son raddeye gelene kadar o baş ağrısını çekmeye devam eder. Oysa haftada bir aspirin içmek faydalıdır.
kadınların çeşitli malzemeler ile daha güzel görünmek için yaptıkları ve rutin haline getirdikleri uygulamalar bütünü. göz ve ten makyajı olarak ikiye ayrılır. porselen makyaj, gece makyajı, kalıcı makyaj gibi çeşitleri vardır. bazılarının onu yapması zorunludur çünkü yapmayınca gerçek yüzleri (!) meydana çıkar ve öcü gibi görünürler. Onlar makyajla çok içli dışlı olduklarından mütevellit makyaj yapmadıklarında korku filminden çıkmış gibi olurlar. Kısa vadede etkili bir görünüm kazandırsa bile uzun vadede cildin yıpranmasına ve yaşlanmasına sebep olduğu bilinen makyaj, kadınların ayna karşısında saatlerini harcamasına yol açan işlemler silsilesi olup; bir de eve gelince onu çıkarma sorunsalı vardır. Tabii ki dışarıda akan makyajı tazeleme gerekliliği de unutulmamalıdır.
ilişkiyi medeni insan gibi değil karaktersizliğini ortaya koyarak kendine yakışır şekilde alçakça bitirme eylemi. aldatan insan türleri kendi arasında farklı gruplara ayrılmakta olup bazıları bunu bir meslek hâline getirmiştir ve iki hatta 3-4 kişiyi aynı anda idare etmekte; hiçbirine bir şey çaktırmamak konusunda profesyonel (!) bir çalışma yürütmektedir. bazıları pişman olmuştur ve ikinci bir şans dilemektedir fakat aldatma eyleminin ikinci bir şansı ortadan kaldırdığından habersizdirler. 'Bir daha olmayacak' diyerek yaramazlık yapan çocuk gibi özür dilemesini de bilirler hani, çok erdemli insanlardır. (!)
Fonda garip bir müzik bağırırken, en az sizin kadar konuşan erkeklerin saçlarınızı çekiştirip, fön makinasıyla ense ve kulaklarınızı yaktıkları, birinin kaşlarınızı yolduğu, iki kişinin de tırnak etlerinizi kırptığı ve bu esnada dikkatinizi dağıtmak adına sırayla anlamsız sorular sorup sohbet ortamı oluşturmaya çalışırken, bir yandan da samimiyeti ilerletip "müşteriyi bağlama" kaygısı taşıdıkları mekandır.
Mutlaka laf arasında eski kuaförünüzün saçlarınızı mahvettiğine değinir, işini bilmeyen insanların sizi maskaraya çevireceğini söylerler.
Uzun sürmesi açısından düşünülürse, laf kalabalığından hoşlanmayan birinin kuaförde saç boyatması, beyninin akmasına sebep olabilir.
Mutlaka laf arasında eski kuaförünüzün saçlarınızı mahvettiğine değinir, işini bilmeyen insanların sizi maskaraya çevireceğini söylerler.
Uzun sürmesi açısından düşünülürse, laf kalabalığından hoşlanmayan birinin kuaförde saç boyatması, beyninin akmasına sebep olabilir.
Sıcak suda bekletilip, yumuşatılan el ve ayak tırnaklarının güzel bir masaj ardından etlerinin yolunarak, tırnaklarına şekil verilip, oje sürülerek kadınların bir süre "değmemeliyim.. değmemeliyim.." stresine sokulması bir yana, "AİDS" ve "Hepatit" gibi kan yoluyla bulaşan hastalıklardan muzdarip olma tehlikesi geçirdiği kuaför hadiseleridir.
Kendi makas takımlarınızı götürüp, bu riski önleyerek birkaç hafta boyunca şahane tırnakların tadını çıkarabilirsiniz. Tabii işini bilen birine denk geldiyseniz...
Kendi makas takımlarınızı götürüp, bu riski önleyerek birkaç hafta boyunca şahane tırnakların tadını çıkarabilirsiniz. Tabii işini bilen birine denk geldiyseniz...
Özlenen, onsuz durulamayan, uğruna onunla yaşananlar dışında her şeye ara verilebilecek, çok fonksiyonlu (yeri geldiğinde en iyi dost, kardeş, baba, amca, bazen de düşman olan) aşk ikizidir. İnsanı şair eder, en güzel yemekleri pişirtir, kıskançlıktan yastıkları ısırtır, mutluluktan gözleri yaşartır, okul notlarını düşürür, durup dururken gülümsemene neden olur.
Bir süre sonra yavaş yavaş evine de dolmaya başlar onunla ilgili ayrıntılar: Sinema biletleri; gece yarısı uykudan uyanıp, eline geçen kağıda karalanmış aşk sözcükleri; sağa sola bırakılmış küçük notlar; kurumuş çiçekler; birlikte çekilmiş fotoğraf kareleri; cüzdanda veya bir kitabın arasındaki vesikalık; yılbaşı, doğum günü ve "sevgililer günü" hediyeleri...
Bir gün seni ortasında bırakıp gittiği yıkıntıda toplanacak birçok kırık, kırgınlık, kızgınlık bırakır en kötü ihtimalle; hem de keşke demenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gerçeğiyle.
Ya da kendi kendini tüketir ve benzer bir yıkıntının üzerinde, benzer sıkıntılarla ardında kalır.
O, güzel insandır her halükârda; çünkü şimdi olmasa da, bir zaman seni sevmiştir...
Bir süre sonra yavaş yavaş evine de dolmaya başlar onunla ilgili ayrıntılar: Sinema biletleri; gece yarısı uykudan uyanıp, eline geçen kağıda karalanmış aşk sözcükleri; sağa sola bırakılmış küçük notlar; kurumuş çiçekler; birlikte çekilmiş fotoğraf kareleri; cüzdanda veya bir kitabın arasındaki vesikalık; yılbaşı, doğum günü ve "sevgililer günü" hediyeleri...
Bir gün seni ortasında bırakıp gittiği yıkıntıda toplanacak birçok kırık, kırgınlık, kızgınlık bırakır en kötü ihtimalle; hem de keşke demenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gerçeğiyle.
Ya da kendi kendini tüketir ve benzer bir yıkıntının üzerinde, benzer sıkıntılarla ardında kalır.
O, güzel insandır her halükârda; çünkü şimdi olmasa da, bir zaman seni sevmiştir...
Halinden memnun olamama, yapacak bir şey bulamama, bulsan da haz alamama halidir. İlerleyen safhalarda depresyona dönüşme riski göz önünde bulundurulursa, acil müdahale gerektiren bir durumdur...
Ebeveynlerin "sıkı can iyidir, kolay çıkmaz" lafını yapıştırma ve durumu küçümseyerek sıkıntıya sıkıntı katarken, bu yumağa bir de anlaşılmadığımız hissini ekleme sebebidir. Arkadaşlarla çene çalarak, hatta "en çok sakızı kim çiğneyecek" gibi anlamsız atraksiyonlar meydana getirilerek kolayca üstünden atlanıp, yola devam edilebilecek bir engeldir. Alışverişe çıkıp birkaç çaput, incik boncuk almak da can sıkıntısını atmaya yardımcı olabilir.
Ebeveynlerin "sıkı can iyidir, kolay çıkmaz" lafını yapıştırma ve durumu küçümseyerek sıkıntıya sıkıntı katarken, bu yumağa bir de anlaşılmadığımız hissini ekleme sebebidir. Arkadaşlarla çene çalarak, hatta "en çok sakızı kim çiğneyecek" gibi anlamsız atraksiyonlar meydana getirilerek kolayca üstünden atlanıp, yola devam edilebilecek bir engeldir. Alışverişe çıkıp birkaç çaput, incik boncuk almak da can sıkıntısını atmaya yardımcı olabilir.
Çoğunlukla gerçek anlamının dışında kullanılması bir yana, gerçekte belirli bir anlamı da yoktur. Hatta bazen öyle gelir ki insana, yüksek dozlarda aşk, yoğun bir anlamını yitirme halidir. Düşüncelerine, mantığına kramplar girer... Aşkın öznesi dışında herkes ve her şey birer ayrıntıya dönüşür. Karnındaki mutluluk alameti kelebekler, boğazına doğru ilerleyerek, ağzından dışarı uçup gitmeye çalışır. Konuşurken dilin uyuşur, çenen karıncalanır, ellerin terler; fazla zorlanırsan, gözün seyirmeye başlar ve sıradan bir cümlenin ortasında bile çığlık atabilirsin.
Acı ve mutluluğun, sabırsızlığın, stresin, sarhoşluğun ve bunlar gibi birçok zıtlığın hiç şaşmayan oranlarda karışıp, eşsiz dansını sergilemesidir aşk...
En az mutluluk kadar aldatıcıdır. Açlığı doyurulmadığında yavaş yavaş zehirler, kıvrandırır; öldürmez ama bir parça sakat bırakır. Verebileceği zararı verdikten sonra zamanla terk eder seni, yanına senden bir hatıra da alarak. Bir sonraki ziyaretine kadar kötü bir dost olarak anılır ama her yeni gelişinde yine aynı coşkuyla karşılanır, aynı hızla salar sarhoşluğunu hayatına ve dokunduğun her şeye pırıltılarını bırakır.
Bazen de büyük bir yanılsamadır, aşk...
Bambaşka gördüğün, gözlerinin, saçlarının, parmaklarını ayrıntılarının zihnine kazınması için can attığın, her hareketini dikkatle izlediğin, söylediklerini onun kastettiğinden bile fazla anlamlandırdığın, kısacası yere göğe sığdıramadığın erkeğin de bir karaciğeri, iki dizi, standart bir boşaltım sistemi olan, ortalama nezakete sahip (hatta kaba), düşüncesiz ve sıradan bir insan olduğunun farkına varma sürecinde, boşu boşuna taşıdığın hissiyattır... Ziyandır yani... Onu önemse ama belli etme. Çünkü, aşk bir erkek gibidir; çabuk şımarır...
Acı ve mutluluğun, sabırsızlığın, stresin, sarhoşluğun ve bunlar gibi birçok zıtlığın hiç şaşmayan oranlarda karışıp, eşsiz dansını sergilemesidir aşk...
En az mutluluk kadar aldatıcıdır. Açlığı doyurulmadığında yavaş yavaş zehirler, kıvrandırır; öldürmez ama bir parça sakat bırakır. Verebileceği zararı verdikten sonra zamanla terk eder seni, yanına senden bir hatıra da alarak. Bir sonraki ziyaretine kadar kötü bir dost olarak anılır ama her yeni gelişinde yine aynı coşkuyla karşılanır, aynı hızla salar sarhoşluğunu hayatına ve dokunduğun her şeye pırıltılarını bırakır.
Bazen de büyük bir yanılsamadır, aşk...
Bambaşka gördüğün, gözlerinin, saçlarının, parmaklarını ayrıntılarının zihnine kazınması için can attığın, her hareketini dikkatle izlediğin, söylediklerini onun kastettiğinden bile fazla anlamlandırdığın, kısacası yere göğe sığdıramadığın erkeğin de bir karaciğeri, iki dizi, standart bir boşaltım sistemi olan, ortalama nezakete sahip (hatta kaba), düşüncesiz ve sıradan bir insan olduğunun farkına varma sürecinde, boşu boşuna taşıdığın hissiyattır... Ziyandır yani... Onu önemse ama belli etme. Çünkü, aşk bir erkek gibidir; çabuk şımarır...
hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.
eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238