confessions

farmasiyen

1. nesil murahhas - üstad - murahhas

  1. toplam entry 180
  2. takipçi 3
  3. puan 13674

ilk eşcinsel çift

farmasiyen
kendilerinden sonra gelecek diğer eşcinsel çiftlere örnek olarak çığır açmış (!) insanlardır. kendisini çağdaş, modern, ilerici olarak tanımlayan ve eşcinsellikte bir beis görmeyen insanlara göre ilk eşcinsel çift, toplumsal kalkınmanın öncüsüdür, dünyayı değiştirecek bir akımı başlatarak 'aşk' kavramına yeni bir soluk getiren, sevgi terimine farklı bir boyut kazandıran değerli insanlardır. (!) ama aşk ve cinsellik olgularının bir kadın ve erkek arasında yaşanabileceğini ve gerisinin sapıklık olduğunu düşünenlere göre ilk eşcinsel çift, bu kötü yolu açarak başkalarını da bu kötü yolda yürümeye teşvik eden insanlardır. şimdi hep aynı klişeleri söyleyip 'ya işte kişisel hak özgürlükler, özel hayatın gizliliği kanunu (!), düşünce hürriyeti' edebiyatı yapmamalıdır. evet, eşcinsel ilişkide bulunmak insanların kendi tercihidir ama bu işi kendi aralarında yapmakla yetinmeyip topluma empoze etmeye çalışmaları, bunun için dernekler bile kurmaları, yürüyüşler düzenlemeleri, yani normal, sevimli bir şey gibi göstermek için elinden geleni yapmaları kişisel özgürlük değil toplumsal fâciadır. eşcinsel ilişkinin insan tabiatına; kadının da erkeğin de doğasına aykırı olduğu bir gerçektir. inananlar zaten bunun dîni hükmünü iyi bilir. inanmayan insanların çoğu da bu kötü fiilden iğrenir. kimse eşcinsel insanları öyle oldukları için çekip vurma hakkına sahip değildir fakat onları bağrımıza basmak, bu işe saygı duymak ve desteklemek gibi bir mecburiyetimiz de yoktur.

eski defterler'e dikkat ifşa olursun

farmasiyen
eskidefterler yazarlarının itiraf köşesi olması amacıyla açılmış başlıktır. küçükken doğruluk cesaret oyununda sırf 'cesaret' deyip de 'çöp kovasının içine gir' yahut 'camı aç ve ben eşeğim diye bağır!' şeklindeki saçma sapan direktifleri uygulamamak için 'doğruluk' diyen; fakat sorulan hiçbir soruya doğru cevap vermeyip hep işkembeden sallayan bizlerin; şimdi büyüdüğüne göre artık bu yaptıklarının bir telafisi olarak doğru söylemesi gerekmez midir? öyleyse size bir fırsat sunulmuştur. burada başkalarına söylemekten çekindiğiniz doğruları yazarak rahatlamanız veya kendinize bile yarım yamalak söyleyebildiğiniz doğrularla bu vesile ile yüzleşmeniz mümkündür. tabii ki başkalarının itiraflarını okumak da size bir 'pazar sürprizi' izliyormuş hissi verecek; hafif magazin tadında, 'aaa millet neler yapmış' modunda eskidefterler'deki cevherleri keşfetmek sizin ufkunuzu açacaktır. örneğin şahsen ben; eskidefterler'de kimler kimler neler yazacak, hangi sırlarını ortaya dökecek fazlasıyla merak ediyorumdur. tabii ki iki kişinin bildiği şey sır değildir diye bir gerçek vardır ve kimse de günah çıkarır gibi, arınma gecesindeymiş gibi buraya her şeyini yazacak değildir. fakat şurada biz bize olduğumuza göre; en azından yazmakta bir beis görmediğiniz şeyleri dile getirme lüksünde bulunarak diğer yazarları teşvik etseniz, kendi eski defterlerinizi bizim yanımızda biraz karıştırsanız, hani hep beraber biraz flashback, ne bileyim bir miktar nostalji yapsak; geçmişe gidip başımıza gelen felaketlerden bahsetsek ve 'nereden nereyeee' desek sizce de eğlenceli olmaz mıdır?

mesela îtinayla bir pizza siparişi veriyorsunuz. karnınız da öyle aç ki; dakikaları sayıyorsunuz. gelen pizza kutusunda sizi küçük bir sürpriz bekliyor: böcek! bu durumda ne yaparsınız?

A) tabii ki yemem deli misin, hemen o pizzayı çöpe atarım ve yeni bir pizza siparişi veririm. (!) Çünkü akıllanmam.
B) yine burger king'e tâlim ederim; türk'ün burger king'den başka dostu yoktur derim, double whopper'ı gömerim.
c) bim'den pizza alırım, kendimi hazırladığım için öyle ya da böyle bir şekilde pizza tüketmem lâzım.
d) o pizzanın yapımında emeği geçenlerin kulaklarını çınlatırım ve arayıp hemen tüketici hakem heyeti, insan hakları mahkemesi falan vermekle tehdit edip paramın gittiğine yanarak telefonu kapatırım.

not: hemen kafamda şimşekler çakmış ve aslında eskidefterler için bu tarz testler hazırlama fikri doğmuştur. evet, bu da olabilir. beklemeye devam etmeniz önemle rica olunur.

felâket senaryolarının sonunu getirmek imkânsızdır. meselâ başka bir örnek; bankada bir miktar paranız var. ne emeklerle biriktirdiniz ve çekmeye gittiniz. sağı solu baykuş gibi kolaçan ederek; büyük bir dikkatle paracıklarınızı çekip evinizin yolunu tutmaya başladınız. geldiniz, geldiniz; tam yolu yarıladınız... o da ne? bir baktınız ki paranızın yerinde kavak yelleri esiyor!

şimdi böyle bir durumda ne yapacağınızı düşünerek biraz adrenalin düzeyinizi yükseltebilirsiniz.

(tabii ki bu işler öyle 10 parmak klavye kullanarak eskidefterler'de yazmaya benzemez. [kendimi övmüyorum yanlış anlaşılmasın. :) :)]
ben olsam yapacağım şey oracıkta diz çöküp hüngür hüngür ağlamak olacaktır.)

ben çocukken; 50 tane 1 liram varsa; bunu bütünleştirip tek bir tane kağıt 50 lira alınca; paralarıma ne oldu? neden bu kadar az? paralarım nerede diye saçmalayan çocuklardan mıydım orasını hatırlamıyorum fakat nedense böyle bir durumda ilk müdahale olarak yapılabilecek başka bir şey aklıma gelmemektedir. önce biraz ağlanır, acıklı sesler eşliğinde gözlerden o tuzlu su akıtılır. (bakın? ağlamanın böyle bir tarifini hiç duymamıştınız değil mi? işte bu benim farkımdır.) (!)

sonra karakolun yolunu tutmak gerekir. tabii ki o kameraların incelenmesiydi, oyuydu buyuydu derken; hele kamera yoksa, ne bileyim bütün aksilikler de hep sizi bulursa ve hırsızlar paralarınızla sırra kadem basarsa artık yenisini kazanmak için kolları sıvamaktan başka elinizden bir şey gelmeyecektir.

ya da diyelim bir gün mailinizi bir açıyorsunuz; daha doğrusu açamıyorsunuz şifreniz değiştirilmiş. her şeyinizin bağlı olduğu hesap hacklenmiş. bu biraz hafif mi oldu? o zaman daha kötüsü; bilgisayarınıza sızmışlar ve yılların emeği olan tüm dosyalarınıza, fotoğraflarınıza, videolarınıza; anılarınıza, her şeyinize el koymuşlar. sizden bitcoin istiyorlar!

bu durumda tepkinizin ne olacağını sizden dinlemek daha doğru olacaktır. sizin başınıza gelen musibetler varsa onları anlatarak bize örnek olmanız beklenmektedir. zira bir musibet bin nasihatten evlâdır demişlerdir.

motorize kuryeler

farmasiyen
para kazanmayı canını kaybetmemekten daha çok önemseyen kuryeler tarafından gerçekleştirilen eylemdir. aslında -sözüm meclisten dışarı- kuryelerden şikâyet eden birçok insan 'bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' modunu yaşamaktadır. çünkü o insanlar kurye kendisinin üzerine üzerine sürdüğü zaman küplere binmekte; fakat verdiği iki big king hamburger siparişi 5 dakika geç gelince de aynı reaksiyonu göstermektedir. siparişinin gecikmesine tahammül edemeyen, o siparişi oluşturduktan sonra kronometreyi açıp dakikaları saymaya başlayan grubun hâlet-i rûhiyesine uygun olarak, beklentileri en iyi şekilde karşılayabilmek ve sizlere daha iyi hizmet sunabilmek için tatbik edilen bu kuryenin olumsuzluklarında suçlu sadece o motoru süren görevliler midir? evet, bu işin arka planındaki kişileri de unutmamak gerekir. sonuçta onların üzerinde bir baskı vardır; 'şu siparişi şu kadar dakikada yetiştirip geri gelmen gerekiyor, yeni siparişler sırada bekliyor, uyuşuk uyuşuk davranma!' şeklindeki talimata istinâden kuryeler emanetleri sahibine teslim edebilmek için takdir edilesi bir çaba sergilemektedir. öyle takdir edilesidir ki; yolda giderken trafik düzenini mi bozmuşlar, birilerini tehlikeye mi sokmuşlar, kendi kendilerini riske mi atmışlar hiç umurlarında maalesef değildir. işte, görev aşkı, dava ruhu, vazife sevdası tam da böyle bifr şeydir! Şimdi siz bunu örnek alacağınız yerde kalkmış kuryelerden yakınıyorsanız (!) orada bir bug, error not found hatası var demektir. sonuçta kuryeler bunu ulvî bir amaç doğrultusunda yapmaktadır. 'şu (!) işareti de olmasa kuryeleri desteklediğini zannedeceğiz, ne biçim yazmışsın belli değil' şeklinde düşündüğünüzü zannederek son bir açıklama yapacak olursam; tabii ki kuryelerin bu olumsuzlukları desteklenemez, destekleyenler de desteklenemez... kimse onlara yavaş yavaş, siparişleri soğuta soğuta gelsinler, nasıl olsa acelemiz yok falan demiyordur ama bu kadar hız da fazladır. (tabii ki bu durum, yenilip içilebilen besin ürünleri haricindeki her şeyin teslimatı için de geçerlidir.) (yazar: eski defterler)

ben bir sözlük yazarıyım eski defterler'de

farmasiyen
ben de bir sözlük yazarıyım eskidefterler'de ve bundan dolayı çok mutlu olduğumu belirtmem gerekir. şahsen başlangıçta eskidefterler'i diğer sözlükler gibi sanmış olsam da bu konuda yanıldığımı anlamam uzun sürmemiştir. diğer sözlüklerle -deyim yerindeyse- arasında fersah fersah fark olan eskidefterler'i onlarla mukayese etmek bile bir hatadır. bu arada; yukarıdaki siteyi ilk kez duydum fakat nedense kendisine karşı bir sempati oluşmuştur. halbuki 'kpss' ve özellikle 'e-kpss' kavramlarını duyunca şöyle bir orhan gencebay gibi; 'içim ürperiyor ya evde yoksan' moduna girerim fakat kpss sitesi de olsa eskidefterler'den bahsettiği için favori sitelerim listesine girmeyi başarmıştır. bu sözlerim belki bazılarına abartı gelebilir; 'alt tarafı bir sözlük ve sen de alt tarafı bir üyesin, gören de sanır ki sözlüğün admini oldun' diye düşünenler olabilir. fakat bunları içimden geldiği için yazdığım bilinmelidir. çünkü buradaki çeşitli başlıklardan ilk defa öğrendiğim pek çok şey olmuştur. ayrıca eskidefterler bana yazma sevgisi kazandırmış, okumaya olan ilgimi artırmıştır. yani herkeste sosyal medya bağımlılığı varsa bende eskidefterler bağımlılığı vardır. her zaman yazmıyor olabilirim fakat bu, açılan başlıkları gizli gizli takip etmediğim anlamına gelmemektedir! bir yerde pusuya yatmış, sinsi sinsi entryleri okuduğum unutulmamalıdır! :)

düğünlerde 'kalkın oturmaya mı geldik? hadi oynayalım!' dedikleri gibi benim de eskidefterler yazarlarına son sözüm 'kalkın ekrana bakmaya mı geldiniz, hadi yazalım!' şeklindedir. artık çağrıma uyarsınız veya uymazsınız, orası sizin bileceğiniz iştir. nasıl olsa eskidefterler her hâlükârda günden güne ilerlemektedir. burada yazmak eskidefterler'e değil bize kazandıracaktır.

istanbulkart hes kodu eşleşmesi

farmasiyen
15 ocak itibariyle başlayacak olan uygulama. ülkemizin bütün illerinin dâhil olduğu mecburiyet çerçevesinde bütün kullanıcılardan hes kodlarını İstanbulkartla eşleştirmeleri talep edilmiştir. hes kodu kontrolünün toplu ulaşımda yapılması zorunlu hâle getirilmiştir. tabii ki istanbulkart ile eşleştirme yapmak için öncelikle hes koduna sahip olmak gereklidir. bunun için sağlık bakanlığı'nın resmi https://hayatevesigar.saglik.gov.tr/hes.html adresine gidilmelidir. sms ile veya hayat eve sığar uygulamasından alınan hes kodu https://kisisellestirme.istanbulkart.istanbul adresindeki gerekli alana yazılır. telefon ve diğer kişisel bilgiler de eksiksiz olarak doldurulmalıdır. istanbulkart mobil uygulamayı kullananlar ilk girişte gereken yönlendirmelerle birkaç basit adımda bunu kolayca halledebilmektedir. sağlık bakanlığı tarafından alınan önlemler kapsamında İçişleri Bakanlığı'nca yayınlanmış olan genelge uyarınca, temaslı veya covid-19 tanısı almış kişilerden şehir içi toplu taşıma araçlarına bindiği belirlenenlerin bilgileri ilgili makamlara iletilecektir. tanı koyulan hastalar, taşıyıcılar, bu hastalarla temasta olanlar -geçici olarak- toplu taşıma araçlarını kullanamayacaktır.

eski defterler ekşi sözlük ötesinde

farmasiyen
shiftdelete 2009 yılından itibaren forumunda takılmaya başladığım, kendisiyle 11 yıllık geçmişimiz bulunan değerli bir yerdir. teknoloji alanında otoriter bir site olduğu zaten herkesin malumudur. eskidefterler'in shiftdelete'de tavsiye edilen siteler arasına eklenmesi bizi son derece sevindirmiştir. altının kıymetini sarraf bilir dedikleri gibi; kaliteli sitenin değerini de bir başka kaliteli site bilmektedir. hem shiftdelete kullanıcılarının hem hangi platformda takılırsa takılsın diğer onbinlerce, belki yüzbinlerce kullanıcının eskidefterler ailesine katılması en büyük temennilerimizden biridir. şahsen benim buradan ayrılmaya hiç niyetim yoktur fakat insan tabii ki farklı kişilerin başlıklarını okumak, yeni fikirler dinlemek de istemektedir. gerçi doğrusunu söylemek gerekirse şu an eskidefterler'de elit bir kullanıcı kitlesi vardır, hani kapıyı kilitleyip bundan sonra kimseyi almasak bile 'biz bize yeteriz eskidefterler'im' modunda rahatça takılmamız mümkündür. ancak kalabalık orada paylaşımcılık olduğu için; eskidefterler'e ne kadar çok kişi katılırsa o kadar iyidir. fakat tabii ki shiftdelete birkaç cümle daha yazsaydı daha iyi olurdu denebilir. çünkü eskidefterler'in farkını 1-2 cümleyle anlatmak mümkün değildir. hele benim gibi uzun yazmayı seven -daha doğrusu eskidefterler'de uzun yazmayı seven- biri için birkaç cümle asla yeterli gelmeyecektir. ama tabii ki sdn'in bu yazısı da fena sayılmaz ve eskidefterlerin güzelliğini -detaylı olmasa da- ifade eder niteliktedir.

insan hakları günü

farmasiyen
'ya abi biz geçen gün madenciler gününü kutlamadıy mıydık; birkaç gün önce kadın hakları gününü de kutladıydık? peki şimdi kadınlar ve madenciler de insan olduğuna göre onların bu gününü kutlamak lâzım gelir mi yoksa onları bu günde tebrik etmesek olur mu? Çünkü nasıl olsa önceden kutlamıştık masrafa girmesek mi?' sorusunu sorduran antin kuntin bir gündür. (!) evet öyledir. tart günü, kart günü diyerek her güne farklı bir anlam atfedilmesine ayar olan zannediyorum ki bir ben değilimdir. tamam yaşamak güzel şey, güneşin doğuşu falan romantik unsurlar fakat her günü de bir bahane bulup kutlamaya gerek yoktur. aslında problem sosyal medyada süslü sözler, ne bileyim alttan alttan mesaj veren fotoğraflar, videolar falan paylaşmak değildir. sorun, her güne bir isim verilerek sanki bu günler insanların hayatında bir dönüm noktasıymış gibi lanse edilmesidir. iki tweet atınca, bir post paylaşınca her şeyi çözdük zannetmemizdir. (ben onu da yapmam, başkası paylaşır ben retweet ederim, repost ederim. bu kâfi diyorsanız siz sözün bittiği yerdesinizdir.) neyse velhâsıl-ı kelâm, bu insan hakları günü de, biz insanların yine birbirlerinin haklarını çiğnediği, saygı maygı hak getire, aynı tas aynı hamam devam eden bir gündür. hele birleşmiş milletler, yok insan hakları bildirisi falan onlar hikâyedir. avrupa kendi işine nasıl gelirse öyle davranır ve onlar hiçbir zaman türkler'e dost olmazlar. gerçi türklerin kuyusunu en çok kazan, türklere en büyük kazıkları atan yine türklerdir; orası ayrı konudur. bu 10 aralık insan hakları gününde âdet yerini bulsun kabîlinden benim de söyleyecek iki çift lafım vardır: insanlar, hak yemeyin, haklının yanında olun, haksızı tutmayın, hakkınızı yedirmeyin, hak hukuk bilin, haktan şaşmayın, hakkınız olmayana el uzatmayın, birilerinin hakkından gelmek için şiddete başvurmayın, hakkaniyetli olun, haklı olsanız da karşılık vermeyin. işte haklar önemlidir bunu anlayın!

hazar ergüçlü

farmasiyen
kuzey güney'in simay'ı, medcezir'in eylül'ü, alev alev'in çiçek'i. bu aralar onur ünlü ile verdiği aşk pozları onu gündem konusu hâline getirmiştir. yönetmen onur ile oyuncu hazar'ın pozu beğeni yağmuruna tutulurken -dost acı söyler- içimden bir ses; 'hıııh, çekilin çekilin; nasıl olsa birkaç gün sonra sıkılıp oyundan çekileceksiniz.' demektedir. çünkü ayrılmak -istisnâlar hariç- tüm ünlü çiftlerin aşklarında kaçınılmaz sondur. fakat birlikte olsalar da, kanlı-bıçaklı olsalar da kazançlı çıkan hep magazin programcıları olmaktadır. zira onlar, bırakın ilişkileri; ünlüleden birinin ayakkabı bağı kopsa bunu bile çok önemli bir olaymış gibi lanse etmeyi başararak gündem oluşturabilmektedir. her neyse, hazar ergüçlü ile manitasının (!) beraber yer aldıkları o fotoğraf karesi acaba neden, nasıl bir anda popüler oldu bilinmez fakat madem söz sözü açmaktadır; öyleyse hazar ergüçlü ile ilgili biraz bilgi vermek îcâp etmiştir. kendisi profesyonel oyunculuğa Gölgeler ve Suretler isimli filmle giriş yapmıştır. takvimler 2011 yılının 7 eylül'ünü gösterdiğinde kuzey güney dizisinde seyirci karşısına çıkmaya başlamış; önce kuzey'i hamileyim diye kandırmış, sonra ferhat bunun başına belâ olmuş, neler neler etmiştir. medcezir'de ise zengin ve saf çocuk mert'in tek aşkı olan sosyete güzeli eylül karakteriyle özellikle ergen kesimin gönlüne taht kurmuş, mira'nın en iyi arkadaşı unvanıyla can ciğer kuzu sarma sahneler çekmişlerdir. bir ara atv'de analar ve anneler dizisiyle ekranlara gelerek 'kader' isimli bir karakteri canlandırsa da hazin son o dizinin de başına gelmiş, kısa sürede final yapınca bizim hazar, o rolüne vedâ etmek zorunda kalmıştır.

ama hayır, durmak yok demiş; 2016 yılında star tv'deki yüksek sosyete dizisiyle kaldığı yerden devam etmiş, evlerimize 'cansu' olarak konuk olmuştur. sonra hayat sırları dizisinde seher kuzgun'u oynamış, en kötü netflix yapımları arasında başı çeken Hakan: Muhafız'da ise 4 sezon boyunca 'zeynep' karakteriyle bize hitap etmiştir. blu tv'deki Dudullu Postası'nda melis karakteriyle başrolde yer almış, şimdi ise alev alev dizisinde 'çiçek' karakteriyle boy göstermektedir.

burcu çetinkaya

farmasiyen
meşhur ralli pilotlarından biri. bucak aşiretine mensup mehmet fatih bucak ile evlenmiş, birkaç yıl sonra ile ondan köşe bucak kaçar olmuş, ayrılmıştır. sonra dünyanın kaç bucak olduğunu görmüş, 'keşke evlenmeyeydim de yalnız kuş olaraktan takılaydım' diye hayıflanmaya başlamıştır. (olamaz mı? olabilir.) babası da ilhan çetinkaya isimli bir şahsiyettir. tabii ki öyle sıradan, asgari ücretle çalışan, a101 indirimlerini takip eden, elektrik faturası kabarık gelince öfkesi kabaran vatandaşlardan değil; otomativ sektöründe üst düzey bir yönetici olan vatandaşlardandır. (!) kızı burcu'ya dönecek olursak kendisi Özel Bebek Yeni Yıldız ilkokulundan mezun olmuş, Robert College ile orta öğretimine devam etmiş, lise eğitimini de ben 3 yaşındayken, 1999 yılında tamamlamıştır. Koç Üniversitesi'nin Ekonomi bölümünü de 2005 yılında bitirmiştir. sonra senaristlik yapmıştır. bu ülkenin karakteristik özelliklerindendir; herkes okuduğu bölümle alâkası olmayan işlerde çalışır. ekonomi bölümünden mezun olan kişi rallici olabilir, senarist olabilir; ingilizce öğretmenliğinden mezun olana 'ya canım ingilizceyse ingilizce işte' denilerek mütercim tercümanlık yaptırılabilir, çok cafcaflı bir bölümden mezun olan okumuş kültürlü vatandaşlarımız asgari ücretli, her gün giderken yolda 3 gelirken 3 saat harcamak zorunda kaldığı, evinden uzak yorucu bir işe talim etmek zorunda kalabilir. her neyse konumuz burcu çetinkaya biyografisidir. kendisi Caddebostan Spor Kulübü'ne de üyedir, bu böyle bilinmelidir. (!) sinema ve satranç ise onun diğer hobileridir. yetenekli bir snowboard'çu olup bir aralar 24 TV'de boy gösterdiği, Otomobil Sevdası adlı bir program sunduğu hatırlanmalıdır. show tv'de ise Yok Böyle Dans adlı programa katılım sağlamıştır. ancak işte ne yaparsın; daha ilk haftada diskalifiye olmuştur. tv8'deki Trophy Türk yarışmasına da katılmıştır. mehmet çıtlak ile sahur vakti adlı programı sunması ayrı bir olaydır. bu arada burcu çetinkaya şimdi Ralli Günlüğü adlı program ile TRT Spor'da seyirci karşısına çıkmaktadır. şimdi türkiye gazetesi'nde röportajları yayınlanmaktadır. co-pilotlarından biri olup Rally Cup'ta ilk 10'a giren tek bayan pilottur.

İstanbul Bayanlar Ralli Şampiyonası'nda, Castrol Fiesta Rallye Cup Türkiye Bayanlar Ralli'de şampiyonluk elde etmiş, Türkiye Tırmanma Şampiyonası'nda kategori ikincisi olmuştur.

zülüf dökülmüş

farmasiyen
Neşet Ertaş tarafından seslendirilen ve üzerinden kaç yıl geçerse geçsin unutulmayan, hep terennüm edilmeye devam edilen türkü. atv ekranlarında uzun zamandır yayınlanmakta olan 'kim milyoner olmak ister' adlı yarışmada yöneltilen sorulardan biri, işte bu türküde aşağıdaki kelimelerden hangisinin geçmediği olmuştur. bir kişi bu ve benzeri soruları bildi diye ona para verileceği benim mantığıma uzak olsa ve bu yarışmaların kazandırdığı iddia edilen paraları kimsenin almıyor, -yahut alsa bile tamamını almıyor- olduğunu düşünsem de bu başlığı açma gereği duymuşumdur. neyse yarışmacıya 'kaş, göz, kış ve yaz' kelimelerinden hangisinin türküde yer almadığı sual edilmiştir. tabii ki -izlemedim fakat- büyük ihtimalle; altta hafif bir gerilim müziği eşliğinde yarışmacının birkaç dakikalık yorum yapma seansı devam etmiş, sonra tam cevap açıklanacakken uzuun bir reklam arası girmiştir. işte ondandır ki herkes google amcaya hücum etmiş, bu türkü en çok arananlar arasına girmeyi başarmıştır. Neşet Ertaş hayatta olsaydı acaba duygulanır mıydı diye düşünmekten insan kendini alamamaktadır. bu arada unutmadan söyleyelim ki; doğru cevap 'kış'tır. şimdi burada türkünün sözlerine yer vermek çok uygun olmayacaktır. zira depresif hallere büründürme riski çok yüksektir. (zaten bilen için buna gerek yoktur, bilmeyen de gelişen teknolojinin imkânlarından, fiber internetin hızından faydalanarak maximum 11 (evet özellikle 11) saniyelik bir araştırma ile sonuca ulaşabilir.) (!)

dünya türk kahvesi günü

farmasiyen
sabah üzerimizdeki o uyku hâlinden kurtulup güne zinde başlamamızı sağlayan, öğle molalarının olmazsa olmazı, akşam yemeğinin ardından iyi giden, yorgunluğa birebir, 'uyumamalıyım' diyenlerin imdadına yetişen, sohbetleri koyulaştıran, yalnızların dert ortağı kahvenin anlam ve önemine binaen global çapta kutlanmakta olan bir gün. 1 ekim tarihi uluslararası kahve günü olarak kutlanırken, 5 aralık ise dünya türk kahvesi günü olarak kutlanmaktadır. kim ne derse desin bütün kahve çeşitleri bir yana, türk kahvesi bir yanadır. Espresso'yu 43'le çarpıp 91'e bölen, Americano'yu 58 kere cebinden çıkaran, starbucks'taki latteleri açık ara farkla solda sıfır bırakan, Cappuccino'yu kapak eden, Macchiato'ya gününü gösteren o türk kahvesi yok mu; hah, işte odur. nişan merasimlerinin vazgeçilmezi olan türk kahvesine o gün tuz da eklenir. bunun amacı damada evliliğin hem acı hem tatlı olduğu gerçeğini hatırlatmak ve yüzünde o garip ifadenin oluşmasını sağlayarak orada bulunanları güldürmektir. (tabii ki bu geleneğin nereden çıktığına dair farklı rivayetler vardır. hepsi birbirinden ilginç olup araştırılması önerilir.) geçmişi çok eskilere dayanan türk kahvesinin hatırı sanıldığı gibi 40 yıl değil, asırlar boyudur. misafirlere en güzel ikramlıklardan biri olan türk kahvesinin bol köpüklü olanı makbuldür. peki bu kadar şeyi büyük bir sabırla okuyan ve kendilerine teşekkürü bir borç bildiğim sayın eskidefterler yazarlarına düşen şey nedir? elbette güzel bir kahve yapıp sıcak sıcak içmektir. benim de tek dileğim kahvenizin içinizi, yazdıklarımın da -bazen saçmalıyor olsam bile- yüreğinizi ısıtabilmesidir.

memur zammı

farmasiyen
memurların gözü kulağı yolda gelmesini bekledikleri maaş artışıdır. enflasyon rakamlarının açıklanmasıyla netlik kazanan bu zamlar kesinleşince memurların yüzünü güldürür fakat o raddeye gelene kadar da -deyim yerindeyse- resmen anasını ağlatır. ha geldi ha gelecek derken beklemekten gınâ gelir de o zam bir türlü gelmez... berkay gibi 'gel gel gel' diyerek bir tekerlemeye benzer şekilde yazdığım bu girizgâh cümlesinden sonra şu engin bilgileri vermem faydalı olacaktır: ocak'ta ve temmuz'da yapılan zamlar 6 aylık enflasyon oranı ölçüsündedir. tabii ki bu durum SSK ile bağ-kur emeklileri için geçerlidir. memurlar ise Emekli Sandığı emeklileriyle beraber toplu sözleşmede belirtilen zamları yine ocak'ta ve temmuz'da almaktadır. SSK ve Bağ-Kur emeklileri 5 aylık %7.02 oranında zam alırken memurlar ve memur emeklileri için ise 5 aylık enflasyon doğrultusunda 3.02 puanlık fark ilâvesi kesinleşmiştir. bu oranların üzerine aralık verisi de eklenince acaba ne olacaktır? en azından şunu biliyoruz ki Aralık enflasyonu oldu da 0 çıktı diyelim yine emekliler için o %7.02'lik zamma bir şey olmayacaktır. memurlara da enflasyon farkı mutlaka ödenecektir. içiniz müsterih olabilir!kesin zam oranının belli olacağı tarih 4 ocak'tır.

koronavirüs gerçeği

farmasiyen
'bizim corona ile sizin corona farklı dünyaların insanları' dedirten başlıktır. çünkü bildiğim kadarıyla corona diye isimlendirilen virüsü temizlik, beslenme vb. kesmemektedir. bunlar coronayı önlemediği gibi, corona'ya yakalanan kişinin de kurtulacağını garanti etmez. yani 'temiz ol, iyi beslen; corona'dan kurtul, kuşlar kelebekler modunda güzel güzel yaşa' diye bir şey yoktur. tabii ki temennimiz yakalanan herkesin atlatması yönündedir fakat mevcut gerçekleri de inkâr etmek mümkün değildir. sonuç olarak corona bir yalan değil hakikatin ta kendisidir. corona'nın en sevdiği kişiler ise kendisini hafife alan, tınlamayan insanlardır. corona kendisini umursamayanlara bayılır.

yağmur kıyamet çiçeği

farmasiyen
12 aralık 2014 tarihinde vizyona giren eski bir film. yönetmeni ve senaristi onur aydın'dır. film Kazım Koyuncu'nun yaşamını konu almaktadır. dram kategorisinde yer alan filmin başrollerinde Erkan Kolçak Köstendil, Elena Viunova, Altan Erkekli ve Engin Hepileri yer almaktadır. filmin konusuna gelecek olursak şunları söylememiz mümkündür: kâzım bir üniversite öğrencisidir, daha 20 yaşındadır. siyasi görüşlerinden dolayı gözaltına alınır. bu yüzden üniversite de kendisine uzaklaştırma cezası verir. kendine farklı bir yol çizme kararı alan genç, okulu bırakma ve profesyonel müziğe başlama planları yapar. fakat bunu ailesine ve çevresine nasıl anlatacak, onları nasıl ikna edecektir? işte o pek kolay olmayacaktır. kâzım koyuncu rolünde engin hepileri oynarken elena rolünü ise Elena Viunova üstlenmiştir. niyazi koyuncu'yu rıza sönmez canlandırmış, sait genay ise karşımıza halil rolü ile çıkmıştır. filmdeki güllü rolünde serap aksoy, saffet rolünde ruhi sarı vardır. filmin diğer oyuncuları ise; sevtap özaltun, devrim saltoğlu, devrim yakut, hüseyin avni danyal, Erkan Kolçak Köstendil'dır. film; 21. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde adana izleyici ödülü almıştır. bundan başka Jüri Özel Ödüllü ve SİYAD En İyi Film ödüllerine de lâyık görülmüştür.

profiteröl tarifi

farmasiyen
tatlı krizleriniz geldiğinde uygulamayı en çok isteyeceğiniz fakat bir o kadar da uygulamaya üşeneceğiniz tariflerden biridir. bu tarifi adım adım tatbik etmeniz hâlinde lezzetli, bol çikolata soslu bir tatlı elde edeceksinizdir. profiteröl güzel olsa da onun en sevmediğim yönü budur. âdeta krema, çikolata, sos; ne bileyim işte tatlı mı tatlı, sıvı bir madde içinde yüzen minicik profiteröller beni hiç tatmin etmemektedir. tatbak'tan aldığım profiterölleri yerken resmen kendimi bir puding yiyormuş gibi hissetmekte ve midemi bolca gıda boyasına maruz bıraktığımı düşünmekteyimdir. (bu arada tatbak deyip geçmemelidir. bir şey ne kadar ucuz olursa o kadar kalitelidir. bu devirde parasını düşünenlerin hayat felsefesi budur. ben ki bim'den sakızlı pasta alarak doğum günü kutlayan bir insanım, hiç güllüoğlu baklavalarına yahut pelit pastanesine o kadar para baymam ihtimal dâhilinde midir? evet, elit insanlar pelit'ten yermiş ama tutumlu olmak elit olmaktan daha önemlidir.) [buradan benim paragöz bir insan olduğum anlaşılmamalıdır lütfen rica ediyorum. burada amaç değerli eskidefterler yazarlarının yüzünde gülümseme ortaya çıkmasına vesile olabilmektir.]

bu arada profiteröl yazmak da zordur, biz ona prof desek daha iyidir. kendisi tatlı ihtiyacınızı gidermek konusunda profesyoneldir.

bir profiteröl tarifi nasıl sabote edilir? nasıl amacından bu kadar saptırılır? yukarıda örneğini okumuş bulunuyorsunuz ve şimdi profiteröl tarifi ile iştahınızı dürtmenin zamanı gelmiştir.

Aşağıda sizin için yazdığım el emeği göz nuru profiteröl tarifi yer almaktadır. uygulamanız önemle rica olunur:

hamuru, çikolata sosu ve kreması için ayrı malzemeler gerekir. sonuçta böyle afilli bir tatlıyı yapmak için masraftan kaçınmamak önemlidir.

profiteröl tarifi uygularken hamuru için gerekenler şöyledir:


125 gram tereyağı
1 su bardağı un
1 su bardağı su
3 adet yumurta

profiteröl tarifi kremasız olmaz ve onun için ihtiyaç duyacağınız malzemeler şöyledir:
1 paket vanilya
1 adet yumurta
3 yemek kaşığı un
1,5 çay bardağı toz şeker
500 mililitre süt

çikolata sosu için ise şunlar olsa yeterlidir:
200 gram krema
220 gram bitter çikolata

profiteröl tarifi yapılışı ise şu şekildedir:

şeker tencereye alınır ve üzerine süt eklenir. karıştırılıp yumurta ve un da ilâve edilerek muhallebi kıvamına gelinceye dek karıştırmaya devam etmek suretiyle pişirilir.

vanilya da eklenip ocaktan alınır. ara sıra karıştırılarak oda sıcaklığına gelmesi beklenir. ardından sıkma torbasına doldurulur ve sertleşsin diye buzdolabına koyulur.

su hamurunu hazırlamak için su ve tereyağı tencerede kaynatılır. un da katılıp 3-4 dk boyunca devamlı karıştırılır. toparlanan hamur ocağın üzerinden indirilerek 15 dakika dinlenmeye bırakılır.

yumurtalar birer birer hamura eklenir ve hızlı hızlı karıştırılır.


hamur 15 dakika daha soğutulup sıkma torbasına doldurulur.

tepsiye pişirme kâğıdı serilir ve ufak yuvarlaklar hâlinde sıkılmış hamurlar tepsiye dizilir. önceden 180 derecede ısıtılan fırına verilip 40 dk pişirilir. sonra oda sıcaklığına ulaşana kadar dinlendirilir.

ortalarına da buzdolabında bekleyen kremalar sıkılır. profiteröller tabağa alınır. bitter çikolata doğranır ve krema ile beraber sos tenceresinde eritilir. ocaktan alınıp ılıması beklenir ve servis tabağında bulunan profiteröllerin üzerine gezdirilir. üzeri süslenip ikram edilir.

işte mutlu son dedikleri budur!

ata aöf

farmasiyen
atatürk üniversitesi açık öğretim fakültesi. 30 kasım 2020 itibariyle vize sınavları başlamış olup 12 gün boyunca öğrencilerin erişimine açık kalacaktır. erzurum ata aöf sınavları bugünden itibaren 11 aralık'a kadar sürecektir. online sınavlara telefon, bilgisayar veya tabletten katılma imkânı vardır. sınav sistemi o tarihe kadar her gün sabah 8 ile akşam 23 saatleri arasında erişime açık tutulacaktır. sınav sistemine ulaşmak isteyenler bu adresi kullanmalıdır. aman ha, sınavda chrome'un son sürümünü kullanmaya özen gösterin; yoksa yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik derken beklenmeyen bir sorun yaşayarak 'senin gibi internetin ben var ya, sırası mıydı şimdi?' demeniz muhtemeldir. tavsiyem, sınava asla ve kat'iyyen firefox üzerinden girmemenizdir. çünkü kendisinin sürekli donma gibi bir huyu vardır, adamı fıtık etmektedir. -en azından bende öyledir.- bir ders için toplam 20 sorudan meydana gelen sınav için sadece 30 dakikacık süre verilmektedir. bunu iyi değerlendirmek lâzımdır. benim gibi çok yetenekli (!) bir öğrenciyseniz bu sizin için hiç zor olmayacaktır. tabii ki bu bir ironidir ve o sınava ben girsem yapacağım şey 30 dakikayı da soruları anlamak için geçirmek olacaktır. ama yok, o kadar da değildir. 25 dakikada soruları okusam, 5 dakikada da hepsini sallayarak sınavı başarıyla bitirme ihtimalim vardır. zira sallama yeteneğim kuvvetlidir. her neyse bu bilgilerin bilimsel geçerliliği yoktur. fakat sınavla ilgili yazdığım bilgiler doğrudur, güvenilebilir.

ne kadar süreniz kaldığını sınav ekranındaki sayaçtan takip etmeniz mümkündür.

sınav başlayınca yarım saatlik süre de başlayacaktır ve diyelim su içmeye gittiniz, o süre yine de azalmaya devam edecektir. o yüzden gözlerinizi kırpmamalı, ekran başından milim ayrılmamalı, hatta sandalye, sehpa vb. sınav gerçekleşirken size eşlik eden materyalleri yerinden oynatmamalısınız. (!)

'sınavı bitir' butonuna tıklamadığınız takdirde, 30 dakika doldu mu seçili cevaplarınızın hepsi otomatik olarak sisteme gönderilecek ve sınav oturumu the end olacaktır.
sınavda önceki sorulara yahut boş bıraktığınız sorulara dönmeniz imkânsızdır! en kötü yönü de budur. hayır yani insanın yok daha neler diyesi gelmektedir. bu yapılan öğrenciye revâ mıdır? (!)

işaretleme yapmadan başka soruya geçemezsiniz. ya 'boş bırak' seçeneğini seçmeli ya da içinize hangi şık doğuyorsa, hangisine kanınız ısındıysa onu işaretlemelisiniz. (!) taktiklerim önemlidir.

fakat tarayıcı kapanırsa, elektrik giderse -oturum süresi bitmediyse- girdiğiniz sınavın oturumuna yeniden girerek kalan süreyi kullanma hakkınız vardır. (aman ne büyük lütuf, zaten 10. dakikada elektrikler gitmiş, 19. dakikada gelmiş, pc'nin açılması, kendine gelmesi, siteye girmeniz zaten birkaç dakika alır. yandı gülüm keten helva)

her öğrencinin karşısına soru dizilimi farklı, cevap şıkları farklı çıkar. herkes fabrikadan çıkmış gibi aynı teste tâbi tutulmaz.
online vize sınavından aldığınız not, başarı notunuza %30 oranında katkı sağlayacaktır.

4 yanlışınız 1 doğrunuzu güme götürecektir.

sınav dönemi bitmeden deneme sınavlarına erişmeniz mümkün olmayacaktır.

yeni yasaklar

farmasiyen
coronavirüs tedbirleri kapsamında kısa süre önce uygulamaya koyulan yeni kurallar bütünü. vaka ve ölüm sayılarında meydana gelen artış yeni önlemlerin alınmasını gerekli kılmıştır. 20:00 saatinden 10:00 saatine kadar hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağının hafta içi de uygulanacağı gündemdedir. ayrıca hafta sonu kısıtlamasının akşam saatlerinde değil tüm gün için geçerli olacağı yani pandeminin başlangıcında olduğu gibi uygulanacağı konuşulmaktadır. kritik şehirlere giriş-çıkış (seyahat) kısıtlamasının getirilmesi de yeni yasaklar konusunda öne sürülen bir başka iddiadır. erdoğan'ın 'yeni tedbirler alacağız' açıklamasına istinaden harekete geçen bilim kurulu son dakika gündemi ile yeni coronavirüs önlemlerini masaya yatırmıştır. hafta sonu yasağının genişletilerek hafta içini de kapsayacak şekilde düzenlenmesi bunların başında gelmektedir. 65 yaş üzeri vatandaşlara ve 20 yaş altındaki kişilere yönelik sokağa çıkma yasağının saatlerinde de değişiklik olacağı ihtimaller arasındadır. muhtemelen bu riskli yaş gruplarının günlük dışarı çıkma saatleri azaltılacak yahut sadece hafta sonu dışarı çıkabileceklerdir. kapalı pazar yerlerinde ise -hiçbiri istisna olmamak üzere- HES kodu döneminin başlayacağı öngörülmektedir.

yılmaz vural

farmasiyen
daha önce coronavirüse yakalanıp iyileşen ve şimdi tekrar yakalanan teknik direktör. yoğun bakıma alınıp entübe edildiği bildirilen 67 yaşındaki yılmaz vural futbol camiasını üzmüştür. Acıbadem Altunizade Hastanesi'nin Başhekimi olan Çağlar Çuhadaroğlu, ünlü teknik direktörün yeniden Coronavirüse yakalanmasıyla ilgili olarak; 19 Kasım'da tanı koyulup tedaviye başlandığını, nefes darlığı meydana geldiği için 24 Kasım'da hastaneye yatırıldığını belirtmiştir. 27 Kasım öğle saatleri itibariyle yoğun bakıma alınan vural'ın durumu ciddidir. ailesi de yılmaz vural'ın durumu hakkında sosyal medya üzerinden açıklama yaparak bunları doğrulamıştır. bizim de kendisine şifâ dilemekten başka elimizden bir şey gelmemektedir. bu vesile ile coronavirüs tehlikesinin ne kadar yakınımızda olduğunu yeniden hatırlamalı, asla ihmale gelmeyecek bu konu ile ilgili -varsa- yanlışlarımızı gözden geçirip düzeltmeli, çevremize uyarılarda bulunmalı ve durumun vehametini iyi kavramalıdır. tabii ki bunlar milyonlarca kez söylenmiştir ama ne yazık ki bazıları 'anlamayana davul zurna az' hakikatini kendi üzerinde tezahür ettirmek istediği için bu gerçeği görmezden gelmeye, maskesiz dolaşmaya, sosyal mesafeyi hiçe saymaya; kısaca hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmektedir. kendi sağlığını olduğu kadar toplumun da sağlığını tehdit eden bu kişiler için daha caydırıcı cezalar getirilmelidir. meselâ kimliğine, ehliyetine vs. el koysalar; banka hesabına bloke koysalar bakalım bir daha maskesiz dolaşabiliyor mudur? önerilerim belki saçma olabilir fakat para cezasının çoğu kişiyi enterese etmediği bir gerçektir. hele yemek mekânlarında oturup yemek yemek yasaklanmışken herkesin bu defaa sokakta yemeye başlaması ayrı bir rezâlettir.

zara

farmasiyen
'uysal, asil, güzel' anlamına gelen; hem sivas'ın bir ilçesi, hem bir marka, hem de bir şarkıcı ismi olan kelime. ayrıca 'zar' kelimesinin sonuna 'a' yönelme eki getirilerek oluşturulmuş kelime (demeyeceğim( çünkü çok kötü bir espri olacaktır. zara apazarlamasyon ekibinde çalışıyormuş gibi konuşulacak olursa 'kadın ve erkek giyiminde öncü, onbinlerce ürünüyle her zevke ve giyim tarzına hitap eden kaliteli bir mağaza' olarak tanım yapılabilir. tabii ki zara'nın yurt dışındaki mağazalarında ürünlerin çok ucuz olduğunu, türkiye mağazalarında pahalı fiyatlarla müşterilerin kazıklandığını ifade edenler yok değildir. bir de sepetini îtinayla doldurmuş indirimden yararlanmayı beklerken tam sona geldiğiniz anda hepsinin tükendiğini görme ihtimalinizin yüksek olduğu, -daha doğrusu ihtimal değil, birçok kişinin başından böyle bir şeyin geçtiği- bir özelliğe sahip zara; şebnem ferah'ın şarkısından esinlenmiş olmalıdır. 'tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen?' olayını yaşatmayı amaçlayan zara'nın bu tutumunu anlamak zordur. bu vesileyle her dakika ekonomiden dert yanan insanların, indirim'in i'sini duyunca alışveriş sitelerine saldırmasının nasıl bir çelişki olduğunu da tekrar sorgulamak gerekir. yine de özellikle parfüm konusunda önerilen zara, aslına bakılırsa kaliteli ürünlere değil, böyle biraz daha kıyıda köşede kalmış, rağbet görmeyen ürünlere indirim yapmaktadır. (bu, deneyenlerin yorumudur. subjektiflik içerir.)

ben bir sözlük yazarıyım eski defterler'de

farmasiyen
Sözlük yazarı olmak zaman zaman herkesin hayali oluyor. Bilgilerinizi online bir platformda paylaşmak çok daha keyif verici.
Paylaşımlarınızın çok sayıda kişi tarafından okunacak olduğunu bilerek yazar olmak, elbette istenen bir şey. Sözlük yazarı yorumu olarak ise, nerede yazar olduğunuzun çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Çünkü hem okunmak hem de sizi bir adım ileri götürecek yorumlar almak isteyeceksiniz. Bu sebeple sizin dışınızda kimin yazar olduğu da önemli olacak. Kaliteli bir platformda elde edeceğiniz deneyim ile online sözlük yazarlığının tadını çıkaracaksınız.
En İyi Platformda Sözlük Yazarı Olmak
Eksi Defterler yazarları açısından son derece şanslı bir platform. Sebebi ise hem farklı mesleklerden kişilerin yazar olarak yer alması hem de aktif olan bir yazar kitlesinin olması. Bu sayede konulara bakış açısı farklı oluyor ve aynı zamanda gündem konuları için de hemen başlıklar açılıyor. Yorum yapmak isteyen çok sayıda kişinin hemen yorumlarını yapması, konuya dair detaylı bilgilerin edinilmesi de sağlanmış oluyor. Bunu bilerek siz de hemen bu alanda avantaj elde edeceğiniz bilgilerin sahibi olabilirsiniz.
Popüler sözlük Eski Defterler, yazarları ile geleceğe ışık tutuyor…
Objektif bir şekilde söyleyebileceğim şey, yazarların her zaman geleceğe ışık tuttuğudur. Bakıldığında, yapılan yorumlar gelecek için de önemlidir. Olayların daha hızlı şekilde açıklanması ve aydınlatılması konusunda ise elbette günümüz için de paylaşımlar önem arz eder. Bunu bilerek yaptığınız paylaşımlar sizi kısa süre içinde bir adım ileri taşır.
Sen de Eski Defterler Sözlük Yazarı Olmak İster misiniz?
Sözlük yazarı olmanızı sağlayacak olan platform, Eski Defterler sözlük yazarı başvurusu ile başvuruları alıyor. Sen de paylaşım yapmak, yorum yapmak, başlık açmak istiyorsan hemen başvurunu yapabilirsiniz. Hızlı bir şekilde bu alanda yapılacak olan başvurunun ardından, incelemelerin sonunda yazarlığın aktif olacaktır. Uzun süre beklemiyor olmak, diğer platformlarda olduğu gibi deneme sürelerinin olmaması avantajdır. Özgür bir ortam olmasının yanı sıra, yazar olmak istiyorum diyen kişinin hevesini kırmama üzerinde bir oluşum vardır. Bu sayede siz de hemen kendinizi iyi hissedeceğiniz bir platformda yazar olmak üzere adımınızı atmış olacaksınız.
Eski Defterler yazarlık başvurunuzu hemen yapabilirsiniz…
Yazar olmak için başvuru yeterlidir. Üye ol butonu üzerinden istenen bilgilerin verilmesi ile hemen başvuru tamamlanmış olur. Mail üzerinden gelecek aktivasyon mesajı ile siz de sözlükte yazar olabileceğinizi göreceksiniz. Ardından bilgiler verilecektir. Paylaşımlar konusunda kurallara uygun hareket etmeniz durumunda sorun yaşamadan, çok sayıda yorum da alarak kendinizi en iyi şekilde ifade etmenin yolunu bulacaksınız.
Özgür Sözlük Eski Defterlerde Görsel Paylaşımlar Yapabilirsiniz
Sadece yazarak değil, aynı zamanda kendinizi görseller ile ifade etme konusunda da ne kadar avantajlı olduğunuzu göreceksiniz. Bu durumda direkt olarak özgür olacağınız bir platformda, dilediğiniz gibi hareket edebilecek, kendinizi en iyi şekilde göstereceksiniz. Sorun yaşamadan, memnun kalacağınız bir platform olduğundan, özgürlüğünüz de kısıtlanmıyor olduğundan dilediğiniz gibi paylaşımlarınızı yapabilirsiniz. Yazar olan kişiler, aynı zamanda görsel ekleyerek kendisini ifade edebilir. Kronolojik bir şekilde geriye bakmak, bilgi edinmek, farklı fikirleri görmek dijital sözlük ile oluyor. Bunu bilerek siz de hemen başvurunuzu yapabilirsiniz. Ücretsiz şekilde yapılacak olan başvurunun ardından paylaşımlarınızı görseller ile destekleyerek sunabilirsiniz. Yorum alacak, aktif şekilde merak ettiğiniz konu hakkında konuşma imkanı bulacaksınız. Eski Defterler konu başlıkları ve diğer kriterler ile yorum yapmak, paylaşım yapmak, eleştirmek ve çok daha fazlası mümkün oluyor.

pazar kahvaltısı

farmasiyen
model ve emre aydın'ın yıllar yıllar önce beraber söyledikleri düet parçası.
"Uyurken izliyorum, en sevdiğim halini
Saçların dağınık, yüzünde yastık izi
Bir pazar kahvaltısı gibi"
diyordu şair... (!) bu sözü eğip bükerek pazar kahvaltısıyla arasında nasıl bir ilişki kursam diye düşündüm, beyin kıvrımlarımı harekete geçirdim, nöronlarımı çalıştırdım ancak tam olarak başarı sağlayamadım. gerçi insan yanlış anlamak isterse her şeyi farklı anlamlara çekebilir. mesela biraz mantık sınırlarının dışına çıkacak olursak şöyle bir yorumda bulunmamız mümkündür:
"saçların dağınık, yüzünde yastık izi"
evet, bu neredeyse her kadının uyku adı verilen biyolojik sürece geçtikten belirli bir süre sonra -gecenin ortalarına doğru- başına gelen alışılmış bir hâdisedir.
pazar günü nefis bir kahvaltı hazırlanmıştır. her şey dört dörtlüktür, sofrada bir kuş sütü eksiktir. (galiba markette kalmamış, o yüzden alamamışlardır.) (!)
ama bir şey olur; tansiyon birden yükselir. aile bireyleri gerilmeye başlar, ses frekansı artar, herkesin sesi daha yüksek desibelde çıkmaya başlar. anladınız işte; kavga oluyordur.
o çıtır simitler, yumuşak poğaçalar, altın sarısı patatesler, bol sucuklu yumurtalar ve Doğuş poşet çaylar (!) ziyan olur. (bu kadar şeyi bir arada hazırlayan varsa zaten yiyemediğine sevinsin, öbür türlü kalori komasına girerdi.)
sofra dapılır, tabak çanak kalmaz hepsini yere indirirler ve içindeki her şey saçılır. böylece "saçların dağınık, yüzünde yastık izi" tahakkuk etmiş olur; her taraf yiyecek iziyle lekelenir. işte bir pazar kahvaltısı pazar faciasına böyle dönüşür.
ya da pazar kahvaltısına misafirler davetlidir. çocuklar her yeri dağıtarak bu sözü tahakkuk ettirir. o da bir başka ihtimaldir.
saçmalamakta sınır yoktur, amaç birilerinin gülümsemesine vesile olabilmektir.

ekpss

farmasiyen
bir umut diyerek girdiğim, benden devlet memuru olmayacağı gerçeğini anlamamı sağlamış olan 100 dakikalık süreçtir. :) (normalde 60 soru = 60 dakika olması gerekirken bazı şanslı (!) kişilere 40 dakika ek süre daha verilmektedir. ama o şanslı kişiler benim gibi sanki koca bir e-kpss sınavına değil de yarın matematik sınavına girecekmiş gibi rahat bir şekilde, sınava son hafta çalışmışlarsa 1100 dakika bile ek süre tanınsa maalesef yokuşu geçemeyecek, yaşını başını almış kilolu bir teyze gibi; yokuşu çıkarken tam ortasında tıkanıp nefes nefese kalacaklardır. (bu söz yaşlı büyüklerimizi tahkir etme amacı taşımamaktadır.) 2022 yılında tekrar gerçekleştirilecek olan bu sınava şimdiden tekrar hazırlanmaya başlasam iyi olacaktır- (daha doğrusu ilk defa hazırlanmaya başlamam gerekmektedir. çünkü daha önce birkaç kez katılım sağlamış olmama rağmen nedense maximum cesaret, aşırı özgüven patlaması yaşayarak hiç çalışmadan girmişimdir.) ama Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile olsa benim gibi örnek (!) öğrencilerin olduğunu düşünmek içime su serpmekte; yalnız olmadığımı bilmek bana güç vermektedir. berhudar olun evladım, el öpenleriniz çok olsun derken; buradan e-kpss sınavının suyunu çıkaran herkese teessüflerimi göndermek boynumun borcudur. açıklanması ayrı bir dert olan bu saygıdeğer sınavın (!) tercihleri ayrı bir derttir. tercih döneminin gelmesini beklemek; en sevdiğin netflix dizisinin yeni sezonunu beklemekten daha zordur. hele o tercihlerin açıklanma süreci; sanki 9 ay 10 günlük hamilelik dönemi gibi uzun mu uzun bir zamana yayılır. o kadar bekleyiş sonucunda ösym sayfasına girip 'herhangi bir yere yerleştirilemediniz' tarzında bir acı gerçekle karşılaşmak ise, sözün bittiği yerdir. (!)

geçmiş geçmemiştir

farmasiyen
sürekli geçmişte yaşayanlar için geçerli bir durum. yaşadıklarını unutamayanlar için geçmiş hâlâ geçmemiştir. nitekim her yerde duyduğumuz 'acı veriyorsa geçmiş geçmemiştir' sözü de aynı şeyi ifade eder. halbuki geçmişi geçmişte bırakmayı bilmek gerekir. sürekli bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar etmenin bir anlamı yoktur. acıları hatırlamak onların yaşanmış olduğu gerçeğini değiştirmez. mutlulukları hatırlamak bizi o günlere geri götürmez. geçmişte kalan şeyleri hayalimizde canlandırmamız onları tekrar yaşamamızı sağlamaz. insan bilgisayar gibi değildir ki sistem geri yükleme yapalım da önceki hâline gelsin? ama burada geçmişi külliyen unutmak gibi bir şey kastedilmemektedir. -zaten bu imkânsızdır- tarihini unutan bir millet yok olmaya, tarihini bilmeyen bir kişi de cahil kalmaya mahkumdur. insanın geçmişte yaşadığı kötü şeyleri unutmayıp onlardan ders çıkarması ve benzer olaylarda onları anımsayarak yine aynı hatalara düşmekten kendini koruması gerekir. yahut insanın mutlu anılarını hatırlaması ona moral verir, yaşama sevincinin azalmasını önler. kısaca geçmişi yoksaymak mümkün değildir ve bunu yapmaya çalışanlar hem başarısız olur hem de kendine zarar verir. ama geçmişe saplanmak insanın hareket etmesini engeller.

para her kapıyı açar

farmasiyen
parayla her şeyi satın alabileceğine inanan insanların hayat felsefesi. onlara göre parayla mutluluk, aşk, sağlık, huzur; her şey alınır. paranın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. parayı mutlak güç olarak gören bu kişiler amansız bir hastalığa düştükleri zaman en lüks hastanelerde bile tedavi görmenin bir işe yaramadığını ve ölümlerini çeklerin, senetlerin, banka hesaplarındaki bakiyelerin geciktiremeyeceğini anladıklarında çok pişman olurlar. paranın her kapıyı açacağı şeklinde bir inanışa sahip olan kişi işlerini rüşvetle, yolsuzlukla yapmayı meslek hâline getirmiştir. 'kıroyum ama para bende' anlayışıyla hareket eden bu kişilere göre parası olmayan bir hiçtir ve ezilmeyi hak ediyordur. gerçi bu sözün günümüz şartları açısından haklılık payı da yok değildir. bugün parasız hiçbir şey yapılamaz durumdadır ve para insan için hava kadar mühim bir ihtiyaçtır. parayla mutluluk satın alınamaz belki fakat parnın mutlu ettiği bir gerçektir. o zaman para her kapıyı açar demek yerine 'neredeyse her kapıyı açar' demek sanırım daha doğru olacaktır. varlığı dert, yokluğu yara olan; zenginlerin nereye koysam, nerede saklasam diye dert ettiği; fakirlerin 'bizde niye yok' diye hayıflandığı para; kullanmasını bilene fayda sağlar. para tutmayı bilmeyenin tuttuğu paralanır, elinde kalır. (!) ak akçe kara gün içindir evet aama; parayı mezara götürecekmiş gibi de saklamamak gerekir.

eski defterler saklı kalsın

farmasiyen
Düşüncenize saygı duyuyorum. İnsan sevdiği şeyleri bazen paylaşmak istemez. Ama bence eskidefterler'in yayılması, herkesin buradan haberdar olması gerekir. üye sayısının artması eskidefterler'in kurallarını etkilemez diye düşünüyorum. ne kadar çok üye olursa ve ne kadar fazla başlık açılıp entry girilirse girilsin eskidefterler yönetimi kurallara aykırı durumlarda müdahale etmeyi sürdürecek ve yoğunluk sözlüğün prensiplerini ddeğiştrmeyecektir. bence kalabalık olması düşünce zenginliği açısından daha iyidir. farklı düşünceler, farklı bakış açıları insanın görüş açısını genişletir. şahsen eskidefterler'i bir maden kaynağı gibi görüyorum. bazı yazarlar gram altınsa bazıları çeyrek, bazıları tam, bazıları cumhuriyet altını. hatta içlerinde inciler, zümrütler vs. vardır. yeni katılacak kişilerin arasında çakıl taşları olabilir ama onlar da eskidefterlerin atmosferine maruz kaldıkça değerli taşlardan biri olacaklardır. eskidefterlerin herkese katacağı bir şeyler var. ve bu yüzden daha çok kişinin bu sözlükle tanışmasını temenni ediyorum. mesela ben eskidefterlerde yazarak kendimi geliştirdiğime inanıyorum.
dediğim gibi siz de haklısınız, sizinki de güzel bir düşünce.
4 /

hoş geldiniz, bilginizle fikirler ve eleştiriler getirdiniz.


eski defterler ile zamanda yolculuk açılıyor. dün, bugün, yarın ve sonsuza değin el değmemiş konularda deneyim ve düşüncelerinizi açıkça paylaşabildiğimiz kronolojik bilgilik, hayata dair ne varsa aklınızdakilere 7/24 tercüman olacak etik çerçevede bir topluluğuz.
üyemiz olarak, zaman makinesi eski defterler'e siz de özgürce yazılar yazmak ve yönetimine katılmak ister misiniz? iletişim: sozluk@eskidefterler.com / +908503022238

hemen yazar olun